09 Mart 2022

Putin'in kumarı Erdoğan'ı sarsıyor

Türkiye ekonomisinin yönetiminde çok başarısız olan ve inadı yüzünden ekonomimizi büyük bir çıkmaza sürükleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Putin'e karşı uygulanan ağır yaptırımların dünya ekonomisinde yarattığı kargaşa nedeniyle şimdi daha da büyük sorunlar yaşaması kaçınılmaz görünüyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in şimdi dünyayı sarsmakta olan Ukrayna saldırısının temelleri 2014'te atıldı. Putin, desteklediği Ukrayna Devlet Başkanı Yanukoviç'in görevden uzaklaştırılması üzerine 27 Şubat 2014'de Kırım parlamentosunu basarak Kırım'da yönetime el koydu ve 16 Mart 2014'de Kırım'ın Ukrayna'dan ayrıldığını dünyaya ilan etti. Putin'in Kırım'ı böyle bir oldubittiyle ilhak etmesi Batı dünyasında tepki yarattı ama kıyamet kopmadı ve Rusya'ya karşı çok da etkili olmayan ekonomik yaptırımlarla yetinildi. Bu tepki biçimi Putin'i cesaretlendirerek gelecek için daha büyük hayaller kurmasına giden yolu da açmış oldu.

Türkiye'de ise AKP, 30 Mart 2014'te yapılan yerel seçimlerden bir kez daha zaferle çıkmıştı. AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan henüz Cumhurbaşkanı olmamıştı ama Putin'in Rusya'da uyguladığı ‘Tek Adam' modelini ve Batı'ya meydan okumasını artan bir ilgiyle izlemekte olduğu belliydi.

Putin – Erdoğan modeli

Şimdi bir kez daha dünyanın gündemine damga vuran Putin'in ve yoldaşı Erdoğan'ın, uyguladıkları yöntemlere ve dış tepkilere aldırmadan attıkları adımlara baktığımızda şaşırtıcı benzerlikler dikkat çekiyor. Her iki liderin de, seçim sandığını kullanarak iktidara geldiği, ancak Batı'da uygulanan demokrasi modelinden giderek uzaklaşan bir yaklaşımı, farklı bir demokrasi anlayışını benimsediği görülüyor. Hatta her iki liderin benimsediği ‘Tek Adam' modelinin, Batı'nın benimsediği demokratik yönetişim (governance) modeline karşı bir alternatif olarak geliştirildiği de söylenebilir.  

Rusya'nın ve Türkiye'nin koşulları birbirinden çok farklı kuşkusuz ama her iki liderin de Batı'dakinden çok farklı bir güdümlü demokrasi modeline yönelmeleri benzer nedenlere dayanıyor. Her iki liderin de, Batı'nın demokrasi modeline bütün vecibeleriyle sadık kalarak başarılı olma şanslarının fazla olmadığını hissettikleri noktada, Batı'dakinden farklı bir yönetişim modelini uygulamaya koyarak ‘Tek Adam' rolünü benimsediği ve iktidara tutunduğu görülüyor.

Farklı bir demokrasi anlayışı

Putin ve Erdoğan'ın serüvenine baktığımızda, iktidarlarını konsolide etme sürecinde, Batı'nın küreselleşme açılımından yararlanarak ülke ekonomilerini geliştirme şansını elde eden her iki liderin, ekonomide kalıcı atılım için gerekli olan reformları gerçekleştiremeyince, seçmen desteğini korumak için farklı bir modele yönelme gereğini duyduğunu görüyoruz. Halkın desteğini toplumsal refahı artırarak sağlamakta zorlanan Putin ve Erdoğan'ın, ülkelerinin geçmişte kalan parlak dönemlerini geri getirmeyi vadederek halkın gözünde efsaneleşmeyi hedeflediği bir döneme geldik şimdi. Putin'in Ukrayna saldırısı da bunun bir sonucu.  

Putin – Erdoğan modelinin ilk bakışta Batı'nın modeline bir alternatif oluşturduğu ve bu modeli uygulayan liderlerin kendi amaçlarına erişme konusunda başarılı göründüğü söylenebilir. Bütün yetkilerin güçlü ve otoriter lidere devredildiği ve muhalefetin baltalandığı modelin başka ülkelerde ilgi çekmeye başladığı da bir gerçek. Örneğin köklü bir demokrasi deneyimi olan Hindistan'da bile, şimdiki başbakan Narendra Modi'nin, "ülkeyi disipline sokacak otoriter lider" profilini öne çıkartarak seçim kazandığını ve ülkenin tek hakimi haline geldiğini unutmamak gerekiyor.

