“Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün.”
Anadolu’da yaşamış olan Pers şair Mevlana’nın ünlü sözlerinden birisidir bu.
Bu düşünce ve ahlak anlayışı, Mevlana’nın tekelinde de değildir. Mevlana’dan yüzlerce yıl önce yaşamış olan Antik Yunan filozofları da bu ilkeyi ortaya atmışlardı. Bunu anlamak için, Sokrates’e kadar geri gitmek gerekir.
“Güçlü olanın” yanında olmak, erdemli ve bilge bir insan için, her zaman bir zaafiyet unsuru olarak görülmüştür.
Ancak, “güçlü olanın” yanında olmak, hem geçmişin, hem de günümüzün günlük siyasetinde, genellikle, bir zaafiyet olarak değil, bir marifet olarak algılanmıştır.
Devrimcilik, o nedenle, gerçekten güçlü olanların ilkesi olmuştur. Güçlü olan insan devrimcidir, devrimci insan güçlüdür.
Çünkü devrimci, “güç neredeyse, ben oraya gideyim” demez.
Devrimciler o nedenle tarihteki yerlerini alırlar, devrim karşıtları da unutulur giderler. Çünkü devrimci hiçbir zaman, “konjonktür neyse, ben onu yapayım” demez. Devrimci, konjonktürü değiştirmek için mücadele eder.
Eğer iktidar, adalete değil, adaletsizliğe yol açıyorsa, o zaman devrimci, o iktidarı devirmek için mücadele eder.
O nedenle, güç ile iktidarı ayırmak gerekir. İktidar olan kendisini güçlü sanabilir, ancak aslında, o her koşulda güçlü değildir. Güçlü olan iktidarda olabilir de, olmayabilir de.
Bir insanın güçlü olması, onun nasıl iktidarda olmasını gerektirmezse, bir insanın iktidarda olması da, onun güçlü olmasını gerektirmez.
Parayı, makamı, mevkiyi, ünvanı güç ve amaç sanan zavallılar, bunu elbette hiçbir zaman anlayamazlar. Çünkü bunu anlamak, bir zeka, bir derinlik, bir yaratıcılık, bir asalet, bir onur, bir şeref gerektirir.
Uyanık olmayı, zeka ve akıl sananlar, küçük insanlardır. Onlar lokaldir.
Yaşama, dünyaya ve evrene öyle bir cesaretle ve samimiyetle bakacaksınız ki, insanın bakış açısı, kozmostan yaşama bakmanızı olanaklı kılsın!
Bir gece, gökyüzündeki yıldızlara bakıp hayret etmek bile yeter!