T24’teki 6 Mayıs 2011 tarihli “Şampiyon Trabzonspor!” başlıklı yazımda, Fenerbahçe’nin şampiyonluk yolunda nasıl ve hangi yöntemlerle ilerlediğine dair tesbitlerimi ve tahminlerimi ortaya koymuştum. Geçen hafta içerisinde yaşanan olaylar bu tesbit ve tahminlerimi doğruladı; hatta tahminlerimin de çok üzerinde rezilliklerin yaşandığını gösterdi. Ayrıca 6 Mayıs’tan sonra Fenerbahçe’nin oynadığı Ankaragücü, Karabükspor ve Sivasspor maçları konusunda da gereğinden fazla iyimser ve umut dolu bir tablo çizdiğim anlaşıldı. Sadece Eskişehirspor ve Kayserispor değil, Ankaragücü, Karabükspor ve Sivasspor’un da Fenerbahçe karşısındaki tutumları, Savcılık soruşturmasındaki bilgiler ışığında daha iyi anlaşılıyor.
Basına yansıyan tutanaklara, ifadelere, fotoğraflara ve telefon kayıtlarına göre, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Fenerbahçe Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu ve Fenerbahçe Başkan Yardımcısı İlhan Ekşioğlu, üyeler ve menejerler Ali Kıratlı, Yusuf Turanlı, Mehmet Şen, Doğan Ercan gibi kişileri aracı olarak kullanarak, Fenerbahçe ile oynanacak olan maçlarda rakip takımın yenilmesi ve Fenerbahçe’nin galip gelmesi, Trabzonspor ile oynanacak maçlarda da Trabzonspor’un rakiplerinin galip gelmesi için “teşvik primi”, yani rüşvet önerdiler ve dağıttılar, futbolculara transfer dönemi dışında transfer teklifleri yaptılar, bazı futbolcuların maça çıkmasını önlediler, hakem tayinlerine müdahale ettiler, toplam 14 maçta şike yaptılar.
Bu iddialar doğruysa, bu olay Türkiye futbol tarihine kara bir leke olarak geçecek olan büyük bir rezalettir. Bu sadece Trabzonspor’a değil, Fenerbahçe’ye ve onun taraftarlarına, hatta tüm takımlara ve onların taraftarlarına karşı yapılan büyük bir kötülüktür. İddialar doğruysa konu şöyle özetlenebilir: Taraftarlar büyük bir heyecanla bir yıl boyunca spor müsabakası izlediklerini sanıyorlar, ancak izledikleri şey aslında rüşvet, para ve pul müsabakası; parayı veren düdüğü çalıyor, şampiyon olabiliyor; şampiyonluk futbol emeğiyle kazanılan bir şey değil, satın alınan bir şey!
Türkiye’de yargının, özellikle siyasi konularda güvenilirliğini büyük ölçüde yitirdiği aşikardır. Ancak burada herhangi bir siyasi olay söz konusu değil. Konu futbol. Üstelik soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Mehmet Berk de koyu bir Fenerbahçe taraftarı ve Fenerbahçe Kongre Üyesi. Yani, “Savcı Trabzonsporlu veya Galatasaraylı veya Beşiktaşlı, o nedenle bu işi Fenerbahçe’nin başına açtı” denebilecek bir durum da yok ortada. Hatta Savcı duydukları karşısında o kadar şok olmuş ki, gazetecilerin sorularını yanıtsız bırakarak, “Psikolojim çok bozuldu, konuşamayacağım” diyecek noktaya gelmiş; ve yargıçlar, Başkan Aziz Yıldırım da dahil, olayda adı geçen Fenerbahçeli yöneticiler ve üyeler için, ayrıca Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, Eskişehirspor Futbol Direktörü Ümit Karan, Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz, Sivasspor Başkan Yardımcısı Ahmet Çelebi ve daha başka takımların yöneticileri ve futbolcuları, toplam 26 kişi için tutuklama kararı çıkartmışlar ve bu kişiler tutuklanmışlar. Bu kişilerin tutuklanması, işin içinde ciddi bazı kanıtların olduğunu göstermektedir; aksi halde bu kişiler neden tutuklansınlar? Ortada siyasi bir dava yok ki, “Acaba yargı tarafsızlığını yitirdi mi?” sorusunu gündeme getirecek.
Buna rağmen, bazı medya üyelerinin, gazetecilerin, yazarların, Fenerbahçe yöneticilerinin ve taraftarlarının, olaylarda adı geçenleri adeta savunması, “Yargı kararı çıkmadan Futbol Federasyonu Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu iptal edemez, Trabzonspor’u şampiyon ilan edemez, Fenerbahçe’yi küme düşüremez” naraları atmaları ancak bir akıl tutulmasıyla açıklanabilir. Bu kişiler sadece Trabzonspor’un şampiyonluk hakkını gasp etmiyorlar, aynı zamanda Fenerbahçe’ye ve Fenerbahçe taraftarına da en büyük kötülüğü yapıyorlar. Fenerbahçe kendi bahçesini temizleyeceğine, bahçeyi kirletenlerin yanında yer alarak, en büyük kötülüğü kendisine yapmaktadır.
