17 Nisan 2017

Hayır kazandı, şimdi yarınlara bakalım

Milletin yarısının başkanı olmanın dayanılmaz ağırlığı

Başlığa bakıp da kesin sonuçlar gelmeden yazıya oturduğumu sanmayın. Şu anda durum: yaklaşık yüzde 51 evet, yüzde 49 hayır. Pek ummuyorum ama YSK -yüzünde gözü varsa ve ar damarı çatlamamışsa- fotoğrafla, zabıtla, ses kaydıyla sabit olan tartışma götürmez seçim hilelerine/ rezilliklerine yapılan itirazların bir bölümünü bile kabul etse, sonuç tam tersine dönecek. Referandum öncesinde, gözlerimizin önünde yaşanan eşitsizlikten, adaletsizlikten, baskı ve yıldırma operasyonlarından söz etmeye gerek yok. Bütün bunlara rağmen, bu “sözde” anayasa referandumunda ilk resmî açıklamalara göre şimdilik evet’ler kıl payı önde görünüyor olsa da hayır diyenler gerçekte kıl payı çoğunlukta.

 

Kıl payı ile anayasa olur mu?

 

Daha önce de söylendi, yazıldı: Nasıl yönetileceğiz, yurttaşlar olarak haklarımız ve ödevlerimiz ne olacak, sorularına verilmiş bir cevap olan anayasalar, mümkün olan en geniş toplum kesimlerinin ortak paydalarını gözeten uzlaşma metinleridir. Bu yüzden anayasa değişiklikleri parlamentolarda en az üçte bir çoğunlukla kabul edilir. Dünkü referandumda oyladığımız anayasa değişiklikleri ise, bir Zat-ı muhterem’in tek adamlık dayatmasını meşrulaştırmaya yönelik, çevresindeki üç beş kişi tarafından kotarılmış, topluma tüm iktidar olanakları ve baskıyla dayatılmış bir metinden ibarettir.  

İster evet ister hayır çıksın sandıktan, kıl payı farkla, yüzde 51’e 49’la kabul edilen bir anayasanın meşruiyeti tartışmalıdır. Tartışmalı olmakla da kalmaz tehlikelidir. Çünkü bu azınlık anayasasına  dayanarak hükmetmeye kalkışanlar, halkın yarısını karşılarında bulacaklar, ister istemez daha fazla şiddet ve baskı uygulamak, despotlaşmak zorunda kalacaklardır.

 

Milletin yarısının başkanı olmanın dayanılmaz ağırlığı

 

Eğer haklı itirazlar gözardı edilir de sonuçlar değişmezse, bu “sözde” anayasa değişiklikleri yürürlüğe girerse, acırım Başkan olacak Tayyip Bey’in haline. Yerinde olmak, bu zül’ü, bu vebali taşımak istemezdim. Düşünsenize milletin en az yarısı sizi istemiyor, bir bölümü de korkusundan sesini çıkaramıyor. Bu öyle bir ağırlıktır ki, altından kalkabilmek, yerinizi koruyabilmek ve de varlığınızı güvenceye alabilmek için ister istemez şimdiki OHAL koşullarından da ağır baskılara, devlet şiddetine başvurmak zorunda kalırsınız. Milletin yarısının, hatta yarısından azının başkanı olmak ve tümüne hükmetmeye çalışmak sizi ister istemez, farkında bile olmadan bazen, diktatörlüğe götürür.

 

Bölücülük tam da budur işte

 

Eş dost bilir. Referandum konusunun ortaya atıldığı günden itibaren, bu sürecin zaten cepheleştirilmiş toplumumuzda tam bir bölünme yaratacağını söyleyip duruyorum. Ve işte toplum, referandum sonuçlarıyla bir kez daha karpuz gibi ortasından bölündü.

Oysa toplumun karşıt görünen farklı kesimlerini ortak çıkar ve yararlar etrafında birleştirmek, normalleşmeyi sağlayacak bir toplum sözleşmesi yapmak mümkündü. Referandumda hayır’da birleşenler, -her birinin hayır’ı farklı da olsa- bir noktada buluşmayı başardılar. Erdoğan ve çevresi de  milletin birliğini, vatanın bütünlüğünü gerçekten isteselerdi, bu referandum macerasına girmez, birliği bütünlüğü muhataplarıyla birlikte oluşturabilirlerdi.

Bölücülük diye kafa ütülenen, şeytan görmüşe dönülen konu, Kürtlerin ayrılma talepleri falan değil (ki altını çizerek söylüyorum, küçük bir azınlık dışında böyle bir talep yok, Kürtler ortak vatanda eşit yurttaşlar olarak, kendi kimlikleriyle yaşamak istiyorlar) tam da bu referandumla amaçlanan ve sağlanan şeydir. Toplum bilerek, isteyerek, kışkırtılarak ortasından bölünmüştür.Önümüzdeki günlerde bu bölünmenin bizzat Başkan Erdoğan tarafından körükleneceğini; evetçilerin, hayır cephesine karşı sert saldırılarına maruz kalacağımızı da şimdiden söyleyeyim.

 

Bugün 17 Nisan

 

16 Nisan’ı geride bıraktık, bugün 17 Nisan, yeni bir başlangıç. Hiç gecikmeden, sallanmadan, o sağcı bu solcu, o laik bu dindar, o Türk bu Kürt demeden, faşizme, otoritarizme, tek adam keyfiliğine, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı demokrasi cephesini örme zamanıdır.

Ne cebime öksürmek ne de gaz vermek için söylüyorum: Biz kazandık, hayır diyenler kazandı. Bunu onlar da çok iyi biliyorlar. Şimdi önümüzde zorlu bir demokratik mücadele yolu uzanıyor. O yolda ne kadar kalabalık ve kararlı yürüyebilirsek o kadar çabuk kazanırız.

İlk adımın, bu ülke insanlarının ortaklık belgesi olacak gerçek bir anayasa hazırlığından geçtiğini düşünüyorum. Hemen başlayalım.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir yazamama yazısı

Yazıyoruz, söylüyoruz, bağırıyoruz, feryat ediyoruz da ne oluyor, ne değişiyor! Anlamsızlık, yetersizlik, boşuna çaba duygusu

Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet

ÇEDES'in amacı çocuklarda çevre duyarlılığını geliştirmek ise, ormanlarımızın, tarım topraklarının, doğal zenginliklerimizin nasıl yok edildiğini, açgözlü vahşi talan düzeninin doğal yaşamı nasıl katlettiğini öğretin

Devletin birliğini bütünlüğünü bozan hainler kimler?

Dikkatimi çeken, Demirtaş'a devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaktan, Figen Yüksekdağ'a da devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardımdan ceza kesilmiş olması. Soruyorum: Devletin bütünlüğünü, milletin birliğini bozanlar Kobane davasında mahkûm edilenler mi, onları mahkûm ettirenler mi?

"
"