“Post-Modern” Padişah Recep Tayyip Erdoğan sonunda baklayı ağzından çıkarttı. Konya’da yaptığı bir konuşmada, icraatlarındaki bazı aksamalara değinirken, “Ama işte bu kuvvetler ayrılığı denen şey var ya... O önünüze gelip engel olarak dikiliyor.” dedi!
Erdoğan, “İşte bu kuvvetler ayrılığı denen şey var ya” derken, “kuvvetler ayrılığı”ndan tiksintiyle söz ediyor, “kuvvetler ayrılığı”nı küçümseyerek dile getiriyor, “kuvvetler ayrılığı”ndan, bu kavram kendisine tamamıyla yabancı bir şeymiş gibi söz ediyor. Bildiğimiz demokrasinin temel ilkelerinden birisi olan yasama, yürütme, yargı arasındaki “kuvvetler ayrılığı” ilkesi, “kuvvetler ayrılığı denen” bir yabancı cisime dönüşüyor. Örneğin, “Bu UFO denen şeyler var ya” gibilerinden bir bağlam içinde, “kuvvetler ayrılığı” kavramı Erdoğan’ın dilinde ötekileşiyor!
Freud’çu bir yaklaşımla olaya bakacak olursak, Erdoğan’daki “üst-ego” aslında “demokrasi” diyor, ancak Erdoğan’daki “id” diktatörlük dürtüsüyle hareket ediyor ve Erdoğan’daki “ego” bu ikisi arasında sıkışıp kalmış bir biçimde debeleniyor, “ego” bu ikisi arasında bir denge kurmak için mücadele ediyor.
Bu tabii ki en iyimser yorum. Daha kötümser bir yorum ortaya koyacak olursak, Erdoğan’daki “üst-ego” da “diktatörlük” diyor, Erdoğan’daki “id” de diktatörlük dürtüsü içeriyor, Erdoğan’daki “ego” da bu ikisi arasında sıkışıp kalmıyor, herhangi bir denge kurmaya çalışmıyor, Erdoğan’ın ruhu, yabancılaşmamış, tutarlı ve otantik bir biçimde yoluna devam ediyor.
17. yüzyılda John Locke’un ve 18. Yüzyılda Baron Montesquieu’nun ortaya attığı ve 1776 Amerikan devrimi ile 1789 Fransız devriminin ana unsurlarından birisi olan güçler ayrılığı ilkesi; bugün de Avrupa Birliği ülkeleri, ABD, Kanada, Japonya, Avustralya, Yeni Zellanda gibi demokratik ülkelerdeki sistemin temel ilkelerinden birisi olan güçler ayrılığı kavramı, 21. Yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti’nde, “Post-Modern” Padişahlık sistemi tarafından ters yüz ediliyor.
AKP’nin ve Erdoğan’ın bunu fiilen yaptığını bilen zaten biliyor da, Erdoğan’ın bunu ilk defa itiraf etmiş olması veya ağzından kaçırmış olması, herhalde Türkiye Cumhuriyeti tarihine kara bir leke olarak geçecektir!
Erdoğan’ın aslında demokrat olduğunu savunan bazı şaşkınlar da, Erdoğan artık kendisi bunu itiraf ettiğine veya ağzından kaçırdığına göre, utanç içinde yaşamaya devam edeceklerdir!
Erdoğan’a bu konudaki en iyi yanıtı ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu verdi. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın bu sözünün, demokrasinin özüne yönelik bir saldırı olduğunu açıkladı, ''Toplum bunu sıradan bir konuşma olarak algılarsa demokrasimizin üzerine çok büyük bir gölge düşürmüş oluruz'' dedi.
Demokrasinin tek başına seçimle sağlanamayacağını belirten Kılıçdaroğlu, demokrasilerde iktidarın gücünün diğer kurumlarla denetlendiğini, yasama, yürütme ve yargının yanı sıra, medyanın da dördüncü kuvvet olarak işlev gördüğünü belirtti, Erdoğan’ın artık Başabakan olarak görev yapamayacağını açıkladı.
Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
''Şimdi geldiğimiz noktaya bakın, Sayın Başbakan kuvvetler ayrılığı ilkesinden şikayet ediyor. Yani demokrasiden şikayet ediyor. 'Ben iş yapacağım demokrasi önümde engel'. Bunu söyleyen bir Başbakan o ülkede Başbakanlık yapamaz. O Başbakan’ın ömrü demokratik açıdan dolmuş demektir. O Başbakan halkın önüne çıkıp demokrasi ve özgürlükten söz edemez. Ona artık çağdaş bir ülkenin Başbakan’ı sıfatıyla da kimse bakmaz. O artık kendi saltanatını kurmak isteyen, halkı baskılamak isteyen, demokrasiyi sınırlandırmak isteyen bir Başbakan’dır. Bütün çağdaş dünya Türkiye'deki gelişmeleri kaygı ile izliyor, 'ne oluyor bu ülkeye' diye. Nasıl siz demokrasiden, güçler ayrılığı ilkesinden şikayet edebilirsiniz? Böyle bir anlayış olabilir mi?...Başbakan demokrasiden şikayet ediyor, güçler ayrılığı ilkesinden şikayet ediyor, o yetmiyor bir de muhalefetten şikayet ediyor…Hangi anlayış bu? ‘Orta Çağ’ desem hafif kalır, ‘İlk Çağ’ desem, o çağda bile demokrasi mücadelesi veren insanlara haksızlık olur. Hangi anlayıştır bu?... Demokrasiyi askıya almak 21. yüzyılın Türkiye'sinde kimsenin haddi değil, hakkı da değil. Vatandaş korkudan konuşamıyor. Getirdikleri nokta bu.Utanç verici bir tablo ile karşı karşıyayız.”
CHP lideri bu çok önemli tesbitleri ortaya koymakla da yetinmedi, herkesi demokrasiye sahip çıkmak üzere göreve çağırdı, “Bir Başbakan böyle bir açıklama yaptığında ülkede baroların, üniversitelerin, hukuk fakültelerinin, sivil toplum örgütlerinin, medyanın ve en önemlisi aydınların, sanatçıların bu sözlere tepki vermesi gerekir” dedi.
Pekiyi yurttaşlar ve toplumun sözde önderleri ne yapıyorlar?! Bir kaç istisna hariç, kendi gündelik işleriyle ilgileniyorlar! Toplumla, ülkeyle, demokrasiyle, insanlıkla ilgilenen yok!
Bir kısım şaşkın ve zavallı da, astrolojiyle, falcılıkla, kehanetle, şarlatanlıkla, safsatayla, Maya takvimiyle, din kitaplarıyla, kıyamet senaryolarıyla ilgileniyor!
Kıyamet zaten kopmuş, ama onların haberi yok!