12 Temmuz 2013

Mağduru oynayan zalimler

Türkiye’nin seçimle iktidara gelen padişahına karşı yürütülen protesto gösterilerine katılan vatandaşlara, terörist muamelesi yapılmaya devam ediliyor

 

Türkiye’nin seçimle iktidara gelen padişahına karşı yürütülen protesto gösterilerine katılan vatandaşlara, terörist muamelesi yapılmaya devam ediliyor. Taksim Dayanışması üyeleri de dahil olmak üzere, yüzlerce protestocu gözaltına alındı, birçok kişi tutuklandı, hapishaneye atıldı!

İçişleri Bakanlığı’nın kendi açıkladığı sayılara göre, Türkiye’de 28 Mayıs 2013’ten beri 70’i aşkın ilde yaklaşık 2.5 milyon vatandaş sokaklara, caddelere ve meydanlara çıkarak protesto eylemleri gerçekleştirdi.

Başbakan ve onun sözcüsü medya üyeleri ise protestoculara “çapulcu”, “yağmacı”, “vandalist”, “örgüt üyesi”, “terörist” gibi sıfatlar yakıştırdı. Yalancılık üzerine kurulu bir propaganda mekanizması Erdoğan’ı ayakta tutmak için hala çırpınıyor.

Protestocuların arasına her zaman yağmacılar ve teröristler karışır. Ancak bu herkesin yağmacı ve terörist olduğu anlamına gelmez. Protestocuların ezici bir çoğunluğu barışçıl gösteri ve toplanma haklarını kullanmaktadırlar. Terör estiren bir taraf varsa o da polisin kendisidir! Eylemlerde polisin öldürdüğü kişi sayısı dün itibarıyla üçe çıktı: Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük ve Ali İsmail Korkmaz. Bunların dışında polisin terörü ve şiddeti nedeniyle hafif ve ağır yaralanan binlerce vatandaş var.

Buna rağmen ceza alan kaç polis var?! İçişleri Bakanlığı bunu açıklasın! Abdullah Cömert’in katilleri bulunamıyor, Ali İsmail Korkmaz’ın katilleri bulunamıyor, Ethem Sarısülük’ü kurşunla öldüren polis bulundu ancak serbest bırakıldı! Başbakan ve onun yalakası medya ise utanmadan çıkıp, protestocuları yağmacı ve terörist ilan ediyor!

Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük ve Ali İsmail Korkmaz silahlı teröristler miydi? Ellerinde silah bile olmayan bu gençler nasıl öldürüldü?! Ellerinde silah taşımayan yüzlerce genç nasıl oldu da, gözünü kaybetti, komaya girdi, felç geçirdi, ağır yaralandı? Bu gençler nasıl oldu da göz altına alındılar, tutuklandılar?!

Eskişehir Valisi de çıkmış, utanmadan, “onlar birbirlerine saldırıp suçu polise atıyorlar, provokasyon yapıyorlar” gibi saçma sapan iddialar ortaya koyuyor! Oysa Ali İsmail Korkmaz’ın polis copuyla dövüldüğü görüldü; hem kendi ifadesinde, hem şahitlerin ifadesinde bu ortaya kondu. Zaten o gece protestocuları hem ana caddelerde, hem de ara sokaklarda kovalayanlar üniformalı ve sivil polislerdi. Bu durum medyaya yansıdı, yüzlerce kişinin önünde gerçekleşti. Ancak Vali, suçluları bulacağına, olasılığı en düşük olan fantastik senaryolara sarılmayı tercih ediyor! Ne kadar utanç verici bir durum!

Aslında bu da, Erdoğan’ın, “camiye içkiyle girilmesi”, “başörtülü kıza saldırılması”, “faiz lobisinin devreye girmesi”, “dış mihraklar”, “teröristler”, “yağmacılar” gibi yalanlarının başka bir versiyonu. Böyle Başbakan olursa, böyle Vali de olur!

Bir insan, bir hükümet, iktidarını korumak için bu kadar çok yalana ve propagandaya başvurabilir mi?! Bu nasıl bir iktidar sarhoşluğudur?! Bu nasıl bir iktidar hırsıdır?!

