Türkiye Futbol Federasyonu 15 Ağustos 2011’de skandal kararını açıkladı. TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, 15 Ağustos’tan önce, “Savcılıktan elimize belge gelmedi, belge olmadan karar veremeyiz” diyordu. Daha sonra Savcılık, basına yansıyan haberlere göre toplam 26 klasör, 14 bin adet belgeyi TFF’ye gönderdi. Tanık ve zanlı savunma ifadelerinden, mahkeme kararıyla telefon dinleme tutanaklarından, fotoğraflardan oluşan bu belgeleri TFF 21 gün boyunca inceledi. Ancak TFF’ye 26 klasör, 14 bin adet belge de yetmedi ve 15 Ağustos günü Mehmet Ali Aydınlar, hiç utanmadan ve vicdan azabı çekmeden, “Elimizde yeterince belge yok, İddianame’yi bekleyeceğiz” dedi.
İddianame çıktıktan sonra da Aydınlar çıkıp, “Bu İddianame de yetmez, mahkeme kararını bekleyeceğiz” derse, mahkeme kararı çıktıktan sonra da, “Bu mahkeme kararı yetmez, temyiz kararını bekleyeceğiz” derse, temyiz kararı da çıktıktan sonra, “Bu karar da yetmez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararını bekleyeceğiz” derse, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de kararı çıktıktan sonra, “Bu karar da yetmez, ilahi adaleti bekleyeceğiz” derse kimse şaşmasın.
Aydınlar ve TFF herhalde TFF’nin elinde olan yetkinin ve bu yetkinin amacının hala farkında değil. TFF, mahkeme kararı verilmeden, hatta İddianame çıkmadan, elindeki belgelere göre şike olduğuna dair bir kanaat getirirse, şikeye karışan takımların küme düşmesi doğrultusunda karar verebilir. Bu yetki TFF’ye yasayla verilmiş, ama TFF ısrarla bu yetkiyi kullanmıyor! Neden? Çünkü orası Futbol Federasyonu değil, Futbol Fenerasyonu! Bu artık açık bir biçimde tescil edilmiştir!
Pekiyi TFF’ye verilen bu yetkinin amacı nedir? Caydırıcılıktır. Bunun anlamını Aydınlar ve TFF biliyor mu acaba, bunu anlıyorlar mı acaba?! Türk yargısının hantal yapısını ve mahkemeden karar çıkartmanın yıllar aldığını herkes biliyor. TFF bu kararıyla caydırıcılık unsurunu tamamıyla yok etmiştir. TFF 14 bin belgeye rağmen şike olduğuna dair bir kanaat oluşturmadığı için, şu anda insanlarda oluşan genel kanaat şudur: “TFF nasıl olsa bu işlere karışmıyor, Fenerbahçe gibi parası ve taraftarı bol kulüpleri her zaman kolluyor, mahkeme kararı da nasıl olsa yıllar sürüyor, mahkeme kararıyla ceza alan olursa zaten bu da şahıslar olur, kulüpler olmaz, her zaman mahkum olacak bir günah keçisi de bulunabileceğine göre, bu şike işi devam eder, parası olan parasıyla şampiyonluk kazanmaya devam eder, başka takıma teşvik primi adı altında rüşvet dağıtıp şampiyon olmak alışkanlığı Türkiye’de bitmez”.
