12 Temmuz 2020

Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey’in ölümü

Günümüzde de sağlık haberleri magazinsel boyutu ile öne çıkmakta ve sistem tartışması basında çok az yer bulabiliyor. Bunlara bir de yöneticilerin popülist söylemleri eklendiğinde, sağlık çalışanlarına şiddet boyutları artarak devam ediyor

Henüz soyadı kanununun bile olmadığı 1928 yılında yalnızca 35 yaşında olan Maarif Vekili (Eğitim Bakanı) Mustafa Necati Bey, Atatürk’ün çok beğendiği ve çok şey beklediği, yeni cumhuriyette eğitimi düzenlemekle görevli Maarif Vekili’dir (Eğitim Bakanı). Bakanın işi zordur: İlk kez nüfus sayımı 1927'de yapılmasına karşın okuma yazma bilenlerin oranını belirlemek ancak 1935 nüfus sayımında gerçekleşebilmiş ve o tarihte okuma yazma bilmeyenlerin oranı erkeklerde yüzde 70, kadınlarda ise yüzde 90 olarak saptanmıştı.

Mustafa Necati Bey 29 Aralık 1928 Cumartesi günü hastalanır. Şiddetli karın ağrısı olan bakana Ankara’da yapılan konsültasyonlarda akut apandisit tanısı konur ve acil ameliyat önerilir.

Mustafa Necati Bey

1928’de akut apandisit tanısı, hastanın hikâyesi ve fizik muayenesi sonucu konulmakta ve elbette yanılgılar olabilmekteydi. Üstelik de antibiyotiklerin bile olmadığı o tarihte, şimdi nispeten basit gibi görünen apandisit ameliyatı olumsuz sonuçlara yol açabilmekteydi.

Dönemin ünlü doktorları İstanbul’da bulunduğundan, hasta ve ailesi İstanbul’dan gelecek hekimleri beklemeyi yeğler. Akil Muhtar (Özden), M. Kemal (Öke) ve Neşet Ömer (İrdelp) İstanbul’dan çağrılır, ancak 1928 yılında Ankara’ya ulaşmaları çok hızlı gerçekleşemez. Hastanın durumunun ağırlaşması üzerine Ankara’daki hekimler tarafından 31 Aralık 1928 sabahı Özel Sıhhat Yurdu’nda ameliyat edilir. Ameliyat sonrası durumu giderek bozulan hasta 1 Ocak 1929 Salı günü kaybedilir. İstanbul’dan gelen hekimler ancak ölümden sonra Ankara’ya ulaşırlar.

Giresun milletvekili Hakkı Tarık’ın (Us) sahibi olduğu Vakit Gazetesi’nde verilen ölüm haberi başlayacak polemiğin ilk işaretini verir: "Merhum Necati Bey’in hastalığının muktedir zannettiğimiz doktorlarımız tarafından teşhis edilememesi bu feci akıbette manevi bir mesuliyet addedilmektedir. Mamafi ameliyat ve tedavi hakkında tenkidi mucip bir nokta görülmemektedir. Ancak teşhis daha evvel yapılabilmiş olsaydı bu vahim neticenin husule gelmemesi çok kabildi."

Aynı gazete "Tıp aleminden izahat isteriz" başlıklı yazılarla devam eder. 4 Ocak 1929’da ise aynı gazetede tedavi için Ankara’ya gelen Akil Muhtar, M. Kemal ve Neşet Ömer tarafından teşhis ve tedavinin uygun olduğunu ve tıpta bu türden kaçınılmaz sonuçlarla zaman zaman karşılaşıldığını belirten açıklamalar yer alır.

Aynı zamanda milletvekili olan Hakkı Tarık konuyu bir soru önergesi ile Büyük Millet Meclisi’ne taşır. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Refik (Saydam) Bey’e Ankara’da "sıhhi teşkilatı kuvvetlendirmeyi düşünüp düşünmediğini" sorar. Bakan verdiği yanıtta önceliğin salgın hastalıklar ile mücadele ve koruyucu hekimlikte olduğunu, Ankara’daki Numune Hastanesi, Hıfzısıhha binası ve koruyucu hekimlik mektebi ile ilgili gelişmeleri anlatır.

