16 Eylül 2011

Gündem Oltasına Takılan Çeşitli Balıklar

Bir süredir yıllık izinde olduğum için yazılara ara verdim. Şimdi yine her...


Bir süredir yıllık izinde olduğum için yazılara ara verdim. Şimdi yine her Cuma günü yazılarımı takip edebileceksiniz.  
Son haftaların gündemine baktığımız zaman yine karamsar bir tablo ile karşılaşıyoruz. 
Yaz boyunca terör örgütü PKK katliam yaptı ve hala da yapmaya devam ediyor. Bu katliamlar Kürt sorununun çözümüne değil, çözümsüzlüğüne hizmet ediyor. PKK adeta Kürt kökenli vatandaşlarımıza ihanet ediyor. Bir yandan Türkiye’nin güvenlik güçlerini, sivilleri, masum insanları öldürüyor, bir yandan da bu eylemiyle Kürt halkına ihanet ediyor. Çünkü bu eylemleriyle Kürt sorununun gündeme bile gelmesini engellemiş oluyor. Türkiye’yi kana bulayan, masum insanları katleden bir caniler topluluğu, Kürt kökenli vatandaşların haklarını falan savunamaz! Bu, bu kadar açık ve seçik bir konudur. Bunu anlamayan ciddi bir boyutta ya zeka özürlüdür ya da vicdan özürlüdür. BDP o nedenle artık kendisine bir çeki düzen vermeli, PKK ile tüm ilişkilerini kopartmalı, PKK’yı bir terör örgütü olarak ilan etmeli, PKK’yı eylemlerinden ötürü kınamalıdır. “Analar ağlamasın”, “Halkların kardeşliği” palavralarını ve madrabazlıklarını bıraksınlar, titreyip  kendilerine gelsinler. Kürt sorunu insan canından daha değerli olamaz! “Kürtler kültürel haklarını elde etti mi etmedi mi, eğitim, yayın konusundaki sorunlar çözüldü mü çözülmedi mi, otonomi olsun mu olmasın mı, otonomi mi olsun, federasyon mu olsun” gibi konular insan canından daha değerli olamaz! En temel hak yaşama hakkıdır! İnsan canına değer vermeyen bir zihniyet, değil Kürt sorunu, evindeki elektrik kablosu, su borusu, şofben sorunundan bile söz edemez! Şu anda Türkiye’de insan canıyla ilgili sorun, yani güvenlik sorunu, yani PKK terörü sorunu, Kürt sorununun önüne geçmiştir. PKK terörü sorunu Kürt sorunundan daha önemli bir sorundur. İnsan canına değer veren, insanın yaşama hakkının ne demek olduğunu anlayan her vicdan sahibi insan bunu kabul etmelidir. O nedenle BDP ile birlikte sözde Türkiye aydınları da artık silkinip kendilerine gelmelidirler.
Başka bir gelişme UEFA’nın Fenerbahçe’yi Avrupa Şampiyonlar Ligi’nden men etmesi. Bu son derece olumlu bir gelişmedir. Kendi çöplüğünüzü kendiniz temizlemezseniz, gelir başkaları sizin çöplüğünüzü temizler ve sizi ayıplar! TFF’nin yapmadığını ve yapması gerekeni UEFA yapmıştır. TFF UEFA’nın baskısıyla bu kararı almak zorunda kalmıştır. O nedenle Fenerbahçe camiasının bir kısmı TFF’ye neden tepki vermiştir, bunu anlamak mümkün değildir. Elindeki yetkileri kullanmayıp Fenerbahçe’yi aylardır kayıran zaten TFF, Savcılık TFF’ye binlerce belge gönderdiği halde, “Elimde yeterince belge yok, karar veremem” diyen yine TFF. UEFA artık bu saçmalığa son vermiştir ve TFF’nin yapmadığını TFF’ye zorla yaptırmıştır. Dünya spor camiasından dışlanmayı göze alamayan TFF de bu karara uymak zorunda kalmıştır. Ancak TFF hala ısrarla Fenerbahçe’nin 2010-2011 Türkiye Ligi şampiyonluğunu iptal etmemekte, Trabzonspor’un şikeyle gasp edildiği anlaşılan şampiyonluğunu tescil ve ilan etmemektedir. Trabzonspor Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde oynuyor, Fenerbahçe burada yok, ancak 2010-2011 sezonunun resmi şampiyonu olarak hala Fenerbahçe görünüyor. Fenerbahçe’nin şike yaptığına dair TFF’nin elindeki yasal telefon dinleme kayıtları, fotoğraflar, belgeler, ifadeler, itiraflar hiçe sayılıyor, yok sayılıyor. 