Bu kanaate varan futbol camiası da Türkiye’de şike yapmaya devam eder. TFF’nin kararı Türkiye’de futbolun ölüm fermanıdır. TFF Türk futbolunu katletmiştir. Sadece parası olan rüşvetle maç kazandırıp maç kaybettirebilecekse ve TFF buna karşı hiçbir caydırıcılık unsuru ve disiplin cezası ortaya koyamıyorsa, artık halkın futbolundan söz edilemez. TFF’nin bu kararından sonra artık futbol halkın oyunu, halkın sporu olmaktan çıkmıştır! Futbol artık para babalarının, patronların, kulüp yöneticilerinin, federasyon yöneticilerinin, menejerlerin, komisyoncuların, köşe dönücü spor muhabirlerinin, yazarlarının ve yorumcularının, milyon dolarlık futbolcuların, Digitürk, Lig TV ve İddaa gibi kurumların sahiplerinin ve yöneticilerinin rol aldığı bir Hacivat-Karagöz oyunudur. Artık Türk halkı stadyuma gittiğinde veya televizyonu açtığında futbol maçı seyrettiği ilüzyonuna kapılmasın. Artık çim sahalarda top yoktur, sadece TL’ler, Dolar’lar, Euro’lar vardır. Bu nedenle de artık top yuvarlak değildir. Top para banknotları gibi dikdörtgendir. Artık çok açıktır ki Türkiye Futbol Ligi, en fazla parası olan üç İstanbul takımı, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray arasında oynanan bir köşe kapmaca oyunudur. Parası olan düdüğü çalar. Trabzonspor’un 2010-2011 sezonu şampiyonluğu şikeyle gasp edilmiştir. Bundan sonra da ne Trabzonspor ne başka bir Anadolu takımı kolay kolay şampiyon olamaz. Anadolu takımları sadece İstanbul takımlarının şampiyonluğunu seyreden figüranlar haline getirilmiştir. Bu nedenle de Türkiye Futbol Ligi yoktur, sadece İstanbul Futbol Ligi vardır. Başta Fenerbahçe ve Türkiye Futbol Fenerasyonu bunun başlıca sorumlusudur. Üstelik bu durumdan sadece Anadolu takımlarının taraftarları etkilenmeyecek, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş taraftarları da etkilenecek. Söz konusu takımların taraftarları artık gönül rahatlığıyla, “Bu maçı hakkımızla kazandık” ve/veya “Bu şampiyonluğu hakkımızla kazandık” diyemeyecek. İçlerinde sürekli bir kuşku, bir eziklik, bir vicdan azabı olacak. TFF bu nedenle bu takımların taraftarlarına en büyük ve haksız cezayı vermiştir.
Türk halkına yalanlar değil gerçekler anlatılsa, medya da bu işe öncülük etse, belki de halk bu işe tepkisini verir, stadyumlara maç izlemeye gitmez, Digitürk, Lig TV üyeliğinden çıkar, İddaa bayilerini protesto eder, buralarda iddia oyunlarına girmez, bu paragöz sektörü boykot eder, TFF’nin bu kararını da onun suratına tokat gibi çarpar! Şu anda olması gereken budur! Ya da UEFA ve FİFA, TFF’nin bu kararına en sert tepkiyi verir, bu utanç verici tablodan dolayı Türk futbolunu en sert biçimde cezalandırır, milli takım da dahil, Türk takımlarını yıllarca Avrupa ve dünya futbolundan men eder. Türkiye’nin hak etmediği ama TFF’nin hak ettiği şu anda budur! Çünkü TFF, şikeye karıştığına dair ciddi kanaat bulunan futbol takımlarını caydırmakla yükümlüdür; ancak bu görevini yapmadığına göre ve TFF’yi caydıracak bir kurum da Türkiye’de kalmadığına göre, TFF’yi caydırma görevi UEFA ve FİFA’nındır artık! Malum nasıl dış baskı olmadan demokratikleşemiyorsak, demokratikleşmek için bile Avrupa Birliği’ne ihtiyaç duyuyorsak, futbolu temizlemek için de UEFA ve FİFA’ya ihtiyaç duyar hale geldik!
