16 Aralık 2018

Yüz yüze

Hastayı da, insanı da, sağlığı da üç kuruş para ya da statü uğruna terk etmeyeceğiz adına “neoliberalizm” denilen cehennem ateşine...

İnsan uygarlığında yüz yüzden utanır. Çünkü yüz yüze bakarız bu dünyada. An gelir en yakınımızdan bile bir şey istemeye yüzümüz tutmaz.

Sevgilinin yüzüne ise her daim hasret kalınır.

Bu dünya, bazı insanların yüzü suyu hürmetine dönmeye devam eder.

İnsan olan, hasmının dahi yüzüne karşı söyler ve eyler. Arkasından iş çevirmez.

Çocukların yüzü güldürülür. Çocukla şeytanı birlikte ananın yüzünüze bakılmaz iblislikten.

Ve bu dünyada yüz bulan astarını ister...

Suret ve çehre

Yalan yok, hemen hepimiz her şeyden çok yüzümüzün kızarmaması için yaşarız bu dünyada. Ama yok, hepimiz değil, çünkü kimisinin yüzü davul derisidir.

Kimisinin yüzünden riya akar!

Oysa bilmezler ki yüz, tanrısaldır. Öyle ya “Tanrı, ‘Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım’ dedi“ ve “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı” (Tekvin 1: 26-27).

Gelin görün ki suret bir cezadır aynı zamanda. Tıpkı güzeller güzeli peri kızı Ekho’nun aşkına karşılık vermeyen Narkissos’un ölümcül akıbetinin nehirde yansıyan kendi sureti olması gibi.

Tıpkı Sokrates’in korkunç canavar yüzü gibi...

Çehre, bir tanınmadır. Çünkü hiçbir insan bugüne kadar kendi yüzünü görememiş ve bundan sonra da göremeyecektir.

Bu nedenle hiç kimse bilemez yüzünü, suretini, çehresini…

Bu nedenle hiç kimse bilemez kendisini.

Bilmek, ancak başkalarının gözlerinden ve sözlerinden yansıyanlarla kendi yüzünü ve kendini kurmaktır, kurgulamaktır.

Tıpkı aynadan yansıyanlarla yüzünü görmek gibi.

Tıpkı yeri geldiğinde Medusa’nın ölümcül bakışıyla taş kesilmek, ölmek gibi.[1]

Yüz ve bilmek

Hindistan’ın yerli halklarından birisi olan Mundalar’a göre insanlar, başlangıçta gökte tanrı Sing-bonga için çalışıyorlardı. Ancak zaman içerisinde suda yansıyan yüzlerini görünce kendilerinin tanrıya benzediklerini fark ettiler. Bu fark ediş kendilerinin de tanrıyla eşit oldukları düşüncesini var etti insanlarda ve bu nedenle Sing-bonga’ya hizmet etmeyi reddettiler.

Kuşkusuz bu başkaldırı, her tanrı gibi Sing-bonga tarafından da cezasız bırakılamazdı.

Sing-bonga ceza olarak yeryüzüne fırlattı onları... İnsanlar yeryüzünde demir cevherinin bulunduğu bir yere düştüler. Erkekler yedi fırın inşa etti. Ancak fırınların dumanı Sing-bonga’yı rahatsız etti. Fırınların söndürülmesini isteyen haberci kuşları sözlerini insanlara dinletemeyince, Sing-bonga hasta bir adam kılığında yeryüzüne indi.

İnsanlar tanımadıkları Sing-bonga’ya ne yapmaları gerektiğini sordular. Sing-bonga, “İnsan kurban etmelisiniz” dedi. Gönüllü çıkmayınca hasta adam kılığında gönüllü oldu.

Fırın üç gün sonra kor haline dönüşen tanrının karşılığını altın, gümüş ve değerli taşlar olarak ödedi insanlara.

İnsanların gözü kamaştı zenginlikten ve yeni altınlar elde etmek için “hasta adam”ın yaptığı gibi kızgın fırına girdiler. Ne garip ki fırına giren demirciler, diri diri yanarken hem bağırıyor hem de daha çok altın ve gümüş için ateşi körüklüyorlardı.

Sing-bonga, zenginlik uğruna yanan kocaları için üzülen kadınları teselli etti. Ancak bir gerçek vardı ki, kocaları bağrışırken aynı zamanda hazineyi de paylaşıyorlardı. Sing-bonga’yı dinleyen kadınlar, fırındaki demircileri tamamen kül haline getirinceye kadar ateşi durmaksızın körüklediler. Sonra dönüp Sing-bonga’ya sordular kendilerinin akıbetlerini.

Sing-bonga, onları kayalık ruhlara dönüştürdü.[2]

Sözün (şimdilik) sonu

Anlaşılan Mundalar’dan beri bu dünyada olan biten her şey insanın suda yansıyan suretini görmesiyle başladı.

Belki de bu nedenle yüz, insanın bir parçasına karşılık değil, kendisine ve kimliğine işaret eden bir sembol haline geldi insan uygarlığında.

Şimdi her pazar günü, üçüncü bin yılın olanaklarından da yararlanarak, sanal olarak yüz yüze bakacağız. Gördüğümüzü, duyduğumuzu, işittiğimizi ışıldayan saydam bir yüzeyde yüz yüze paylaşacağız.

Suretini görmemeye mahkûm edilmiş bîçareler olarak, birbirimizin sözleriyle bilmeye, kurmaya ve inşa etmeye çalışacağız kendimizi.

Ama aynı zamanda bir yüze sahip olduğumuzu bildiğimiz için, yüzümüz kızarmasın diye yer vermeyeceğiz satırlarımızda yalan ve riyaya. Bir de Mundalar’dan beri insanlığın başına dert açan Sing-bonga’lar ve onların var ettiği altın ve gümüşlerden yana dizmeyeceğiz harflerimizi.

Hastayı da, insanı da, sağlığı da üç kuruş para ya da statü uğruna terk etmeyeceğiz adına “neoliberalizm” denilen günümüz Sing-bonga’sının bizlere harlattığı cehennem ateşine...


[1] Kocabıyık E, Aynadaki Narkissos, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2014.

[2] Eliade M (Çev: Özcan ME). Demirciler ve Simyacılar, Kabalcı Yayınevi, 2003.

Yazarın Diğer Yazıları

Yaşam, ölüm ve Gezi

Ölen, öldürülebilen, ama kurban edilemeyen, ama intihar haberleri 140 karakteri geçmeyen, yaslarının yaşanmasına da asla izin verilmeyen o ölümler nedeniyle adına Türkiye denilen cehennemde süregiden hayat ölümüne bir iktidara tabi kılınabiliyor

"Sigara haramdır"

Siyasi iktidar, her konuyu fırsat bilip dinbaz siyasetini topluma ne kadar dayatırsa, toplum genelinde dayatılan inanca olan tepki ve red o oranda artıyor

Virüs var; takmayın maske!

İstanbul’a gelen Tayvanlı turistin çantasının üzerine "Çinli değilim. Tayvanlıyım, Ölürüm Türkiyem" yazmak zorunda kalmasından bahis açıyorum