26 Mayıs 2021

"Kutsal devlet" efsanesini yıkmanın zamanıdır

Muhalefet; her yanından pis kokular gelen, lağım çukuruna dönüştürülmüş ülkede bu pisliği kitlelerle, halkla birlikte temizlemek için bugün her zamankinden daha elverişli bir ortam bulunduğunu fark ederse…

Teorik olarak, bir arada yaşamak zorunda olan insanların ilişkilerini, ihtiyaçlarını, toplum düzenini sağlamak için örgütlenmiş bir aygıt olan devlet, fiiliyatta egemenlerin tahakküm aygıtıdır. Marksist-komünist teori devletin giderek ortadan kalkabileceğini (sönümleneceğini); onun yerine, sınıfsız toplumda hür bireylerin kendilerini yönetecekleri yapıların kurulacağını vaaz ve hayal eder. Ancak, gerçek yaşamda baskı ve tahakkümde burjuva devletini aratacak sosyalist devletlerin ortaya çıktığı malumdur. Teorik olarak toplum içindeki bireyin hakkını korumak, güvenliğini sağlamakla yükümlü olan devlet, birey üzerinde tiranlık kuran bir güce dönüşmüştür.

Thomas Hobbes'un Leviathan'ından J.J. Rousseau'nun Toplum Sözleşmesi'ne, oradan günümüze devlet; felsefeden siyaset bilimine, sosyal psikolojiden hukuka, edebiyattan sanata, her alanda incelenmiş, tartışılmıştır. Devlet teorileri üzerinde durmak, tarihsel gelişmesini, uğraklarını, biçimlerini, sosyal psikolojik ve ideolojik boyutlarını incelemek (bir zamanlar "Asya tipi devlet" konusuna yoğunlaşıp epeyce devlet çalışmış olduğum halde) beni fersah fersah aşar. Bu konuda kısaca söyleyebileceğim; devlet yüceltmesi ve kutsamasının çağdışı, ilkel, despotik zihniyet ve iktidar yapılarının aslında kendi bekaları için geliştirdikleri bir mit, bir efsane olduğudur. Egemenin zihniyeti ve ideolojisi ne kadar despotik, faşizan ve ilkel ise devletin yüceltilmesi, kutsanması, bireyin ve toplumun üstünde bir kutsal varlığa dönüştürülmesi de o kadar güç kazanır.

Kutsal devlet kullanışlı bir yalandır

"Devlet nedir biliyor musunuz, devlet ruhtur", diyor son günlerde en fazla izlenen dizinin starı çete reisi. "Devlet için kurşun yiyen de kurşun atan da şereflidir" diyordu Çiller. Adı bile Devlet olan Bahçeli ve peşindekiler için devlet "ebed müddet"tir. Uzatmayalım: iktidarıyla muhalefetiyle, "devlet" denince akan sular durur, devleti korumak kurtarmak için hepsi birleşir, domuz topu olur. Buna da milliyetçilik/ulusalcılık denir ve ardına sığınılarak her türlü pislik yapılır, cinayetler işlenir, halklar perişan edilir, savaşlara girişilip vatan evlatları ölüme gönderilir.

Devlet, toplumsal düzeni sağlamak, toplum içindeki bireylerin birbirleriyle ilişkilerini belli kurallar çerçevesinde, bireyin hak ve güvenliğini gözeterek düzenlemekle yükümlü bir aygıttır. İlahî bir iradeyle kurulmamıştır, gökten inmemiştir, insan yapısıdır. Ve insanın, özellikle de egemen sınıf ve eril iktidarın amaçları, hedefleri, çıkarları doğrultusunda çalışır. Devlet aygıtını işletenler de, devlet adına konuşanlar da, devlet ideolojisini hayata uygulayanlar da etten kemikten insanlardır. Kutsallıkla, yücelikle ilgi ve ilişkileri yoktur. Güçlerini de hiçbir kutsal varlıktan almazlar.