Bu köşede daha önce yayınlanan “Şampiyon Trabzonspor!”, “Fenerbahçe Skandalı ve Trabzonspor’un Şampiyonluğu” , “Federasyon mu, Fenerasyon mu?” ve “TFF ve Trabzonspor’un Şampiyonluğu” başlıklı yazılarımızda da olayın çeşitli boyutlarını irdelemiştik. Anlaşılıyor ki yazılarımız TFF nezdinde “sıfır” etkisi yaratmış, büyük gazetelerin ve televizyonların Fenerbahçeli yazarları ve yorumcuları, Fenerbahçe kulüp yöneticileri ve kendilerini sokaklara atan, saha basan Aziz Yıldırım fanatiği Fenerbahçeli taraftarlar, TFF üzerinde daha fazla etkili olmuşlar. (Bu arada yeri gelmişken şunu da tesbit etmek gerekir: “Ergenekon” adı verilen süreçte gazeteciler, yazarlar, öğretim üyeleri, siyasetçiler hapishaneye atılırken ve yıllarca tutuklu kalırken susan ve başını kuma gömen söz konusu Fenerbahçe taraftarları, spor yazarları, yorumcuları ve kulüp yöneticileri, konu Aziz Yıldırım ve çalışma arkadaşları olunca, hak ve adalet naralarıyla saha basıp sokaklara döküldürler, gazetelerde, televizyonlarda şikeye adı karışanların avukatlığını yaptılar! Bu da Türkiye’nin içler acısı halinin en önemli göstergelerinden birisidir!)
Yukarıda yazılanları hala anlamayanlar için, geçtiğimiz haftalarda yayınlanan “TFF ve Trabzonspor’un Şampiyonluğu” başlıklı yazımızdan uzun bir alıntı ve hatırlatma yapalım:
2010-2011 Spor Toto Süper Lig sezonunda, 22 Nisan 2011 tarihi itibarıyla, Trabzonspor iki puan farkla liderdi ve ligin bitmesine sadece dört hafta kalmıştı. O hafta Trabzonspor, bir önceki Pazar günü, yani 22 Nisan Cuma’dan sadece beş gün önce, geçen sezonun şampiyonu Bursaspor ile zorlu bir mücadele vermişti ve maçı da 1-0 kazanmıştı. Ancak Türkiye Futbol Federasyonu, her zaman yaptığı gibi, maçı Cumartesi veya Pazar gününe koymak yerine, Eskişehirspor-Trabzonspor maçını Cuma gününe aldı. Böylece Trabzonspor dört gün sonra yorgun bir biçimde deplasman seyehatine çıktı. Bu maçın Cuma gününe alınması süreci nasıl oldu, Fenerbahçe’li yöneticilerin bunda bir etkisi oldu mu olmadı mı, bu hala gün ışığına çıkmış bir konu değil.
Her ne ise, 9 Nisan 2011 tarihinde Fenerbahçe’ye 3-1 yenilen ve Fenerbahçe karşısında adeta dökülen Eskişehirspor, 22 Nisan 2011 tarihinde Trabzonspor karşısında aslan kesildi, olağanüstü, dünya kupası finaline çıkmış gibi, neredeyse doğa üstü bir mücadele verdi ve maç 0-0 sona erdi. Trabzonspor bu maçta iki puan kaybetti. Üstelik Trabzonsporlu Burak’ın bize göre tartışmasız gol olan bir golünü de hakem hatalı bir biçimde vermedi ve iptal etti. Fenerbahçe de iki gün sonra Bucaspor’u, hakemin Fenerbahçe’nin lehine hatalı bir penaltı vermesinin de yardımıyla 5-3 yenince, Fenerbahçe ile Trabzonspor arasındaki puanlar eşitlendi ve sezon sonuna kadar da bu puanlar eşit kaldı, Fenerbahçe bir gol farkı averaj ile şampiyon ilan edildi.