Gazete haberlerinin artması ve Türk Tıp Camiası ile ilgili olumsuz yayınlar üzerine Tabipler Dostluk Cemiyeti 12 Ocak 1929’da bir toplantı düzenler. Akşam Gazetesi toplantı haberini "Doktorlar gazetecileri tedavi etmeyecekler mi?" başlığı ile verir ancak Tabipler Dostluk Cemiyeti başkanı Neşet Osman Bey " Biz harpte düşmanı bile tedavi ederiz" diye yanıtlar. Cemiyet bildirisinde doktorlara destek çıkar, yabancı doktora gerek olmadığını belirtir ve bu tür konuların gazete sütunlarında tartışılmasından duyduğu endişeyi dile getirerek gazetecilere bundan böyle bilgi verilmeyeceğini açıklar. Bu konudaki tartışma ameliyatı yapan Ankara Cebeci Hastanesi Operatörü Şevket Bey’in 22 Ocak 1929’da Vakit ve Cumhuriyet gazetelerinde yayınlanan açıklaması ile son bulur.

Bu olay cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne kadar basında çıkan sağlık haberlerinin çok da değişmediğini ve hekimlere yönelik eleştiri ve suçlamaların hep ilgi çektiğini ortaya koymaktadır. Ölen kişinin genç bir bakan olması elbette ki bu ilgiyi daha da arttırmaktadır. Bu konu doğal olarak dönemin tüm gazetelerinin yaklaşık yirmi gün en önemli haberi olmuştur.

Bu yapılan tartışmalarda en göze çarpan nokta suçlamaların hekimlere yönelmiş olmasıdır. Tanının konmuş ve ameliyat önerilmiş olması gözardı edilmiş, ameliyatın gecikmesinin hasta ve hasta yakınlarından kaynaklanmış olması durumu değiştirmemiştir. Eleştiriler ancak çok sonra Ankara’da yeterli sağlık elemanının yokluğu ve genelde uzman eksikliği üzerinde yoğunlaşmış ve Ankara’da bir tıp fakültesinin gerekliliği gündeme getirilmiştir. Günümüzde de oluşan sorunlar hep bir hekim sorunu olarak gündeme getirilmekte ve sistem hiç tartışılmamaktadır.

Hastanın bir bakan olması da sorunun derinleşmesine katkıda bulunmuştur diye düşünmeden edemiyorum. Sıradan bir vatandaş olsa ameliyatını olur ve büyük bir ihtimalle de iyileşirdi. Bakan olunca karışan, akıl veren çok olur ve işler de genelde karışır. Günümüzde de benzer örnekler yaşanıyor

Marmara Tıp Fakültesi öğrencileri ile birlikte yaptığımız bir çalışmada 2006 ve 2008 yılları arasında basında çıkan sağlık haberleri değerlendirildi. Bu çalışmada göze çarpan nokta iki yıl boyunca sağlık haberlerindeki ve hekimler hakkında çıkan olumsuz haberlerdeki artış idi. Bir diğer bulgu ise bu sürede basında çıkan sağlık politikası haberlerinin de giderek azalmış olması idi. Bu da elbette sağlık sistemimizin tartışılmasının ve gelişmelerin aktarılmasının basında ilgi görmediği sonucunu ortaya çıkarıyor. 1929’dan bugüne çok şeyin değiştiğini söylemek zor. Günümüzde de sağlık haberleri magazinsel boyutu ile öne çıkmakta ve sistem tartışması basında çok az yer bulabiliyor. Bunlara bir de yöneticilerin popülist söylemleri eklendiğinde, sağlık çalışanlarına şiddet boyutları artarak devam ediyor.


  1.  Prof Dr.H.Zafer KARS, 1929 Polemikleri, TTB yayını 2003.
  2. Kaytaz K, Tütüncü MF, Erbatur NH, Ertekin C, Aktan AO. Yazılı basında çıkan sağlık haberlerinin incelenmesi. Marmara Medical Journal 2010; 23(3), 369-372.

Yazarın Diğer Yazıları

Filistin: Hep savaş, göç ve yoksulluk

Türkiye dahil tüm müslüman ülkeler olmak üzere Filistinlilerin kimsenin umrunda olmadığını 2006 yılında fark etmiştim. O yıl Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi tarafından bir Suriye-Lübnan gezisi düzenlendi. Amaç savaşın yıkıcı etkilerini uzun yıllardır yaşayan bu komşu bölgeye ziyaret ve iki ülkenin sağlık sistemlerini gözden geçirerek karşılıklı deneyim paylaşmak idi...

Vitamin tutkumuz

Vitaminleri vücudumuz sentezleyemiyor ve gereksinimiz var. Haplarla değil de doğal yollardan alsak daha iyi olmaz mı?

Hastayken verilen sözler

Yataklarında ve hele de ameliyat masasında olan hastalarımızın zor durumda oldukları zaman verdikleri sözlerin işler yoluna girdiğinde değiştiğini sıkça görüyoruz. Hekim olarak bunları izlemek de ilginç oluyor