09 Haziran 2019

Tütün kontrolü & Yargı Reformu

"Tütün şirketleri için her şey yolunda gidiyor. Ciro ve kârları her yıl dolar bazında artıyor ve dünya ölümcül ürünleri üretenleri değil tüketenleri suçluyor"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi ile tütün ürünlerinin kullanımını azaltmayı amaçlayan tütün kontrolü arasında nasıl bir ilişki vardır?

Hiçbir ilişki yoktur.

Pekiyi ama bu ilişkisizlik hali, açıklanan yargı reformunun akıbetine işaret edebilecek birkaç ipucu sunabilir mi?

Belki...

Tarihi Rekor

Hatırlar mısınız bilmiyorum ama hemen herkes tarafından ödün vermez bir sigara düşmanı olarak tariflenen Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, on yıl kadar önce tıpkı Yargı Reformu Strateji Belgesi’ne benzer biçimde büyük bir kararlılıkla açıklamıştı Ulusal Tütün Kontrol Programı’nı.

Pekiyi bugün itibariyle tütün kontrolü mücadelesinde hangi noktadayız?

11 yıldır sürdürülen tütün kontrolü mücadelesinin sonunda yıllık 118.5 milyar adet yurtiçi sigara satışına ulaşılarak 95 yıllık Cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldı. Büyük sözler, hedefler ve iddialarla başlayan tütün kontrolünde on yıl sonunda tütün şirketlerinin ihracatı yüzde 93 oranında, nargile üretimi ise 151 kat arttı.

Hepimizin kişisel gündelik hayat deneyimleri ise nargile kafenin olmadığı bir sokağın kalmadığı ve hemen her kapalı mekânın dumanaltı olduğuna işaret ediyor.

Oysa 2007 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’de her yıl 100 bin kişinin sigaraya bağlı hastalıklardan öldüğünü ve yıllık 20 milyar doların sigaraya harcandığını belirterek “Karşımızdaki tablo şunu göstermektedir ki sigara kullanımı ile mücadele, bizim için daima gündemimizde olan terörle mücadele kadar önemli hale gelmiştir” diyordu.

Terörle mücadeleyi bilmiyorum ama sigarayla savaşta vardığımız nokta tam bir iflas.

Tehdit Algısı ve Öncelikleri

Pekiyi ama neden memleket dumanaltı oldu?

Kuşkusuz bunun pek çok nedeni var. Öte yandan bu yazı, söz konusu nedenleri bütünüyle ortaya koymayı amaçlayan bir yazı değil. Sadece ilk bakışta birbirlerinden ilgisizmiş gibi görünen konuların aslında ne kadar yakın ilişkili olduğuna işaret etmeye gayret ediyor.

Öyle ya tütün kontrolü, sadece tütün kontrolü değil. Gerçekten de ülkenin siyasi tercihlerinden, genel politikalardan, demokrasi düzeyinden, ekonomi tercihlerinden, siyasetin finanse edilmesinden, insan hakları ve özgürlük kavramını ele alıştan azade bir tütün kontrolü olamaz. Tıpkı bunlardan azade bir yargı reformu olamayacağı gibi...

Tütün kontrolü alanında yaşanmış bir deneyimle konuyu biraz daha açayım: Bilindiği üzere tütün kontrol mücadelesinin temeli işyerlerinin etkin denetimidir. Müşterilerin tütün ürünlerini kullanmasına izin vererek mevzuat hükümlerini ihlal eden işletmeleri cezalandırmak yasanın uygulanabilirliğini sağlamaktadır.

Ancak düşünün: Diyelim ki saat 23.00’de Kuşadasındaki bir bar için ihbar geldi size denetimci olarak. Ya da öğleden sonra Didim’de bir kafeyi olağan denetime çıkacaksınız. Çok açık ki, eğer yanınızda polis yoksa, siz denetimci olarak, o barın ya da kafenin kapısından içeri girmeniz ve o mekânda tütün ürünü kullanıldığını görüp bu ihlali tutanak altına almanız mümkün değildir.