Dünyaya kafa tutar lider

Putin ve Erdoğan'ın uyguladığı model, Batı tipi demokrasinin vazgeçilmez unsurlarını, kuvvetler ayrılığı ilkesini, yargının bağımsızlığını, düşünce ve ifade özgürlüğünü hiçe sayabilen güçlü ve popüler bir liderin her konuda son sözü söylediği, gereğinde kuralları ve kurumları hiçe sayarak ülkeyi fiilen tek başına yönettiği bir yönetim biçimini öngörüyor. Modelin başarısı ve sürekliliği için, güçlü ve karizmatik liderin olağan dışı nitelikleriyle anılır hale gelmesi, adeta efsaneleştirilmesi gerekiyor.  

Bunun gerçekleşmesi için, güçlü liderin ülkesinin tek hakimi haline gelmekle kalmayıp, gereğinde dünyaya da kafa tutabilen bir tavır sergilemesi çok önemli. Putin'in 2014'de Kırım'ı ilhak etmesi ve bunun yanına kalması bunun çarpıcı bir örneğini oluşturdu. Putin bu hamlesiyle Sovyetler Birliği'nin mirasçısı olan Rusya'nın küresel oyunu etkileyecek bir güç olmaya devam ettiğini herkese hatırlatırken ülkesinde kahraman haline geldi. Bu sayede Rusya'da her istediğini yapabilecek gücü elde etti Putin. Kendisine muhalefet edenleri hapse attırarak ya da öldürterek ‘Tek Adam' rejimini yerleştirdi.

Erdoğan'ın "one minute" çıkışı

Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki ünlü "one minute" çıkışı ve çeşitli uluslararası forumlarda İsrail'i ve Batı'yı suçlayarak yaptığı sivri çıkışlar da "dünyaya kafa tutabilen lider" imajını güçlendirmeyi amaçlayan girişimler olarak dikkat çekti.  

Erdoğan'ın son yıllarda sürekli olarak dış düşmanlardan, ülkeye ve ekonomiye yönelik dış kaynaklı komplolardan söz ederek "yeniden milli mücadele" çağrıları yapmasını, Batı'yı ve küresel finans sistemini hedef alan bir söylemi benimsemesini de bu çerçevede değerlendirebiliriz.

Putin'in hesapsız kumarı 

Türkiye ekonomisinin yönetiminde çok başarısız olan ve inadı yüzünden ekonomimizi büyük bir çıkmaza sürükleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Putin'e karşı uygulanan ağır yaptırımların dünya ekonomisinde yarattığı kargaşa nedeniyle şimdi daha da büyük sorunlar yaşaması kaçınılmaz görünüyor. Putin'in büyük bir özgüvenle oturduğu kumar masasından hüsranla kalkması da hesaba katılması gereken bir olasılık bence.



Bu yazı ilk olarak Dünya gazetesinde yayımlanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin ve Erdoğan'ın geleceği tartışılıyor

Bu gidişatın AKP'nin hatta bir sonraki aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi geleceğine gölge düşürecek boyutlar kazanmasından endişe duyanlar arasında Erdoğan'ın yakınındaki kimselerin de bulunduğu ve rahatsız olmaya başladığı söyleniyor

AKP yandaşlar cennetinde "normalleşme" korkusu

Yandaşlar cennetinin nimetlerinden yararlanmış olanların "normalleşmeyi" önlemek için her şeyi göze almaları beklenebilir. Destekledikleri parti yani AKP, iktidarı ele geçirince devletin sahip olduğu olanaklardan yararlanarak kur garantili ihaleleri kapmaya, ormanları ve değerli arsaları ele geçirip malikanelere çevirerek sınıf atlamaya alışan büyük taahhüt ve inşaat şirketlerinden söz ediyorum. İktidarın ve yandaşlarının "normalleşme"ye hiç sıcak bakmamaları da gayet doğal bu nedenle

Sen ne efsunkâr imişsin ey demokrasi

Galiba küreselleşmenin ve dijital devrimin dönüştürdüğü bir dünyada çoğulcu demokrasinin de ciddi bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunu erken kavrayan ülkeler ve liderler geleceğe damga vurabilir belki de

"
"