Bir başka olay Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail’e karşı güç gösterisi. İsrail askerlerinin Mavi Marmara’ya saldırıp buradaki vatandaşlarımızı katletmesi elbette kabul edilebilir bir durum değil. İsrail hükümetinin özür dilemesi ve yanlışını kabul etmesi gerekirdi. İsrail’deki merkez sağ-aşırı sağ koalisyon hükümeti bunu yapmayarak, Türkiye’deki dinci sağ hükümetin eline istediği kozu verdi, Erdoğan da hem Türkiye’deki dinci kesime, hem de Arap ülkelerine ve İran’a şirin görünmek için mikrofonları eline aldı, meydanlara çıktı, kendisini neredeyse İslam aleminin lideri ilan etti. Türkiye Erdoğan’a artık dar geliyor, nasıl olsa buradaki yeri sağlam, üç seçim üst üste kazandı, yüzde 50 oy oranı var, Erdoğan burada sıkıldı, şimdi Arap ülkelerinin liderliğine oyunuyor, sanki dünya dengelerini alt üst etmeye çalışmak gibi bir misyona soyunuyor. İsrail özür dileseydi acaba Erdoğan sevinecek miydi? Büyük olasılıkla üzülecekti. Çünkü o zaman köktendinci HAMAS ile birlikte yıllardır planladığı “İsrail’e karşı hilalli seferi” planı suya düşecekti, 90’lı yılların “Kudüs Gecesi” nostaljisi de son bulacaktı. Ama İsrail’in ulusal çıkarlarını savunmaktan aciz, koltuk sevdalısı Başbakan Benjamin Netanyahu, Erdoğan’a tam istediğini verdi, Erdoğan da şimdi bunu tepe tepe kullanıyor, Doğu Akdeniz’de neredeyse savaş rüzgarları estiriyor. Bunu da Türkiye’nin ulusal çıkarlarını korumak adı altında yapıyor. Orta Doğu’da iyi kötü demokratik bir sisteme sahip yegane iki ülke olan Türkiye ve İsrail’in aralarının bozulması hem Türkiye’ye hem de İsrail’e nasıl bir fayda sağlar bunu anlamak olanaklı değil. Erdoğan neden yıllardır, İsrail hükümetlerinin Filistinlilere karşı haksız uygulamalarına karşı çıkmak için laiklik taraftarı FKÖ ve El Fatah ile yakın işbirliği yapmak yerine, İsrail’i haritadan silmek isteyen köktendinci HAMAS’ın  avukatlığına soyunmuştur; neden tüm uyarılara rağmen Mavi Marmara’nın Gazze’ye gönderilmesine izin vermiştir? Netanyahu nasıl olur da bu gemiye askeri müdahalede bulunup orada insanların öldürülmesine izin vermiştir ve sonrasında da özür dilememekte ısrar etmiştir? Tüm bunları anlamak olanaklı değil. Erdoğan da Netanyahu da kendi ülkelerinin ulusal çıkarlarına ters davranışlar içinde hareket etmekte, kendi vatandaşlarını kandırmaktadırlar. İkisinin en belirgin ortak yönü budur.
Ve bir başka acı olay: “Ergenekon” saçmalığından ve safsatasından dolayı hapiste zulüm gören gazeteci-yazarlardan birisi olan Doğan Yurdakul, bir süredir kanser tedavisi gören ve hasta yatağında yatan eşi Güngör Yurdakul’u kaybetti. Doğan Yurdakul eşini son bir kez bile göremedi, onunla vedalaşamadı, kendisinin eşini görmesi engellendi, eşi de vefat etti. Böyle bir rezillik, böyle bir iğrençlik ve böyle bir vicdansızlık olamaz. Bu dava bağlamında hapiste beden ve ruh sağlığını yitiren, hastalanan, komaya giren, ailesinden, çocuklarından uzak kalan bir sürü değerli insan var. Gazeteciler, yazarlar, siyasetçiler, öğretim üyeleri, sivil toplum örgütü yöneticileri darbe planlamakla ve terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyorlar! Traji-komik bir durum! Suçlular mı suçsuzlar mı hala belli değil, somut olarak neyle suçlandıkları bile belirsiz ve  tutuksuz yargılanacaklarına hapishanedeler. Franz Kafka’nın “Dava” adlı romanı ile George Orwell’in “1984” adlı romanını harmanlayın, işte Türkiye’deki tablo neredeyse bu! 
Tanrı varsa ve Tanrı iyileri cennete, kötüleri cehenneme göndererek cezalandırıyorsa, eğer bunlar bir hayal değil bir gerçekse, kimlerin cehenneme gideceği çok açık: Müslümanlık kimliğine bürünerek kötülük yapanlar dahil, tüm kötüler!      

 

Yazarın Diğer Yazıları

Mağduru oynayan zalimler

Türkiye’nin seçimle iktidara gelen padişahına karşı yürütülen protesto gösterilerine katılan vatandaşlara, terörist muamelesi yapılmaya devam ediliyor

Darbeci Erdoğan

Erdoğan da şu anda, Mısır’daki darbeyi sert ve sistematik bir biçimde eleştiren dünyadaki nadir liderlerden birisi haline geldi

Gezinin sonuçları ve yararları

İstanbul’da Gezi Parkı’nda başlayan ve daha sonra tüm ülkeye yayılan, AKP hükümetini ve Recep Tayyip Erdoğan’ı protesto gösterilerinin üç büyük yararı oldu...

"
"