10 Kasım 2019

"Kirletme izni"

TBMM Genel Kurulu'na sunulan öneriyle, bu santrallerin havayı daha da kirleterek insanları öldürmesine devam etmeleri isteniyor

Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Strateji ve Bütçe Başkanlığınca hazırlanan "2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı", her şeyden sorumlu Cumhurbaşkanı tarafından imzalanarak 4 Kasım 2019 Pazartesi günkü (30938 Mükerrer) Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Söz konusu programın "Çevrenin Korunması" başlıklı bölümünde artan nüfusun, şehirleşmenin, ekonomik faaliyetlerin ve tüketim alışkanlıklarının çevre üzerindeki baskıyı arttırdığına dikkat çekiliyor.

Öte yandan bölümün girişinde ifade edilen "ekonomik faaliyetler"in ne tür faaliyetleri kapsadığı belirtilmeyerek, başta termik santraller olmak üzere fosil yakıt merkezli enerji politikaları sisler ardına saklanıyor. Daha önemlisi kapitalizmin kıskacında her gün yok edilen doğanın "korunması"na dair olan bu bölümde dahi "(sürdürülebilir) kalkınma" ve "(yeşil) büyüme" çözüm yolu olarak öneriliyor. Yıllık programa sinen ruhun da işaret ettiği üzere Cumhurbaşkanlığı Rejimi, "yeşil" dokunuşlar sayesinde kapitalizme abdest aldırmayı hedefliyor.

Anlaşılan Siyasal İslam'ın neoliberalizme nedamet getirip teslim olması gibi doğa için de benzeri bir son kurgulanıyor. Ama gelin görün ki; gerek İslam'ın, gerekse doğanın kapitalizmle izdivacı bizler için mutlu son anlamına gelmiyor...

Temenniler/gerçekler

2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı, Türkiye'nin zengin biyolojik çeşitliliğinin korunduğuna vurgu yaparak 2018 yılında koruma altına alınan alanların ülke yüzölçümüne oranının yüzde 8,92'e çıktığını belirtiyor. Ama benim aklıma koruma kapsamında direkten dönen Kelebekler Vadisi ile korumadan çıkartılan Göreme Vadisi geliyor.

Yıllık Program, çevre konusunda halkın farkındalığının arttırılmasını ve Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere bölgelere özgü İklim Değişikliği Eylem Planları'nın oluşturulmasını hedefliyor. Benim aklıma İstanbul'daki sel felaketlerinde farkındalığı arttırmak için yapılan boyu 1.60'dan kısa olanların sokağa çıkmaması uyarısı ve Karadeniz sahil yolunun doğal afetleri şiddetlendirmesi geliyor.

Yıllık Program, 2019 yılı sonunda Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı'ndaki istasyon sayısını 350'e çıkartmayı vaat ediyor. Ama nedense söz konusu Yıllık Program, 2018 yılı itibariyle var olan istasyonların hava kirliliği sonuçlarının bir felaket olduğunu söylemiyor.

Bilindiği üzere Türkiye'de 2018 yılı itibariyle Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı'na bağlı 339 istasyon bulunmakta. 2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı, mevcut istasyon sayısını 2019'da 350'ye, 2020'de ise 355'e yükseltmeyi hedefliyor. Benzer biçimde halen yüzde 16 olan ilçe hava kalitesi izlenmesi oranını 2020'de 57'e ulaştırmayı istiyor.

Kuşkusuz istasyon sayılarının arttırılması özellikle Aliağa gibi kirlilik yaşayan yörelerin de izlenmesini sağlayacaktır. Ancak istasyon sayısından daha önemli konu bu istasyonların konumları ve hangi kirlilik parametrelerini izlediğidir.

Ancak 2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı, bu konuda lal olmuş vaziyette. Oysa bilimsel araştırma ve gözlemler; Türkiye'de mevcut var olan istasyonların, bölgelerini pek de temsil edemeyecekleri biçimde oldukça havadar ve temiz yerde kurulduklarına ve daha önemlisi temel hava kirleticilerinin çok azının ölçümünü yaptığına işaret ediyor.

Ekonomik faaliyetler

Ne garip 1 Kasım günü toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu, daha önce kamuoyu baskısı sonrası tüm siyasi partilerin ortak kararıyla gündemden geri çekilen 13 termik santrale yeniden havayı "kirletme izni" veren maddeyi kabul etti.

Yani 2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nın giriş cümlesinde ifade edildiği gibi termik santrallerin "ekonomik faaliyetleri" nedeniyle doğa tahrip olur ve insanlar ölümcül hastalıklara yakalanırken; bu programı yazan siyasi iktidar, insan sağlığına ve çevreye zarar verdiği halde bugüne kadar gerekli yatırımları yapıp önlemleri almadığı için 2019 yılı yıl başında kapatılması gereken 2'si kamuya 11'i özel sektöre ait 13 termik santrala 2,5 yıl daha ek süre verecek.