Muktedirler, devlete kutsallık atfedip dokunulmaz kılarak iktidarlarını güvence altına alırlar. Kendi bekaları ve çıkarları için attıkları her adım, -devlet cinayetleri dahil- devletin bekası için, devleti korumak ve yüceltmek için atılmış gösterilir.

Türk toplumu ve siyaseti, bugün değil ilk Türk devleti kurulduğundan bu yana "insan üstü kutsal devlet" aldatmacasının yönlendirmesi ve etkisi altındadır. Bu yalan insanlarımızın zihnine ruhuna genetik kod gibi işlenmiştir. Bu yüzden, sadece muktedirler değil sıradan insanlar, bireyler de zihniyet yapısı ve psikoloji olarak aynı aldatmacanın parçası kılınırlar. Kendilerini devletle özdeşleştirmiş olan ve devletin dümenini tutanların suçlarını ortaya dökmeye, gerçekleri açıklamaya çalışanlar vatan haini, devlet düşmanı ilan edilirken, vatan-millet-Sakarya edebiyatıyla kitleler kışkırtılır ve muhaliflerin üzerine sürülür. Ayşe Çavdar'ın önceki gün Duvar'da çıkan Maveraünnehir Nereye Dökülür yazısı söylemeye çalıştıklarımı benden çok daha iyi anlatıyor.


Desen: Selçuk Demirel

Tetikçi çeteler bu devletin ayrılmaz parçalarıdır

Hep bilinen, son gelişmelerle açıkça görülen şu ki: toz kondurulmayan, kondurmaya kalkışana haddini bildiren, sağ bırakılırsa en azından hain ilan eden bu devlet; Peker'lerin, Çatlı'ların, Çakıcılar'ın, irili ufaklı benzerlerinin yasal iktidar ve devlet kurumlarıyla iç içe geçerek oluşturdukları yapıdır.

"Bu devlet" diyorum, çünkü görece demokratik, şeffaf, adalet mekanizmasının işlediği, bireyin yurttaş olabildiği toplumlarda devlet aparatının mafya ile, çetelerle bu ölçüde sarmaş dolaş olması, onları kendi hesabına kullanması pek görülmez.

Derin devlet dediğimiz şey; sadece çıkar ilişkileriyle değil, ideolojik olarak da kendilerine bağlı organize güç ve tetikçilerle anlı şanlı siyasetçilerin, "devlet adamları"nın birliğidir. Devletin kırmızı çizgilerini onlar çizer ve bu çizgilerin aşılmasını, gerektiğinde faili meçhullerle, ya da içinden geçtiğimiz dönemde yaşadığımız gibi adalet mekanizmasını berhava ederek, veya yedek kuvvet olarak tuttukları lümpen güruhları seferber ederek engellerler.

Susurluk'lar, faili meçhuller (veya failleri beraat ettirilenler), soygunlar talanlar, soykırımlar, yayılmacı savaşçı siyasetler, IŞİD ve benzeri örgütlerin korunup kollanması, özetle muktedirlerin çıkarları uğruna yapılan her türlü melanet devlet adına ve devletin bekası ile gerekçelendirilir. İrfan Aktan'ın Sedat Peker'in örgütü yazısı, konuyu uzatmamı gereksiz kılıyor.

Kutsal devlet ve muhalefet

Son günlerde devletle ilişkili bir çete reisinin siyaseti ve toplumu sarsan videoları, kutsal devlet efsanesi veya yalanının ipliğini pazara çıkaran bir çeşit uygulamalı devlet dersidir. Kimilerinin "Bir mafya babasının açıklamalarını ciddiye almamak gerek" aymazlığıyla yaklaştıkları bu ifşaat; pislikleri ve pisliğe bulaşanları ortaya dökmesi yanında, kitlelerdeki devlet illüzyonunun, kutsal devlet gözbağının çözülmesine katkıda bulunması açısından yararlı ve önemlidir. Artık; devletin bekası, devletin çıkarı, devlet büyükleri, vb. dendiğinde "hangi devlet?" diye soranlar artacak, devlet için kurşun sıkmanın şerefi sorgulanmaya başlanacaktır.

