12 Aralık 2019

Orhan Pamuk, Erdoğan’la ulusalcıları nasıl buluşturdu?

2006’da Nobel’e ve Pamuk’a saldıranların dili ve zihniyetiyle 13 yıl sonra buluşması dil sürçmesi olmayabilir. Aslında onlar tek cephenin: faşizan milliyetçi/ulusalcı bahçenin farklı renkteki gülleri

Devletin derinlerindeki Avrasyacı kanadın sözcülüğüne ve iş yürütücülüğüne soyunan Vatan Partisi Reisi Perinçek, Tayyip Erdoğan’ın kendilerine bordaladığını ve gerçek iktidarın kendileri olduğunu iftiharla söylerken bir ölçüde haklıydı. Baskın Oran’ın "ulusol" dediği sözde solcu, faşizan Türkçü, İttihatçı kafalı milliyetçilerle Tayyip Bey’in çizgileri epeydir kesişmiş, birlikte akmaya başlamıştı.

İrili ufaklı ana akım ya da bebe akım sağlı sollu TV ekranlarında başta Perinçek olmak üzere Vatan Partisi (!) sözcülerinin Erdoğancı AKP’liler ve MHP’lilerle aynı sıraya dizilmelerini kimse yadırgamadı. Perinçek’in gençlerinin; akademisyenlerin kanında duş yapacağını pervasızca ifade eden organize suç örgütü reisiyle yemek yiyip fotoğraf çektirmeleri, Kazdağları’ndaki çevre felaketini/talanını "millî menfaatler" adına savunmaları, Erdoğan’a ve onun hukukuna düzdükleri övgüler, ağızlarda kekremsi bir tad bıraksa da manzara kimseyi şaşırtmadı. Büyük Reis Erdoğan’ın birkaç gün önceki Nobel ödüllerine ilişkin açıklamaları ve Türkiye’nin ilk Nobel ödüllü yazarı Orhan Pamuk’a terörist dokundurması ise şu gerçeği apaçık ortaya koyuyordu: Erdoğan, Perinçekgiller’in ve derin odakların Batı düşmanı, Kürt fobili, devletçi, Avrasyacı konumlarını iyiden iyiye benimsemişti. Denize düşen yılana sarılır misâli mi, konjonktürel olarak mı, kendi beka’sını derinlere yaslanmakta gördüğünden mi, yoksa kuzu postunu sırtından atıp gerçek benliğine döndüğü için mi? Bilemem.

Orhan Pamuk’un Nobel edebiyat ödülünü kazandığı 2006 yılına dönersek…

Orhan Pamuk, Kemalist ulusalcı kesimin devlet aydınlarının/yazarlarının pek de hoşlanmadığı bir yazardı. Bunda onun ulusal sınırları aşmakta olmasının yarattığı kıskançlık, haset payı da vardır. Ancak asıl dert başkaydı; herkesin kendince eğip büktüğü, kendince yeniden biçimlendirdiği ve ardına sığındığı "Kemalizm" yaftalı ideolojik çerçeve toplumun tabulaştırılmış kişilerini, değerlerini ve resmî tarihi araştırmaya, tartışmaya, tarihe ışık tutmaya, geçmişin acılarıyla, suçlarıyla hesaplaşmaya cevaz vermiyordu. Buna başvuran haindi, katli vacipti.

Pamuk o çevreden değildi, bu zihniyeti paylaşmıyordu. Bir İsviçre dergisine verdiği röportajda, "Bu topraklarda 1 milyon Ermeni, 30 bin Kürt öldürüldü" demiş, daha sonra da sözlerinin arkasında olduğunu tekrarlamıştı. (Özellikle Kürtlerle ilgili rakamlar güncellenirse artık 50-60 binlerden söz etmek gerekiyor. Gitgide yoğunlaşan çatışmalarda, savaşlarda bu iktidarın bekası için canından olan şehitlerimiz ise apayrı bir acı, sorulması gerekli ayrı bir hesap.)

Bu sözleri yüzünden Pamuk’a TCK’nın 301. maddesinden "Türklüğe hakaret" davası açıldı. Dava günü Şişli Adliyesi’nde Pamuk aleyhine protesto gösterisi düzenleyenler arasında bulunan "Cumhuriyet aydınları(!)" sonraki gelişmelerin işaret fişeğiydi.

19 Aralık 2005’te Cumhuriyet gazetesi yazarı Erol Manisalı’nın "Orhan Pamuk Nobel’i garantiledi" yazısı fitili ateşledi. Pamuk’un Nobel ödülünü kazandığının ilanından sonra, Çiçek Bar’da toplanan bir kısım bar müdavimi ünlü yazar-çizer, oyunca, vb. Pamuk’u ağır biçimde suçladıkları bir metin kaleme aldılar. Metni orada olan olmayan 80 kişiye imzalattılar. (Sonradan 6 imzanın kendilerine sorulmadan atıldığı veya bildiriyi görmedikleri ortaya çıktı. İmzalar arasında bulunan, rahmetle, saygıyla andığım Füsun Akatlı, kendisinin ve kızı Zeynep Altıok’un metinde imzalarının olmadığını hemen açıklamıştı). Bu utanç verici bildirinin imzacılarının adlarını açıklamak istemiyorum. "Hazret-i Google" çağında, arayan bulur. İmzaları olmayan pek çok kişinin de metindeki düşünceleri aynen paylaştıklarını söylediklerine bizzat şahit oldum.