Yani bir yandan "çevrenin korunması"nı içeren bir programı Resmi Gazete'de yayınlarken, aynı anda TBMM'de çevre ve insan sağlığını yok eden bir uygulamaya imza atıyor...

Şaka gibi... Ama tümüyle gerçek. Zamanla alıştığımız ve kanıksadığımız onlarca olayda olduğu gibi.

Oysa bu santraller 2013'ten beri çevre yatırımlarını gerçekleştirme taahhütlerini yerine getirmemişler. Daha önemlisi bu santrallere daha önce de 3 yıl ek süre verilmiş. Ama geçen bu sürede söz konusu santraller yine gerekli yatırımları yapmamışlar. Şimdi bir kez daha ek süre vererek Haziran 2022 yılına kadar havayı kirletmeye devam etmelerine izin verilmek isteniyor.

Pes!

Ancak sorun bu kadar değil. Çünkü 2022'ye kadar "kirletme izni" verilmesi planlanan termik santrallerin neden olacağı hava kirlilik artışını tolere edecek tek bir soluk havamız yok.

Çünkü memleketin havası bugün itibariyle zaten fazlasıyla kirli.

Türkiye'de hava kirliliği

2018 yılı itibariyle Türkiye'nin ulusal mevzuatına göre üç ilden birisinin havası "temiz".

Ancak Dünya Sağlık Örgütü'nün sağlık açısından uygunluk verdiği ölçüt dikkate alınırsa havası temiz tek bir ilimiz var: Ardahan!

Tunceli, Hakkâri, Rize ve Artvin'in havası ise temize çok yakın...

Afyon, Bursa, Doğubeyazıt, Erzincan, Iğdır ve Manisa ise Türkiye'nin en kirli bölgeleri.

Amasya, Bursa, Denizli, Iğdır, Manisa ve Niğde'deki hava kirliliği ise sadece kış aylarında değil yıl boyu devam etmekte: Bursa'da yılın 327 günü, Amasya'da 319 günü, Iğdır'da 318 günü, Denizli'de 317 günü, Manisa'da 314 günü ve Niğde'de 288 günü hava kirli.

Daha kötüsü hükümetin "kirletme izni" vermeyi hedeflediği santrallerin halen çalıştığı bölgelerin tamamanın havası 2019 yılının ilk 10 ayı dikkate alındığında fazlasıyla kirli. Kirlilik Bursa'da ölçüm yapılan 277 günün 228'inde, Elbistan'da 255 günün 152'sinde, Çan'da 277 günün 129'unda, Kütahya'da 281 günün 123'ünde, Muğla'da 247 günün 122'sinde, Soma'da 266 günün 118'inde ve Zonguldak'ta 275 günün 100'ünde de devam etmekte.

Ancak anlaşılan bu kirlilik düzeyleri hükümet açısından yeterli gelmemiş olmalı ki, TBMM Genel Kurulu'na sunulan öneriyle şimdiye kadar binlerce insanın ölümüne neden olmuş bu santrallerin havayı daha da kirleterek insanları öldürmesine devam etmeleri isteniyor.

Sözün sonu

İnsanların sağlığı ve doğanın talan edilmesi karşısında santralleri işleten patronların kazançlarından yana saf tutan hükümete bu izni verecek miyiz?

Hastalıkların kader ya da fıtrat olmayıp seçilen ekonomik politikaların sonucu olduğunu görecek miyiz?


NOT: Bu yazıda yer verilen kimi bilgiler Türk Toraks Derneği tarafından hazırlanan "Bilgi Notu: Hava Kirliliği & Termik Santrallere Havamızı Kirletme İzni Verilemez" başlıklı broşürden alınmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

Yaşam, ölüm ve Gezi

Ölen, öldürülebilen, ama kurban edilemeyen, ama intihar haberleri 140 karakteri geçmeyen, yaslarının yaşanmasına da asla izin verilmeyen o ölümler nedeniyle adına Türkiye denilen cehennemde süregiden hayat ölümüne bir iktidara tabi kılınabiliyor

"Sigara haramdır"

Siyasi iktidar, her konuyu fırsat bilip dinbaz siyasetini topluma ne kadar dayatırsa, toplum genelinde dayatılan inanca olan tepki ve red o oranda artıyor

Virüs var; takmayın maske!

İstanbul’a gelen Tayvanlı turistin çantasının üzerine "Çinli değilim. Tayvanlıyım, Ölürüm Türkiyem" yazmak zorunda kalmasından bahis açıyorum