Bu ortamda, bu toz duman arasında muhalefetin, özellikle Millet İttifakı partilerinin duruşu umut verici değil. Gördüğüm kadarıyla: başta Soylu olmak üzere hükümete, AKP'ye, tek adam Erdoğan'a yüklenmekle yetiniyorlar. (CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun, dün Erdoğan'a hitaben "Devleti  mafyaya sen teslim ettin" demesi…)  Oysa Kılıçdaroğlu da bilir ki derin devlet "devlet-i ebed müddet"tir, ortak olduğu mafyalar, kullandığı tetikçiler değişir ama o hep vardır. AKP ve bizzat Erdoğan bu ilişkileri ve yapıyı devralmış, kendi bekasını bu yapı üzerine kurmuştur, o kadar. Üstelik Cumhur İttifakı'nın sayıca küçük güçte büyük ortağının bu devletin ve ideolojinin başlıca taşıyıcısı olduğunu unutmayalım. İttifaktaki gücünün kaynağı da budur zaten.

Eleştirileri ve ithamları Soylu ile, Erdoğan'la sınırlı tutmak kadim derin devlete ilişmeye niyetsizliğin göstergesidir bana göre. Bu da anlaşılabilir bir şey, çünkü devlet kutsaması ve devletçi zihniyet Türk milliyetçiliğinin ayrılmaz parçasıdır. Bu konuda İYİP'in MHP'den mek parmak farkı olmadığı gibi CHP de -özellikle ulusalcı kanadıyla- devlet partisi geçmişiyle övünürken aynı zihniyet ikliminde yer almaktadır. Millet İttifakı partilerinin, iktidarın, "devletin bekası" söyleminin ve eyleminin ortağı olmayı, ulusal çıkar maskeli savaş ve şiddet politikalarını desteklemeyi reddettikleri tek bir örnek bile hatırlamıyorum.

Muhalefet; her yanından pis kokular gelen, lağım çukuruna dönüştürülmüş ülkede bu pisliği kitlelerle, halkla birlikte temizlemek için bugün her zamankinden daha elverişli bir ortam bulunduğunu fark ederse… Meseleyi sadece seçim kazanmakla sınırlı tutmadan, derin devletten bağımsızlaşmış, şoven milliyetçilikten arınmış, hak ve adalet temelli bir demokratik ittifakta buluşmayı başarabilirse… Ancak o zaman devletin çeteleşmesiyle etkin mücadele mümkün olur. Yoksa, bugün bu mafya yarın öteki mafya, bu pislik sürer gider.

Yazarın Diğer Yazıları

"Kobane düştü düşecek"ten Kobane Davası provokasyonuna

Başta CHP, demokratik muhalefet bu davaya sahip çıkmak zorundadır. Yargının ne ölçüde siyasallaştığını, sadece Beştepe'nin değil tarikatların, cemaatlerin elinde olduğunu herkesin bildiği Türkiye'de "Yargı kararıdır, ne yapalım," demek ipe un sermektir, tezgâhlanan provokasyona su taşımaktır

Hukuksuzluk değil irade gaspı ve siyasî ahlâksızlık

Özgür Özel'in genel başkan olarak, Ekrem İmamoğlu'nun da en büyük ve en önemli belediyenin başkanı olarak heyetleriyle birlikte acilen Van'a gitmelerini, sadece kendi adıma değil ama asıl, hafızalarda hâlâ diri olan kötü yaşanmışlıklar, yetmedi son genel seçimlerde CHP'nin genel başkanı olan Kılıçdaroğlu'nun ırkçı faşist kimliklerle yaptığı gizli protokoller ve benzer uygulamalar yüzünden güvenleri sarsılmış Kürt halkı adına rica ve talep ediyorum

Desteğim DEM Parti'ye, oyum İmamoğlu'na

İstanbul Büyük Şehir'de İmamoğlu'na verilmemiş her oy Cumhur İttifakı'na, özünde Erdoğan'a gidecek