Ama bi-tecrübe sabit ki memleketin kolluk güçleri bu denetime katılmayı hiç istemezler. Çünkü onlara göre polisin öncelikli görevi bu değildir.

Aslında görüşlerinde haklıdırlar. Çünkü İçişleri Bakanlığı’nın zihniyetine göre, kapalı bir ortamda tütün ürünü kullanmaya kıyasla kent meydanında beş kişinin anayasanın kendilerine verdiği hakla yapacakları kitlesel basın açıklaması daha öncelikli tehdit unsurudur. İçişleri Bakanlığı’na egemen olan ideoloji gereğince kapalı bir ortamda tütün ürünü kullanarak bir başka insanın sağlık hakkını ihlal eden kişilere kıyasla tülbentleriyle çocuklarına sahip çıkan anneler daha büyük tehdit unsurudur.

Zaten bu nedenle elleri öpülesi o anneler sokakta hepimizin gözü önünde tartaklanır, 5 kişinin yapacağı bir barışçıl açıklamaya 100 polis ve panzerler gönderilir.

Ne de olsa “Kahrolsun İnsan Hakları” diye yürüyen ve insan hakları anıtını tutuklayan bir polis teşkilatına sahip bir ülkeyiz.

Hal böyleyse soralım: Bu zihniyet kodu değişmedikçe açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin akıbeti neden Ulusal Tütün Kontrol Programı’ndan farklı olsun ki?

Suçlu Kim?

Aslında tütün şirketleri için her şey yolunda gidiyor. Ciro ve kârları her yıl dolar bazında artıyor ve dünya ölümcül ürünleri üretenleri değil tüketenleri suçluyor. Yaptırımların hemen hepsi üretenlere değil tüketenlere uygulanıyor.

Onlar açısından işler o kadar istedikleri gibi gidiyor ki, yakın bir zaman önce Phillip Morris International, hiç utanmadan Reviti isimli bir hayat sigortası şirketi kuracağını bile açıkladı. Şaka gibi ama şaka değil. Buz gibi gerçek: ölüm ve hastalık satan bu tütün şirketi şimdi de hayat satmaya soyunuyor.

Ne de olsa neoliberal piyasada ücreti ödenmesi şartıyla her satış mümkün.

Dahası Phillip Morris şirketi yaptığı açıklamada, herkesle alay eder gibi, sigarayı bırakan müşterilerinin hayat sigortası primlerinde indirime gideceğini ve hatta yapılacak indirim yüzdesinin, kendisinin ürettiği ürünlere geçen kişilere daha yüksek olacağını da belirtti.

Tütün şirketlerinden toplum sağlığı açısından sorumlu uygulamalar bekleyenler bu yeni politikadan memnun oldular mı bilmiyorum ama Phillip Morris International yetkililerine göre bu politika sayesinde aynı zamanda toplum sağlığına katkıda bulunacaklarmış. Utanmalarını, yüzlerinin kızarmasını ummak çok naif beklentiler günümüz dünyasında. Öyle ya taammüden insan öldüren katillerden daha başka ne beklenebilirdi ki.

Oysa tütün şirketlerinden sorumlu adımlar atmasını beklemeyenler de var. Örneğin Brezilya...

Gerçekten de herşey tütün şirketleri açısından güllük gülistanlık giderken ve Türkiye’de yargı reformu yapılmasının gündeme geldiği günlerde asıl bomba yargı haberi Brezilya’dan geldi.

Brezilya Başsavcısı, Türkiye’deki TEKEL’in de sahibi olan British American Tobacco’ya ve yine Türkiye’de en çok şatış yapan Philip Morris (International)’e karşı, tütün kullanımının yol açtığı 26 ayrı hastalığın son 5 yıldaki tüm tedavi giderlerinin tazmini için dava açtı.

