28 Ocak 2013

'Kısmen - özgür' Türkiye

Türkiye’nin \'kısmen – özgür\' olarak nitelendirilen konumu neyi gösteriyor? \'Kısmen – özgür\' ülkelerin tanımı epeyce ağır. Bu ülkeler, siyasal ve bireysel özgürlüklerin kısıtlandığı, yolsuzluğun hâkim olduğu, hukukun üstünlüğü ilkesinin zayıf olduğu, etnik ve dini çatışmaların olduğu ve tek partinin hüküm sürdüğü bir siyasi alanı gösteriyor

Amerikan kaynaklı düşünce kuruluşu Freedom House’un, “2013 yılında Dünyada Özgürlükler” başlıklı raporu 16 Ocak 2013’te açıklandı. Raporda 195 ülke değerlendirildi; bu ülkelerden 90’ı “özgür” olarak nitelendirildi. 58’i “kısmen– özgür”, kalan 47 ise “özgür değil.”

1941’de İkinci Dünya Savaşı sırasında, Nazi tehdidine karşı kurulan Freedom House, 1973 yılından beri sosyal bilimciler için bir ölçü birimi olarak kullanılan “Ülkelerin Özgürlük Raporu”nu yayınlıyor. Raporların yayınlanma amacı Amerika’nın içinde ve dışında insan hakları ve demokrasiyi desteklemek. Freedom House kendini, dünyada demokrasiyi ve barışı tesis etmek isteyen ABD dış politikasının en güçlü sesi olarak tanımlıyor. Kuruluşun karar mekanizması da liberal bir yaklaşım ile oluşturulmuş; Cumhuriyetçiler, Demokratlar, Bağımsızlar ile işadamları, sendika liderleri, emekli bürokratlar, akademisyenler ile gazeteciler bu kuruluşun yönetim kurulunda yer alıyor.

Kuruluşun yıllık yayınladığı Özgürlükler Raporu, kapsamlı bir soru grubundan çıkan 1 – 7 arası sayısal bir değerlendirmeyle, bütün ülkelerin bireysel haklar ile siyasal haklar karnesini çıkarıyor. En iyi değerlendirme notu olan 1, Kanada, Fransa ve ABD gibi ülkelere, en kötü değerlendirme notu olan 7 Kuzey Kore gibi ülkelere verilmiş durumda. Bu rapor, ülkelerdeki siyasi ve bireysel özgürlüklerin niteliğini, hükümetlerin veya siyasi otoritelerin hukukun üstünlüğü ilkesini nasıl değerlendirdiğini araştırmasına temel alıyor.

Siyasal ve Bireysel özgürlükler

Freedom House, “özgür”, “kısmen – özgür” ile “özgür olmayan” ülke ayrımına, bireysel özgürlüklere saygının korunması, vatandaşların bağımsız bir yaşam sürdürebilmesi için şeffaf bir siyasi – demokratik bir ortam sağlanması koşullarını oturtuyor. Bu ilkeler, farklı soru gruplarından çıkan yanıtlara göre değerlendiriyor. Raporda ele alınan siyasi hakların nasıl derecelendirileceği, üç ana soru grubunun içerisinde belirleniyor. Bu soru gruplarının ilki iktidarların seçim süreçleriyle ilgili. Soruda, hükümetin ya da mevcut siyasi iradenin eşit ve özgür bir seçim ortamında seçildiğinin belirlenmesinin ardından milletvekillerinin de eşit ve özgür bir seçim ortamında seçilip seçilmediği soruluyor. Bu gruptaki üçüncü soru, seçim yasalarının çerçevesinin genişliği ile bu yasaların adil olup olmadığı üzerine. Siyasi hakların derecesini belirleyen ikinci ana soru grubunun içinde siyasal çoğulculuğun ne derecede gerçekleşebildiği ile siyasi katılımın hangi ölçüde olduğu soruluyor. Siyasi tercihlerin askeri güçler, dış güçler, totaliter partiler, dini hiyerarşiler ile ekonomik oligarşilerden etkilenip etkilenmediği ile etnik, kültürel ve dini grupların nasıl temsil edildiği soruları da, değerlendirmede ele alınan konular arasında yer alıyor. Son soru grubunu ise hükümetin işlerliği oluşturuyor. Hükümetin herhangi bir yolsuzluğa karışıp karışmadığı, milletvekillerinin yasama sürecine katılımı ile hükümetin şeffaflığı bu sorular altında değerlendiriliyor.

Bireysel özgürlüğün derecesini ise dört ana soru grubu belirliyor. İfade ve inanç özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, hukukun üstünlüğü ilkesi ile bireysel bağımsızlık ve kadın – erkek eşitliğini de önceleyen soruları, bireysel özgürlüklerin derecelendirilmesini belirliyor.

