Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde bulunan 15 Temmuz Şehitler Makamı'nı ziyeret etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, daha sonra Hafıza 15 Temmuz Müzesi önünde edilen duaya katıldı.
Dün İstanbul'un birçok semtinde devasa boyutta Türk bayraklarıyla süslenmişti sokaklar. 15 Temmuz 2016'da, Türkiye'de seçimle gelmiş demokratik rejimi yıkmayı hedefleyen ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir kesimi tarafından da desteklenen askeri darbe girişiminin sekizinci yıldönümü yurdun birçok yerinde düzenlenen törenlerle anıldı ve lanetlendi dün.
Darbe girişiminin gerçekleştirildiği gece Marmaris yakınlarında bulunan ve olay aydınlanana kadar kaygı dolu saatler geçiren Başbakan Erdoğan, darbe giririşiminin başarısız kaldığına ikna olduktan sonra İstanbul'a döndü ve coşkuyla karşılandı. Tehlike atlatılmıştı.
Başbakan Erdoğan ile uzun süre yakın işbirliği yapan ve 2010'da yapılan referandumda Anayasa değişikliğini güçlü bir şekilde destekleyen Fethullah Gülen ve takipçilerinin Erdoğan'ı devre dışı bırakarak ülkenin tek hakimi haline gelme çabaları ise başarıya ulaşamadı. Gülen, ABD'ye sığınırken devlet içinde yuvalanmış yandaşları azledildi ve yargılandı. Türk Silahlı Kuvvetleri de nasibini aldı bu büyük tasfiyeden.
Tek Adam demokrasisi
Bu büyük tasfiyeden sonra Türkiye'deki siyasi rejimin niteliğini adım adım değiştirerek bütün yetkileri kendi elinde toplayan ve parlamentoyu etkisiz hale getiren Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi'ni kurduran Sayın Erdoğan, dün düzenlenen törende yaptığı konuşmada şunları söylemiş:
"Biz 15 Temmuz'a oyun diyenleri, tiyatro diyenleri, danışıklı dövüş diyenleri kıyamete kadar affetmeyeceğiz. 15 Temmuz'da bu çirkin iftiraları atanlar Türkiye üzerine oynanmak istenen kanlı oyunun, büyük tiyatronun birer figüranıdır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye'de kurdurduğu ve "tek adam" olarak her konuda son sözü söylediği rejimin aslında Erdoğan'a ve sarayına yakın dar bir çevrenin yararlandığı, devletin olanaklarını sonuna kadar istismar eden, bütün önemli devlet ihalelerini kapatan, buna karşılık ülke halkının büyük çoğunluğunun azgın enflasyonun baskısı altında derin bir geçim sıkıntısı içinde yaşadığı bir ülke yarattığı meydanda. 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçları da Erdoğan'ın partisinin, yani Adalet ve Kalkınma Partisi'nin irtifa kaybederek Türkiye'nin ikinci partisi haline düştüğünü ortaya koydu. Biraz da bunun paniği yaşanıyor Erdoğan cephesinde ve eski başarılarla övünmenin ve avunmanın dozu giderek artıyor.
Demokrasi her yerde zorlanıyor
Bu arada son dönemde, demokrasinin beşiği sayılabilecek ülkelerde de sistemi bilinen yapısı içinde başarıyla uygulamanın giderek zorlaştığı görülüyor. Ben bu yazıyı yazmadan ABD'de Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimine favori olarak girmesi beklenen Donald Trump'ın kanlı yüzünü defalarca gördüm. İddiaya göre öldürülmekten zor kurtulmuştu. Trump'ın başlıca rakibi konumundaki Başkan Biden'ın bu haliyle bırakın Başkan olarak ABD'yi yönetmeyi, sürücü lisansı alması bile zor görünüyor bana. Demokrat Parti daha iyisini bulamıyor galiba.
Çoğulcu demokrasinin kök saldığı ülkelerden Fransa'da da Başkan Macron'un geleceği ve sonuçta nasıl bir siyasi tablonun ortaya çıkacağı belli değil. Bu ortamda gözler İngiltere'nin İşçi Partili yeni başbakanı Keir Starmer'e çevrilmiş durumda.
Galiba küreselleşmenin ve dijital devrimin dönüştürdüğü bir dünyada çoğulcu demokrasinin de ciddi bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunu erken kavrayan ülkeler ve liderler geleceğe damga vurabilir belki de.
Osman Ulagay kimdir?
Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi.
İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.
1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.
2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.
Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı.
Kitapları
- Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi
- 24 Ocak Deneyimi Üzerine
- Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?
- Özal'ı Aşmak İçin
- Enflasyonu Aşmak İçin
- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet
- Aklınla Uçur Beni
- Küreselleşme Korkusu
- Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü
- Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği
- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku
- Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı
- AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu
- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak
- Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap
- Dünya Trump'a mı Kalacak?
|