05 Mayıs 2024

Filistin: Hep savaş, göç ve yoksulluk

Türkiye dahil tüm müslüman ülkeler olmak üzere Filistinlilerin kimsenin umrunda olmadığını 2006 yılında fark etmiştim. O yıl Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi tarafından bir Suriye-Lübnan gezisi düzenlendi. Amaç savaşın yıkıcı etkilerini uzun yıllardır yaşayan bu komşu bölgeye ziyaret ve iki ülkenin sağlık sistemlerini gözden geçirerek karşılıklı deneyim paylaşmak idi...

Bugünlerde ülke gündeminin ana konularından biri de Gazze ve Filistinliler. Garip bir şekilde Avrupa ve Amerika kıtasında birçok yerde İsrail ve yaptığı soykırım şiddetli bir şekilde protesto edilirken, bizim ülkede protestoya kalkışanlar şiddetle sindiriliyor. Üstelik de devlet başkanımızın Filistinlilerin tek hamisi olduğunu anlatmaya yönelik söylemlerine rağmen bunlar yaşanıyor.

Esip gürleme konusunda çok başarılı olunurken, pratikte yapılan bir şey olmadığı da ayan beyan ortada. Göstermelik olarak yapılan kısmi ticaret ambargosu da ancak aylar sonra gündeme gelebildi.

Başta Türkiye dahil tüm Müslüman ülkeler olmak üzere Filistinlilerin kimsenin umurunda olmadığını 2006 yılında fark etmiştim. O yıl Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi tarafından bir Suriye-Lübnan gezisi düzenlendi. Amaç savaşın yıkıcı etkilerini uzun yıllardır yaşayan bu komşu bölgeye ziyaret ve iki ülkenin sağlık sistemlerini gözden geçirerek karşılıklı deneyim paylaşmak idi. Olağan dışı koşullarda yaşayan iki komşu ülkede yürütülen sağlık hizmetlerini yerinde inceleyerek, eksiklikleri saptamak ve verilebilecek desteği belirlemek de hedeflenmişti.

O dönemde Suriye'de daha sonra yaşanacak olan iç savaş henüz yoktu ama Suriye, İsrail saldırılarından kaçan çok sayıda Filistinli göçmen barındırmaktaydı. Lübnan ise savaşı yaşıyordu ve Beyrut, İsrail tarafından yakın tarihte bombalanmıştı. Ancak daha sonra Saddam Hüseyin'in devrilmesi ile sonlanan Irak savaşını ve halen devam etmekte olan Suriye savaşlarını düşününce o günleri arayacağımızı henüz düşünmüyorduk.

Önce Suriye Tabipler Sendikası yöneticileri ve Sağlık Bakanı ile buluştuk. Bunlar hep çok yüzeysel ve bir sonuca götürmeyen görüşmeler oldu. Suriye Tabipler Sendikası o dönem Hafız Esad yönetimindeki Baas Rejimi tarafından atanmış izlenimi veriyordu ve bu nedenle de etliye sütlüye karışmadan ev sahipliği misyonunu tamamlama gayreti içinde idi. Bakan ile görüşmemiz de karşılıklı iyi niyet belirtme dışına çıkamadı. Halbuki o dönemde Suriye'de savaş yoktu ama ciddi bir Filistinli mülteci sorunu vardı.

Ziyaret ettiğimiz dönemde Suriye'de 460 bin Filistinlinin yaşadığı belirtildi. Bunların büyük bir çoğunluğunun İsrail tarafından Kuzey Filistin'den sürülenler olduğu ve Filistin'e girmelerinin yasak olduğu anlatıldı. Kamptaki Filistinlilerin pasaportları yoktu, vatandaşlıkları yoktu, sadece belge taşıyorlardı. 1948'den bu yana göçe zorlanan ve dünyanın çeşitli bölgelerindeki 112 kampta yaşamak zorunda bırakılan Filistinli sayısı kendi topraklarında yaşayabilen Filistinlilerin iki katından fazla. Son İsrail saldırıları ile Filistin'deki nüfus neredeyse tamamen yok oldu.  

Rehberimiz bizi 150 bin Filistinlinin yaşadığı Germo Kampına götürdü. Filistin kampında yoksulluk hemen göze çarpıyordu. Burada gündem hep savaş, göç ve yoksulluktu. Bu kampta yokluklar içinde hizmet veren iki de hastane vardı.           

Kamptaki bölünmüşlük açıkça görülüyordu. Her iki hastanedeki sohbetlerde kampta Filistin'de olduğu gibi El Fetihçiler ve Hamasçılar olarak bir bölünme olduğu anlaşılıyordu. Dışarıdan yardım geldiğinde bir grubun el koyup diğerlerine vermediği şikayeti çok sık duyuluyordu. Biz de nezaketen "Sizin için ne yapabiliriz?" diye sorduğumuzda bu durum gündeme geliyor ve eğer yapabileceksek bu sorunu halletmemiz isteniyordu. Aslında sanki istenen öbür tarafa giden yardımların kendilerine verilmesi idi. Kamptaki hastaneler de belli gruplara hizmet veriyordu.