İşte Eskişehirspor’un Fenerbahçe ve Trabzonspor ile oynadığı bu maçlar şu anda şike soruşturmasıyla gündemde. Fenerbahçeli yöneticiler bu maçtan da dolayı tutuklandılar; Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun ve Yardımcısı Ümit Karan bu nedenle şu anda tutuklular. Fenerbahçe Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu, Eskişehirspor-Fenerbahçe ve Eskişehirspor-Trabzonspor maçı öncesi Eskişehirspor’a “teşvik” için para, yani rüşvet gittiğini duyduğunu savcılıkta itiraf ediyor, bu konu Aziz Yıldırım’a sorgulamada sorulduğunda ise, Yıldırım, Mosturoğlu için, “İfade verirken şaşırmıştır” diyor. Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, şikeye aracılık ettiği öne sürülen Fenerbahçe Kongre Üyesi Ali Kıratlı’yı tanımadığını, maç sabahı onunla tanıştığını söylüyor, oysa Anemon Otel’de Bülent Uygun ve Ali Kıratlı’nın maçtan bir gece önce bir arada akşam yemeği yedikleri kameraya takılıyor ve bu fotoğraf basında yer alıyor. Üstelik Ali Kıratlı, sadece kendi takımının maçını da izlemiyor, Eskişehirspor-Trabzonspor maçına da gidiyor ve orada boy gösterisi yapıyor.
Şimdi böylesine şaibeli iki maçta, Fenerbahçe Eskişehirspor karşısında üç puan kazanıyor, Trabzonspor ise iki puan kaybediyor ve ligde puanlar eşitleniveriyor ve lig de zaten Fenerbahçe ve Trabzonspor arasında eşit puanla bitiyor. Fenerbahçe’nin eşit puan bir gol averajı ile şampiyon olduğu dikkate alınacak olursa, tek başına bu maçtaki şike olayı ve kaybedilen, kazanılan puanlar bile 2010-2011 Şampiyonluk Kupası’nın Trabzonspor’a verilmesi için yeterli nedendir. Türkiye Futbol Federasyonu, sadece ve sadece bu maçı dikkate alarak dahi, Fenerbahçe’nin kazanılmış üç puanını iptal edip, Trabzonspor’un kaybedilmiş iki puanını iade edebilir ve Trabzonspor’u 2010-2011 lig şampiyonu olarak tescil edebilir.
Tabii olay bununla da bitmiyor. 1 Mayıs 2011 tarihinde, Fenerbahçe ile İstanbul Büyükşehir Belediyespor karşı karşıya geliyor ve Fenerbahçe maçı 2-0 kazanıyor. Basına yansıyan tutanaklara göre İBB futbolcusu İbrahim Akın, bu maç öncesi Fenerbahçe’li yöneticilerden 100 bin dolar rüşvet aldığını kabul ediyor. Bu durumda TFF, Fenerbahçe’nin bu maçtan aldığı üç puanı da iptal edebilir.
15 Mayıs 2011 tarihinde Fenerbahçe Ankaragücü’nü 6-0 mağlup ediyor. Ankaragücü kalecilerinin üç kez üst üste kırmızı kartlık ve penaltılık pozisyonlara düşmeleri ve Alex’in üç şutu da aynı köşeye atarak gole çevirmesi herkesi, dünyaca ünlü futbol yorumcusu ve hakemi Markus Merk’i bile hayretlere düşürüyor. Elbette bu bir tesadüf olabilir; ancak Emre Belözoğlu’nun Ankaragücü oyuncusu Kaan Söylemezgiller’e menejeri Ekrem Okumuş’un cep telefonundan bu maç öncesi, “Oğlum Kaan, Emre abin ben. Aman aldırıyorum seni buraya, sakın zorlamayın. Kavga ettirme beni başkanla” diye sms mesajı atması ne anlama geliyor? Emre Belözoğlu ve Ekrem Okumuş bu olayı “şaka yaptık” diye geçiştirdiler, ancak kimse bu konuda ikna olmadı. TFF gerekirse Fenerbahçe’nin bu maçta kazandığı üç puanı da iptal edebilir.