Bir kişi iktidar ile dürüstlük arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsa hangisini seçer?! Elbette, dürüst bir kişiyse, dürüstlüğü seçer! Değilse, iktidarı tercih eder ve iktidarını korumak için olguları çarpıtır, iftira atar, kendi suçunu örtbas eder, başkalarını kandırmaya çalışır, zalim olduğu halde mağduru oynar, her koşulda iktidarını korumaya çalışır!

İçişleri Bakanlığı’nın açıklamış olduğu 2.5 milyon eylemcinin hepsi yağmacı ve terörist olsaydı, şu anda AKP hükümeti diye bir şey kalmaz, ayrıca ülke de baştan sona yağmalanmış olurdu! Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üç katı kadar fazla sayıda bir insan topluluğu yağmacı ve terörist olsaydı, bırakın polisi ve hükümeti, TSK bile bununla başa çıkamazdı. 5000 kişilik PKK ile başa çıkamayan TSK, 2.5 milyonluk “terörist” ve “yağmacı” grubuyla mı başa çıkacaktı?!

Ancak Erdoğan’a ve onun borazanı yalancı medyaya göre 2.5 milyon insan “yağmacı” ve “terörist”! Güler misiniz, ağlar mısınız? Traji-komik bir durum.

Ne utanma duygusu var, ne de vicdan duygusu!

Bazı şaşkınlar da şöyle analizler yapıyorlar: “Bu eylemcilerin çoğu zengin kesimi temsil ediyor. Bunlar Beşiktaş, Kadıköy, Bebek ahalisi”. Bu da bir o kadar traji-komik bir iddia.

Türkiye’de 2.5 milyon zengin insan olsa bu ülke şu anda dünyanın en zengin, en gelişmiş ülkelerinden birisi olurdu! Bu şaşkınlar, baş örtüsü takmayan, modern giyinen herkesi zengin sanıyorlar herhalde. Türkiye’de 2.5 milyon zenginin olduğunu iddia etmek için bu ülkenin gerçeklerinden tamamıyla kopuk olmak veya çok büyük bir yalancı olmak gerekir. Öldürülen Abdullah Cömert zengin, öldürülen Ethem Sarısülük zengin, öldürülen Ali İsmail Korkmaz ve yaralanan binlerce genç zengin, öyle mi?! Ancak yalanda sınır yok. Müslüman olmak iddiasındaki başörtülü yorumcu televizyon ekranlarına çıkmış rahat rahat yalan söyleyebiliyor! Yeter ki kendi yandaşlarını provoke edebilecek, onların desteğini alabilecek, AKP iktidarını ayakta tutabilecek bir yol olsun! İktidarda kalmak için her şey mübah!

İktidar sarhoşluğu, müslüman olduğunu iddia edenlere “günah” işletiyor! Eğer Kuran’ı Kerim’de “günah”, “sevap”, “cennet”, “cehennem” ile ilgili olarak yazılanlar doğruysa, mağduru oynayan bu zalimlerin, yalancıların, iftiracıların cehennem yolcusu oldukları kesindir! AKP karşıtı, Erdoğan karşıtı, kapitalizm karşıtı, rant karşıtı müslümanlar, müslümanlığı bir eşitlik, kardeşlik ve adalet davası olarak görenler ve yorumlayanlar, Gezi olaylarına başından beri destek veren müslümanlar, bunu onların suratına bir tokat gibi çarpmaktadırlar. Onlara göre, Erdoğan’a bu dünyada da rahat yok, öteki dünyada da rahat yok!

Pekiyi bunu hangi AKP’ci, Fethullah’çı, dinci, İslamcı vs televizyon kanalı veriyor?! Nerede Kanal 7, nerede Samanyolu TV, nerede Kanal 24, nerede Beyaz TV, nerede Ülke TV, nerede Mehtap TV, nerede TGRT, nerede TRT, nerede televizyon ekranlarını işgal eden baş örtülü kadın yorumcular, ilahiyatçılar, gazeteci-yazar maskesi altındaki propagandacılar?! Anti-kapitalist müslümanlar neden bu kanallarda yeterince yer almıyor? Neden Halk TV dışında kimse onlara kapısını açmıyor?!

Çünkü korkuyorlar! Kendi tabanlarını dinin arkasına sığınarak ayakta tutmaya çalışanlar, dinin kendi içinden gelecek olan bir eleştiriyi bastırmaya çalışıyorlar. Çünkü CHP’den, İP’den, TKP’den, DİSK’ten, TGB’den vs gelecek olan bir eleştiri onların tabanını zaten fazla etkilemez. Ancak din kimliği üzerinden ortaya çıkanların eleştirileri halka ulaşırsa, AKP iktidarı bir gün bile ayakta duramaz. Onlar da bunu çok iyi bildikleri için, anti-kapitalist müslümanları görmezden gelmeye devam ediyorlar!      