Muhteşem bir dava elbette toplum sağlığını savunanlar açısından. Çünkü veriler, tütün kullanımının Brezilya’da yıllık 156 bini kişinin ölümüne ve 14 milyar doları aşan sağlık harcamasına yol açtığına işaret ediyor. Brezilya Başsavcısı da düşüneni, yazanı, okuyanı değil; insanları öldüren tütün şirketlerini dava ediyor. Daha ne olsun...

Öte yandan ne hazin bir çelişki: Brezilya’nın Başsavcısı yüzbinlerce insanı bilerek öldüren tütün şirketlerini; memleketimin savcıları ise barış isteyen akademisyenleri, savaşın halk sağlığı sorunu olduğunu ifade eden Türk Tabipleri Birliğini, etik sorumluluğu gereği çevrenin sağlık üzerindeki tahribatını ortaya koyan araştırmanın sonuçlarını açıklayan Bülent Şık’ı ve darbe ile ilgisi olmadığı aşikâr olan yüzbinlerce insanı mahkûm etmeye çalışıyor.

Elbette bu farklılık tesadüf değil. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devletine göre; Gezi’de ağacına ve hayatına sahip çıkan yurttaşlar, çocuklarının açlıktan ölmemesi isteyen anneler, yurtta ve dünyada barış içerisinde bir arada özgürce eşit olarak yaşamak isteyenler suçlu.

Brezilya’nın savcısına göre ise; para kazanmak için bağımlılığa yol açan tütün ürünlerini üreten, bağımlılığı arttırmak için ürettiği ürünlere onlarca katkı maddesi ekleyen, ekledikleri maddeleri “ticari sır” gerekçesiyle kamuoyuna açıklamayan, sigara tiryakisi emeklilerin erken ölümünü devlet hazinesinin yükten kurtulması olarak insafsızca yorumlayan, etik ve yasal olmadığını bilerek şirket politikaları gereği çocuk ve kadınları hedef grup olarak seçen tütün şirketleri suçlu.

Aslında memleketimin temel sorunu bu ayrımda saklı...

Son on yıldır Türkiye’de büyük iddia ve sözlerle sürdürülen başarısız tütün kontrol mücadelesi, bu ülkede değişmesi gereken temel konunun devletin zihniyet kodları olduğuna işaret ediyor. Onlar değişmediği sürece tütün tüketiminden tutuklu yargılamaya, sağlık hakkından adalet hakkına kadar bir dolu alanda kat edeceğimiz bir adım mesafe olmadığına işaret ediyor tütün kontrol mücadelesi.

Demiştik ya: tütün kontrolü, sadece tütün kontrolü değildir.


NOT: Barış talep eden akademisyenlerinin davası sayesinde bir tane savcı ya da hakimin eleştirel düşünce ve düşünce özgürlüğü gerekçesiyle dahi olsa beraat şerhi düştüğünü gör(e)medik. Pekiyi ama bu ülkede tıpkı Brezilya’daki gibi 100 binden fazla insanı bilerek öldüren ve milyonlarcasını da sakat bırakan tütün şirketlerine dava açacak yürekli bir cumhuriyet savcısı da mı yok?

Yazarın Diğer Yazıları

Yaşam, ölüm ve Gezi

Ölen, öldürülebilen, ama kurban edilemeyen, ama intihar haberleri 140 karakteri geçmeyen, yaslarının yaşanmasına da asla izin verilmeyen o ölümler nedeniyle adına Türkiye denilen cehennemde süregiden hayat ölümüne bir iktidara tabi kılınabiliyor

"Sigara haramdır"

Siyasi iktidar, her konuyu fırsat bilip dinbaz siyasetini topluma ne kadar dayatırsa, toplum genelinde dayatılan inanca olan tepki ve red o oranda artıyor

Virüs var; takmayın maske!

İstanbul’a gelen Tayvanlı turistin çantasının üzerine "Çinli değilim. Tayvanlıyım, Ölürüm Türkiyem" yazmak zorunda kalmasından bahis açıyorum

"
"