Türkiye’nin konumu

2012 yılı analizlerin temeline,  Ortadoğu’daki olayların iki ana akımını popüler demokratik hareketler ile bu hareketlere stratejik bir uyum ile yanıt veremeyen otoriter yanıtların uyuşmazlığı kavramını koyuyor. Bu çerçeve içinde, Ortadoğu, raporun temelinde yer alıyor. Mısır “özgür olmayan” ülke niteliğinden “kısmen - özgür” ülkeye doğru olumlu bir değişimle ele alınırken Suriye iç savaş durumuyla “özgür olmayan” ülkeler arasında yer alıyor. İsrail, 2013’te, bölgenin tek özgür ülkesi olarak tanımlansa da, ülkenin bireysel özgürlükler söz konusu olduğunda notunun 1’den 2’ye doğru bir düşüş gözleniyor. İran, artan basın yasaklarıyla edindiği 6 notuyla “özgür olmayan” ülkeler arasında yer almaya devam ediyor. Lübnan’ın notu 5 ve “kısmen – özgür” iken Irak’ın notu 6. Raporda, her iki ülkede devam eden mezhep çatışmaları ile Suriye’de iç savaşta taraf tutmaları nedeniyle eleştiriliyor.

Türkiye’nin “kısmen – özgür” olarak nitelendirilen konumu neyi gösteriyor? “Kısmen – özgür” ülkelerin tanımı epeyce ağır. Bu ülkeler, siyasal ve bireysel özgürlüklerin kısıtlandığı, yolsuzluğun hâkim olduğu, hukukun üstünlüğü ilkesinin zayıf olduğu, etnik ve dini çatışmaların olduğu ve tek partinin hüküm sürdüğü bir siyasi alanı gösteriyor. Raporun analiz kısmında, ele alınan 190 ülkeden 58’i “kısmen – özgür” olarak tanımlanıyor. Bu durumda Türkiye yalnız değil.  “Kısmen – özgür” nüfus, 1,613,585,500 sayısı ile dünya nüfusunun yüzde 23’üne işaret ediyor. Türkiye dışında diğer yüzde 23 arasında Meksika, Moldova, Libya, Haiti, Fiji, Nepal, Filipinler, Singapur, Sri Lanka, Tanzanya ve Zambia gibi ülkeler bulunuyor.

Peki Türkiye rapora göre neden “kısmen– özgür”? Raporda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, iktidara geldiği ilk yıllarında azınlık haklarına önem verdiği, sivil otoritenin tesisi ile seçimlerde eşitliği sağladığını olumlu bir dille belirtiliyor. Ardından ise, yakın zamanda, yüzlerce gazetecinin, akademisyenin, muhalefet parti temsilcisinin, askerler ile Kürt kökenli organizasyonların hükümete komplo kurduğuna yönelik suçlamalarla cezaevlerine alındığını sayıldıktan sonra Türkiye’nin cezaevinde en çok gazeteci bulunduran ülke olduğu vurgulanıyor. Demokrasi savunucularının, basın özgürlüğü hukukun üstünlüğü ilkesinin çiğnendiği konusundaki endişeleri de gündeme getiriliyor. Türkiye, 1980’lerin başından beri “özgür” ülke kategorisi içine girebilmiş değil. Ancak, 2013 raporunda, Türkiye’nin 7 üzerinden 3 olan değerlendirme notunun 4’e inmesi, “özgür olmayan” ülkelere bir adım daha yaklaştığını da göstermesi bakımından hayli kritik bir eşiğe işaret ediyor.

Türkiye’ye karşı, önce AB’den şimdi de ABD’den “bireysel ve siyasal özgürlükler” konusunda sert uyarılar gelmeye devam ediyor. Özellikle Freedom House Raporu’nun, liberal bir düşünce kuruluşundan geldiği düşünülünce, Mart 2013’de, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan çıkması beklenen “İnsan Hakları Raporu”nun dilinin de sertleşeceğini öngörmek mümkün.

Freedom House’un raporundan önce yayınlanan CPJ raporu ile AB Komisyonu’nun raporunun iktidara yönelik değerlendirmelerindeki sert dil ise birbirine oldukça benzer.

(Bu yazı TEPAV'da yayınlanmıştır)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Cumhuriyet’ten um:ag’a

Vakıf kurulduğunda ilk amaç, babamın gazetecilik anlayışını gelecek nesillere yaymak için bir eğitim modeli geliştirmekti.

Uğur Mumcu’nun ardından; dün ve bugün...

Her ırkçı ve şoven duygu, bir başka şoven ve ırkçı düşüncenin düşman kardeşidir

Çünkü yanan bilir

Ülkenin yeniden kendi eski dosyalarını açıp kendi geçmişiyle yüzleşmesi gerekiyor. Bastırılan her olay, misliyle günümüze geri geliyor.

"
"