Tutuklananlar elbette mahkeme kararıyla hüküm giymedikçe, suçlu veya suçsuz olarak görülemezler. Söz konusu kişilerden bazılarının sonraki aşamalarda tutuksuz yargılanmaları da tartışılabilir. Ancak Türkiye’de davaların ne kadar uzun sürdüğü bellidir. Bu davanın da 2-3 yıl süreceği tahmin edilmektedir. Bu koşullarda Türkiye Futbol Federasyonu, Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu iptal etmek, Trabzonspor’u şampiyon ilan etmek ve Fenerbahçe’yi 2. Lige düşürmek için elinde yasal yetki varken, yıllarca Türkiye yargısını mı bekleyecek? Hem Futbol Federasyonu hem Fenerbahçe hem Eskişehirspor hem de diğer takımlar bu kadar ağır iddialar altında yıllarca ezilecekler mi? Futbol Federasyonu’nun yıllarca yargının kararını beklemesi ve elindeki yetkiyi kullanmaması durumunda, Türkiye’de dürüst ve namuslu futbol anlayışı nasıl yerleşecek? Bu durumda gelecekte başkaları da, “Federasyon zaten ceza kesmiyor, biz de yolsuzluk, sahtekarlık yapsak ne olur” demezler mi? Federasyon bu işe müdahale etmezse, caydırıcılık unsuru nasıl sağlanacak? Ayrıca Federasyon bu işe müdahale etmez ve cezasını en ağır bir biçimde uygulamazsa, Türkiye’nin dünyadaki itibarı ne olacak? FİFA ve UEFA Türkiye Futbol Federasyonu’nun bu olayı örtbas edip sadece hantal bir yargıya havale etmesini kabul eder mi? Futbol Federasyonu’nun böyle bir karar vermesi durumunda uluslararası alanda Türkiye nasıl bir baskı ile karşı karşıya kalacak, “Federasyon yargıyı beklesin” diyenler hiç bunu düşünüyorlar mı? İtalya’da, Yunanistan’da Futbol Federasyonu mahkemenin kararını mı bekledi yıllarca? İtalya’da Futbol Federasyonu, mahkemenin kararını beklemeden, disiplin cezası kapsamında, Juventus’u 2. Lige düşürdü. Türkiye Futbol Federasyonu da Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kurumu ise aynı şekilde davranır, kararını ona göre verir. Aksi durumda Türkiye Futbol Federasyonu tüm itibarını ve güvenilirliğini kaybeder, iddialara göre şampiyonluğu şikeyle gasp edilmiş olan Trabzonspor ve onun taraftarları da infiale kapılırlar.
İşin en garip yönü ise, Aziz Yıldırım’ı savunacak olan avukatlardan birisinin de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı olması. Erdoğan’ın 1998’de Siirt’te okuduğu bir şiir yüzünden yargılanması sürecinde kendisinin avukatlığını yapan Faik Işık, şimdi de Aziz Yıldırım’ın avukatı olacak. Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın da Aziz Yıldırım’ın gözaltına alınma ve sorgulanma biçimini eleştirmesi ayrı bir ilginçlik örneği. “Ergenekon” ve “Balyoz” sürecinde susan Kalın, konu Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım olunca, polisin tavrını “garabet” olarak nitelendirdi, “İçeride çekilen fotoğraf nasıl dışarıya çıkartılıyor, insanlık onuru hiçe sayılıyor...kaçma ihtimali olmayan kişiler Hannibal gibi orasından burasından tutularak götürülüyor...idama değil, sorguya gidiyorlar” dedi.
Bu gelişmelerin de bir tesadüf olduğunu, AKP’nin Fenerbahçe’li yöneticileri aklamak için Futbol Federasyonu ve yargı üzerinde baskı kurmayacağını umut ediyoruz. Şu ana kadar olup bitenler zaten insanları hayrete ve dehşete düşürmüş durumda; bunun ötesini artık hiçbir vicdan ve adalet duygusu sahibi kişi herhalde kaldıramaz.
Türkiye Futbol Federasyonu, yargı kararını, hatta olanaklıysa, iddianameyi bile beklemeden, tutuklama kararı ve gerekçesini dikkate alarak, eşit puan tek gol averajı ile şampiyon olan Fenerbahçe’nin 2010-2011 şampiyonluğunu iptal etmeli, Trabzonspor’u 2010-2011 Türkiye Ligi Şampiyonu olarak ilan ve tescil etmeli, Fenerbahçe’ye de küme düşme cezası vermelidir. Adalet, vicdan ve sağduyu bunu gerektirmektedir. Şampiyonluk denen şeyin satın alınabilen bir şey olmadığını herkese gösterecek olan Türkiye Futbol Federasyonu’dur. Federasyon bu yönde bir karar almazsa, artık futbolda da adalet kalmamış demektir.
Adam gibi adam Trabzonspor Teknik Direktörü Şenol Güneş ne diyordu daha bu yılın başlarında: “Biz sadece futbol ile ilgileniyoruz; futbol dışı yöntemlerle maç kazanmaya çalışmıyoruz; ülkede genelde adalet yok ki futbolda olsun”. O zaman bu sözünden dolayı Şenol Güneş’i eleştiren ve onu iftira atmakla suçlayan Fenerbahçe taraftarı medya üyeleri acaba şimdi ne düşünüyorlar?!
6 Mayıs 2011’de dediğimiz gibi: Şampiyon Trabzonspor!