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. Maddesi ne diyor?

“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”

Aynı maddeye göre, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak millî güvenliğin, kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın, genel ahlâkın, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla sınırlanabilir.

Şimdi soruyorum:

Milli güvenliği, AKP karşıtı eyleme katılan 2.5 milyon vatandaş mı, yoksa terör örgütü PKK ile müzakere yürüten, Türkiye’yi terör bağlamında belirsiz bir sürece götüren, ayrıca Türkiye’yi Suriye ile neredeyse savaşa sokan AKP mi tehdit etmektedir?

Kamu düzenini, AKP karşıtı eyleme katılan 2.5 milyon vatandaş mı, yoksa onları engellemek için su sıkan, biber gazı sıkan, plastik mermi sıkan, gerçek mermi sıkan, copla darp eden AKP polisi mi bozmaktadır?

Suçu, AKP karşıtı eyleme katılan 2.5 milyon vatandaş mı, yoksa 3 genci darp ve kurşunla öldüren, binlerce genci hafif ve ağır yaralayan AKP polisi mi işlemektedir?

Genel sağlığı, AKP karşıtı eyleme katılan 2.5 milyon vatandaş mı, yoksa sokakları biber gazına ve kimyasal maddeye boğan, 3 genci öldürüp, binlerce genci yaralayan AKP polisi mi bozmaktadır?

Genel ahlakı, AKP karşıtı eyleme katılan 2.5 milyon vatandaş mı, yoksa yalan söyleyen, iftira atan, halka zulüm eden, insanları öldürüp yaralayan, masum insanları hapishanelere atan AKP ve onun polisi mi ihlal etmektedir?

Başkalarının hak ve özgürlüklerini, AKP karşıtı eyleme katılan 2.5 milyon vatandaş mı, yoksa, kendisine karşı gelen muhalif gazetecileri, yazarları, akademisyenleri, siyasetçileri, askerleri, öğrencileri sahte ve taraflı yargı süreçleriyle hapishaneye atan, yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığı ilkesini yok eden, 19 Mayıs ve 29 Ekim kutlamalarına sınırlama getiren, sözde laik eğitim kurumlarında din derslerini zorunlu ders olarak okutan, TÜBİTAK’ta evrim teorisini yasaklayan, ateistleri hapisle cezalandıran, medyada sansür uygulayan, heykel yıkan, tiyatro kapatan, alkolle ilgili yasaklar koyan AKP mi ihlal etmektedir?

Türkiye’de bu 2.5 milyon insan yürümeyecek de kim yürüyecek?!

Faşizm ve despotizm uygulamasının önüne engel çıktığı zaman kendisini mağdur ilan eden zalimler yürüyecek de, gerçek mağdurlar mı yürüyemeyecek?!

Meşruiyeti bile tartışmalı hale gelen AKP yürüyebilecek de, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerine sahip çıkanlar mı yürüyemeyecek?!

Türkiye Cumhuriyeti dilekçeyle, izinle, onayla, sömürgeci emriyle, dini hurafeyle, cemaat işaretiyle, sermaye baskısıyla kurulmuş bir cumhuriyet değildir! Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların gücü ve tutkusu nereden geliyorsa, bugün onu yaşatanların gücü ve tutkusu da oradan gelmektedir!

Bunu hala anlamayanlar, bunu acı bir biçimde yaşayarak göreceklerdir!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Darbeci Erdoğan

Erdoğan da şu anda, Mısır’daki darbeyi sert ve sistematik bir biçimde eleştiren dünyadaki nadir liderlerden birisi haline geldi

Gezinin sonuçları ve yararları

İstanbul’da Gezi Parkı’nda başlayan ve daha sonra tüm ülkeye yayılan, AKP hükümetini ve Recep Tayyip Erdoğan’ı protesto gösterilerinin üç büyük yararı oldu...

Sandıktan Faşizme

Başbakan kamuflajı altındaki Padişah Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de kurduğu sivil diktatörlük, halkın önemli bir kesiminin isyan etmesine neden oldu