22 Mayıs 2011’de ise Fenerbahçe Sivasspor karşısında deplasmanda ve bu son maç. Fenerbahçe bu maçı da 4-3 kazanıyor. Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz aynı zamanda Fenerbahçe Yönetim Kurulu Üyesi. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım Sivaspor Başkanı Mecnun Odyakmaz ile maçtan önce görüşüyor, bu fotoğraflarla kanıtlanıyor, iddialara göre aracılar vasıtasıyla Sivasspor’un yenilmesi için ortada paralar geziyor, Aziz Yıldırım görüşmeyi kabul ediyor, ancak sadece bilet ve yer işini konuştuklarını savunuyor. Eğer burada da rüşvetle ilgili iddilar güçlü kanıtlara dayanıyorsa, TFF Fenerbahçe’nin bu maçta aldığı üç puanı da iptal edebilir.
Bunun gibi, Trabzonspor ve Fenerbahçe arasında daha fazla puan farkı varken, Fenerbahçe daha gerideyken oynanan ve haklarında şike iddiası ortaya atılan maçlar da var. 5 Şubat 2011’de oynanan Manisaspor-Fenerbahçe maçı bir örnek. Fenerbahçe maçı 3-1 kazanıyor. Basına yansıyan iddialara göre, Manisaspor’un Trabzonspor ile oynadığı maçlar da dahil, Aziz Yıldırım bu konuda devreye giriyor, Savcılık Aziz Yıldırım’ın Manisaspor’a para gönderip göndermediğini soruyor, Yıldırım, Manisaspor Başkanı Kenan Yaralı’nın özel işleri için finans desteği istediğini, kendisinin de ona 400 bin dolar gönderdiğini, Cemil Turan ile Serkan Acar’ın Manisaspor’un Trabzonspor karşısında iyi oynaması için görüşmeler yapmış olabileceklerini, ancak söz konusu paranın bununla ilgisi olmadığını söylüyor.
Sonuçta TFF’nin ve TFF içindeki Etik Kurul’un yapması gereken şudur: Savcılığın gönderdiği belgelere göre hangi maçlar hakkında ciddi şike iddiaları var, ciddi belgeler var, onlar tek tek tesbit edilmeli. Daha sonra, bu maçlarda hangi takım puan kazanmış, hangi takım puan kaybetmiş ve bu puan kaybı ve kazancı şampiyonun belirlenmesinde nasıl bir rol oynamış, bunun dökümü çıkartılmalı. Hatta söz konusu maçlar tek tek seyredilmeli.
Bunun dışında, Savcılık soruşturması sırasında kim neden tutuklanmış, ifadeleri alınanların bazıları neden serbest kalmış, bazıları hangi belge ve kanıtlara göre tutuklanmış, ifadeleri alınan Fenerbahçeli yöneticilerin hepsi neden tutuklu, Trabzonsporlu yöneticilerin hepsi neden serbest, Trabzonspor hangi maçta şike yapmış da bu şike sonucunda puan kazanmış ya da Fenerbahçe’ye puan kaybettirmiş, bunlar araştırılmalıdır.
Şu ana kadar basına yansıyan belgelere, ifadelere, tutanaklara göre, şike olayının içinde olan Trabzonspor değil Fenerbahçe’dir. Savcıların ve yargıçların tutuklama ve serbest bırakma kararları da basına yansıyan bu bilgileri teyid etmektedir. TFF’nin bazılarının iddia ettiği gibi, “Fenerbahçe’yi kurtarmak için Trabzonspor’u batıralım” gibi bir stratejisi varsa, bundan bir an önce vazgeçmelidir. TFF, “Fenerasyon” değil “Federasyon” olduğunu, Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kurumu olduğunu kanıtlamak durumundadır.