Orta Doğu kültürü zor durumlarda bile bir araya gelip güçleri arttırmak ve mevcut durumu iyileştirmek yerine kavgayı gerektiriyordu. Bu bölünmüşlük Filistin'de halen aynen devam ediyor. 

Daha sonra geçtiğimiz Lübnan'da Tabipler Birliğinden bir meslaktaşımız bizi hemen İsrail tarafından 32 gün boyunca bombalanan Zehra Bölgesi'ne götürdü. Yıkıntılar içinde gezdiren hekim arkadaş "Biz İsrail'in gururunu yendik" derken kendinden çok emindi. Hizbullah örgütü o gün de, halen olduğu gibi, Lübnan'da hakim durumdaydı.

Lübnan Tabipler Birliği yöneticileri ile bir iftar yemeği yedik ve karşılıklı iyi niyet dileklerimizi paylaşıp, hiç gerçekleşmeyecek olan birlikte çalışma arzumuzu belirttik.

Lübnan'da Şatila Kampına uğradık. Sabra ve Şatila Kampları yapılan katliam ile anılan kamplardı. Lübnan'daki Filistinli göçmenlerin durumu Suriye'den de kötüydü: Ülkelerine dönmeleri yasaktı, pasaportları yoktu, kimlikleri yoktu, evlenemiyorlardı, ne Lübnan'da ne de Filistin'de oy kullanabiliyorlardı. Sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlardı. Şatila kampında hastane yoktu. Küçük sağlık merkezlerinde poliklinik hizmeti vermeye çalışılıyordu ve Lübnan devletinin kampa hiçbir yardımda bulunmadığı belirtiliyordu.

Bu geziyi ve İstabul Tabip Odası Başkanlığı dönemimin anılarını "Savaş köprüleri Vurur" başlıklı kitabımda daha da ayrıntılı anlatmıştım.

Bu anılar yaklaşık yirmi yıl öncesine ait. Görüldüğü gibi Filistinliler açısından hiçbir olumlu gelişme olmadığı gibi, her şey daha kötüye gitti. Filistinlileri kimsenin düşündüğünü sanmıyorum. Filistin bu ülkede ve dünyada, maalesef, bir politika malzemesi olmaktan öteye geçemiyor.

A. Özdemir Aktan kimdir?

A. Özdemir Aktan, Ankara'da doğdu. İlkokulu Rize'de bitirdikten sonra ortaokulu Talas Amerikan Kolejinde, liseyi ise Tarsus Amerikan Kolejinde bitirdi.

1971 yılında girdiği Hacettepe Tıp Fakültesini 1977 yılında bitirdi ve aynı yıl Hacettepe Tıp Fakültesi Genel Cerrahi asistanı oldu.

!982 yılında genel cerrahi uzmanı olduktan sonra askerlik ve zorunlu hizmet sonrası 1986 yılında Gazi Üniversitesinde yardımcı doçent olarak akademik kariyerine başladı. 1988'de Marmara Üniversitesine geçtikten sonra aynı yıl doçent ve 1994 yılında da profesör oldu.

Marmara Üniversitesinde 27 yıl görev yaptıktan sonra 2015 yılında KHK ile üniversiteden uzaklaştırıldı.

İstanbul Tabip Odasında değişik görevlerden sonra 2006-2010 yılları arasında İTO başkanı, 2010-2012 yılları arasında TTB Merkez Konseyi ikinci başkanlığı ve 2012-2014 yıllarında ise TTB Merkez Konseyi başkanlığı yaptı. İTO anılarını "Savaş Köprüleri Vurur" ve TTB anılarını "Hekimler Suç İşliyor" isimli kitaplarda yayımladı.

Halen hekimlik mesleğine ve TTB aktivistliğine devam ediyor.

Evli ve iki çocuk babası.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Uykuluk ve mutluluk

Göğsün üst kısmında, boyuna yakın bir yerde bulunan timus bağışıklık sistemimizin çok önemli bir parçası olan T lenfositlerinin üretilip olgunlaştırıldığı yer. Burada olgunlaştırılan T-hücreleri dolaşıma salınarak dışarıdan gelen saldırılara karşı koymaya çalışıyor

Vitamin tutkumuz

Vitaminleri vücudumuz sentezleyemiyor ve gereksinimiz var. Haplarla değil de doğal yollardan alsak daha iyi olmaz mı?

Hastayken verilen sözler

Yataklarında ve hele de ameliyat masasında olan hastalarımızın zor durumda oldukları zaman verdikleri sözlerin işler yoluna girdiğinde değiştiğini sıkça görüyoruz. Hekim olarak bunları izlemek de ilginç oluyor