Nobel’i ve Pamuk’u telin metni Sinema Sevenler Derneği lokalinde düzenlenen basın toplantısında, Türkiye Yazarlar Sendikası İkinci Başkanı Demirtaş Ceyhun tarafından açıklandı. Ceyhun’un okuduğu metinde, Nobel ödülleri "Bu toprakları sömürmek için tava getirmekte kullanılan postmodern medya silahlarından biri" olarak niteleniyor, Batı’nın yeni bir "Haçlı Seferi" olarak adlandırılıyor, ödülün Türk edebiyatına değil Orhan Pamuk’a verilmiş bir "ücret olduğu" iddia ediliyor, Pamuk’un edebiyatı yerden yere vuruluyordu.

Başbakan Erdoğan Pamuk’u kutlamıştı

Hey gidi günler hey!.. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den ses çıkmazken hem AKP iktidarının Kültür Bakanlığı hem de Başbakan Erdoğan Türkiye’ye ilk Nobel’ini kazandıran Pamuk’u hararetle kutladılar.

Ve aradan 13 yıl geçti. Bizim ulusolcuların çoğu, yitirdiklerimiz hariç, yerlerinde musir ve sabit duruyorlar: mesela bildirinin imzacılarından Doğu Perinçek… Ne var ki, gözünü Batı düşmanlığı bürümüş 2019 modeli Erdoğan, bugün Nobel ödüllerini 2006 bildirisindeki aynı zihniyet ve neredeyse aynı terimlerle yerden yere vurduktan sonra Pamuk hakkında şunları söyleyebiliyor: "Bu sadece şu anki ödülde değil ki! Türkiye’den de kalkmışlardır teröriste ödül vermişlerdir. Aziz Sancar hocamıza verdikleri ödül, orada tartışılacak herhangi bir şey söz konusu değil, eyvallah, biz de alkışlarız. Ama…"

Kazı yandıktan sonra çevirmek işe yaramaz

Soykırımı inkâr eden veya haklı gösteren faşist zihniyetli bir yazara, Peter Handke’ye verilen bu yılki Nobel edebiyat ödülünü kınamak, protesto etmek  ne kadar doğruysa, bu sözler de o kadar vahimdi ki, hemen ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun bir düzeltme yapma ihtiyacı duydu. "Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözleri Orhan Pamuk’a yönelik değildir. Sayın Cumhurbaşkanı Türkiye düşmanı ideolojik yaklaşımları ve ideolojik faaliyetleri bilindiği halde Nobel’e aday gösterilen ya da farklı uluslararası örgütlerce ödüllendirilen isimleri kastetmiştir" dedi.

Herhalde, "Aman Reis şu işi düzelt" telaşıyla dün de Erdoğan’a açıklama yaptırıldı. Erdoğan, düzeltme yaparken yine sirkatin söyledi: "Bizim indimizde Nobel tamamiyle terör örgütlerinin yanında yer alan bir örgüttür. Sizin verdiğiniz ödüller, kusura bakmayın kimseyi ikna etmez. Bu verdiğiniz ödül bir Aziz Sancar hocamıza verilen ödül değildir, bir Orhan Pamuk’a verilen ödül değildir" diyerek, Fahrettin Altun’un çevirmeye çalıştığı kazı bir de kendisi çevirdi ama kaz çoktan yanmıştı.

İncir çekirdeği doldurmayacak konu neden önemli?

Ülkenin içinde çırpındığı bunca vahim gelişmenin arasında bu konu yazılmaya, konuşulmaya değer mi? Değer, çünkü Erdoğan’ın şu veya bu nedenle, şu veya bu itkiyle vardığı noktayı, ve ulusalcılardan kan alan derin odaklara ne ölçüde teslim olduğunu gösteriyor. Konuşmayı ve lafının nereye gideceğini iyi bilen Erdoğan’ın Aziz Sancar’ı istisna tutup da Orhan Pamuk’tan söz etmemesi bence hiç de unutkanlık değil. Şu günlerde köşeye sıkışmış olan ve kendisini bekleyen muhtemel hezimeti hepimizden daha iyi gören Reis, Batı düşmanlığını antiemperyalizm sanan sağlı sollu, dindar-laik Batı düşmanlarına selam yolluyor. 2006’da Nobel’e ve Pamuk’a saldıranların dili ve zihniyetiyle 13 yıl sonra buluşması dil sürçmesi olmayabilir. Aslında onlar tek cephenin: faşizan milliyetçi/ulusalcı bahçenin farklı renkteki gülleri.

Önemli olan: başta siyasetçiler, kamuoyu önderleri, biz yurttaşlar, hepimizin devlet ve iktidar karşısında konumlarımızı gözden geçirmeye başlayabilmemiz. Komşu ülkenin topraklarına girme, oralarda yerleşme tezkeresine CHP’nin bile evet oyu vermesinin arkasındaki kadim ve köklü zihniyetle, tarihle, devletle, resmî ideolojiyle, devlet aklıyla, vatanseverlikten çok farklı bir şey olan şoven milliyetçilikle/ulusalcılıkla hesaplaşmaya cesaret edebilmemiz.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir yazamama yazısı

Yazıyoruz, söylüyoruz, bağırıyoruz, feryat ediyoruz da ne oluyor, ne değişiyor! Anlamsızlık, yetersizlik, boşuna çaba duygusu

Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet

ÇEDES'in amacı çocuklarda çevre duyarlılığını geliştirmek ise, ormanlarımızın, tarım topraklarının, doğal zenginliklerimizin nasıl yok edildiğini, açgözlü vahşi talan düzeninin doğal yaşamı nasıl katlettiğini öğretin

Devletin birliğini bütünlüğünü bozan hainler kimler?

Dikkatimi çeken, Demirtaş'a devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaktan, Figen Yüksekdağ'a da devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardımdan ceza kesilmiş olması. Soruyorum: Devletin bütünlüğünü, milletin birliğini bozanlar Kobane davasında mahkûm edilenler mi, onları mahkûm ettirenler mi?

"
"