Son olarak bir kısım Fenerbahçeli taraftarların da bazı şeyleri artık anlamaları gerekmektedir. Maç sahası basarak, tutuklu yöneticilerin t-şörtlerini giyerek, maskelerini takarak Fenerbahçe’ye itibar kazandırılmaz. Fenerbahçe, Beşiktaş taraftarını örnek alarak, tutuklu kişiler aklanana kadar, onlara mesafe içinde yaklaşmalı, şimdiden kendisine yeni bir yönetim aramalıdır, beyaz bir sayfa açmalıdır. Ayrıca Fenerbahçe taraftarı artık, “Biz zaten ikinci yarı iyi oynadık, şampiyonluk bizim hakkımız” saçmalığından da vazgeçmelidir. Lig ve şampiyonluk, sadece son üç ay üzerinden değil, bütün bir yıl üzerinden değerlendirilir. İlk yarı Fenerbahçe aylarca iyi oynamamış, hatta çok kötü oynamış ve Trabzonspor’un dokuz puan gerisinde kalmıştır. İkinci yarıda da birden nasıl şahlandığı ve atağa geçtiği, şike soruşturmasından sonra, son derece tartışmalı ve kuşkulu bir hal almıştır.
Fenerbahçe yönetimi ve taraftarı, 2010-2011 Şampiyonluk Kupası konusunda bu kadar ısrarcı olarak en büyük zararı kendisine vermektedir. Fenerbahçe yönetimi ve taraftarı bu gidişata hala “dur” diyememektedir. Bu nedenle de TFF’nin alacağı karar, sadece Trabzonspor’un gasp edildiği anlaşılan şampiyonluğu açısından değil, Türkiye futbolunun geleceği açısından da, yaşamsal önem taşımaktadır.
Biz haftalardır bunları ve benzer düşünceleri yazıyoruz, pekiyi Türkiye Futbol Fenerasyonu ne yapıyor? Bildiğini okuyor! Ellerinde 26 klasör ve 14 bin adet belge olduğu halde belge yetersizliğinden söz ediyor, olaylara karışanların savunmalarını almaktan ve soruşturmanın gizliliğinden kaynaklanan sıkıntılardan söz ediyor! Şikeye adı karışan kişilerin ifadelerini Savcılık zaten almış; iddialar zanlılara tek tek sorulmuş, onlar da savunma yaparak yanıt vermişler ve bu ifade tutanakları da anlaşıldığı kadarıyla TFF’ye verilmiş. TFF Savcılık ifadelerine ve belgelerine güvenmiyor, bunların sahte olduğuna inanıyor, onun için mi adı karışanlardan ek bir savunma daha almak ihtiyacı duyuyor? Zanlıların Savcılık’ta ve TFF’deki ifadeleri arasında bir çelişki ortaya çıkarsa bu nasıl açıklanacak? “Biz Savcılık’ta işkence altında ifade verdik” mi diyecek zanlılar? Bu bir Dev-Sol, DHKP-C veya PKK davası olsa o da olur da, sonuçta bu futbol, kim kime neden işkence etsin ve işkence altında ifade alsın? Bunun dışında, soruşturmanın gizliliğinden dolayı zanlıların haklarındaki iddiaların tamamı konusunda bilgi sahibi olmaması TFF’yi neden ilgilendiriyor ki! TFF Adalet Bakanlığı mı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mi? TFF mahkeme midir? TFF hapis ve para cezası mı kesecektir?! TFF’nin yapması gereken tek şey elindeki belgelere göre bir kanaat geliştirip disiplin cezası vermektir; bu küme düşürme olur, puan eksiltme olur, belli bir süre veya ömür boyu futboldan men olur, bunun gibi, her uygar ülkede şikeye karşı caydırıcılık oluşturmak için uygulanan disiplin cezaları olur. TFF kendi yetkilerini kullanmadığı gibi, kendi yetkisinde olmayan konularda ahkam kesmektedir! İşin özeti budur!
Türk halkının elinden siyaseti aldılar, özgürlüğü aldılar, eğitimi aldılar, sağlığı aldılar. Elinde sadece futbol kalmıştı. Artık onu da aldılar!
Yazıklar olsun size!