15 Temmuz 2011
Bazı istatistiklere göre Fenerbahçe Türkiye’de en fazla taraftarı olan futbol takımı. İster siyaset alanında, ister spor alanında yazsın ve yayın yapsın, Türkiye’deki medya üyelerinin çoğunluğunun da Fenerbahçe taraftarı olduğu biliniyor. Bu nedenle olsa ki, basında yer alan tutanaklara, ifadelere, belgelere ve fotoğraflara göre, Fenerbahçe büyük bir şike skandalına karıştığı halde, Başkanı Aziz Yıldırım, Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu ve Başkan Yardımcısı İlhan Ekşioğlu, güçlü kanıtların ve belgelerin bulunması nedeniyle tutuklandıkları halde, Fenerbahçe mağdur pozisyonuna sokuldu, asıl mağdur Trabzonspor ise unutuldu gitti. Herkes Fenerbahçe ile ilgileniyor, Fenerbahçe için üzülüyor, sanki Fenerbahçe’nin çoğunluk psikolojisi içinde kutsal bir dokunulmazlığı var! Basına yansıyan belgelere, fotoğraflara, tutanaklara, ifadelere göre Trabzonspor’un şikeyle gasp edildiği anlaşılan şampiyonluk kupasıyla kimse ilgilenmiyor. Trabzonspor’un 27 yıldır hasret kaldığı şampiyonluk gasp edilmiş, kimsenin umurunda değil! Olacak şey değil bu! Fenerbahçe küme düşmesin, Trabzonspor da şampiyon olmasın, sanki bunun için Türkiye Futbol Federasyonu, medya üyeleri, İddia ve Digitürk lobileri, milyarlarca liraya yön veren spor sektörü odakları olağanüstü bir çaba gösteriyor gibi bir izlenim var.
Nitekim söz konusu izlenimler üzerine Trabzon’daki yerel basında en dikkat çeken başlıklardan birisi de şuydu: “Federasyon Değil Fenerasyon” ve “Fenerasyon Kendine Yakışan Kararı Verdi”. Biz de T24’te yayınlanan bir önceki “Fenerbahçe Skandalı ve Trabzonspor’un Şampiyonluğu” başlıklı yazımızda, Türkiye Futbol Federasyonu’nun, Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kurumu olması durumunda, adil bir karar vereceğini vurgulamıştık. Pekiyi ne oldu?
Türkiye Futbol Federasyonu 11 Temmuz 2011 tarihinde saat 16:00’da apar topar, aceleyle toplanarak, iddianame ortaya çıkmadan bir disiplin cezası verilmeyeceğini, ligin 5 Ağustos 2011’de başlayacağını, ayrıca işin içinde sadece Fenerbahçe’nin olmadığını açıkladı. Tabii ne tesadüf ki aynı günün sabahı Trabzonspor Başkanı Sadri Şener ve Trabzonsporlu beş yönetici daha ifadelerine başvurulmak üzere gözaltına alınmışlardı ve bu Fenerbahçe camiası dahil birçok kişiyi sevindirmişti. Gözaltı ile tutukluluk arasında ayrım yapmaktan aciz federasyon ve bazı medya üyeleri, aradan birkaç saat geçtikten sonra, şike potasının içine bir anda Trabzonspor’u da katarak, Fenerbahçe’nin yükünü hafiflettiklerini sanmışlardı. Oysa Trabzonsporlu yöneticilerin hepsi, Başkan Sadri Şener ve yardımcıları Hasan Yener, Temel Kazancıoğlu, Recep Denizer ve Caner Çuvalcıoğlu 2-3 gün içinde serbest bırakıldılar, sadece Asbaşkan Nevzat Şakar, kalp hastası olmasından dolayı hastahanede bulunduğu için hala ifadesi alınmak üzere beklemede. Bir tarafta haklarında ciddi kanıt olduğu için tutuklanan Fenerbahçeli, Eskişehirsporlu, Sivassporlu ve Beşiktaşlı yöneticiler, bir tarafta haklarında ciddi kanıt olmadığı için serbest bırakılan Trabzonsporlu yöneticiler. Ama hepsi sorgulandı ve gözaltına alındı ya, öyleyse hepsini bir kısım medyada ve federasyon kanaatlerinde aynı potaya koymak uygundur!
Federasyon 11 Temmuz Pazartesi günü, Trabzonsporlu yöneticilerin gözaltına alınmalarından birkaç saat sonra toplanacağına, birkaç gün veya birkaç hafta daha bekleyip toplansaydı, bir karar açıklamadan önce, biraz daha sorup soruştursaydı, olayları anlamak için var olan yasal yetkilerini kullansaydı, kendi bağımsız sorgulamasını ve soruşturmasını gerçekleştirdikten sonra konuşsaydı ne olurdu? Federasyon Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, sanki, işine gelmeyince “Biz hiçbir şey bilmiyoruz, sadece basındaki iddialar var, elimize gelen belge yok, iddianame yok, iddianameyi beklemek zorundayız” diyor, işine gelince, “Biz her şeyi biliyoruz, durum çok vahim, işin içinde birçok takım var, adı hala geçmeyen bir büyük takım da var” diyor. Bu çelişkiler nedir böyle?! Bu acele, Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu bir an önce kurtarmak ve küme düşmesini önlemek çabası nedir?! Bu Fenerbahçe’nin kutsallığıyla ilgili bir şey mi, yarattığı parasal artı değer ve rantla ilgili bir şey mi, nedir bu dokunulmazlık?! İddaa ve Digitürk yetkilileri bu konuda neden hala konuşmuyorlar?!
Kimse kimseyi dolambaçlı yollardan enayi yerine koymaya ve Trabzon’u, Trabzonspor camiasını küçümsemeye kalkmasın! Şu anda oynanan oyun çok açık: Aylarca iddianame beklenecek, adı üzerinde iddianame, bu belgenin içinde birçok takım hakkında iddialar yer alacak, federasyon da diyecek ki, bu mesele sadece Fenerbahçe’nin meselesi değil, neredeyse 5-10 takımın meselesi, hepsini de küme düşüremeyeceğimize göre, Fenerbahçe küme düşmesin, 2010-2011 yılı şampiyonu olarak kalsın, suçlu şahıslar varsa onlar cezasını çeksin, mahkeme onları mahkum etsin, biz de gerekirse onlara disiplin cezası verelim, onları ömür boyu futbol sektöründen men edelim. Nitekim TFF Başkanı Aydınlar, daha şimdiden, federasyon tarafından cezanın kulüplere değil şahıslara verilmesi gerektiği yönünde görüş bildirerek olaya taraf oldu bile! Bu nasıl bir anlayıştır, nasıl bir tarafsızlıktır?! Siz uygar ve demokratik ülkelerdeki durumun aksine, cezayı kulüplere değil şahıslara verirseniz, gelecekte de şike yapılmasını nasıl önlemiş olursunuz? İtalya’da, Fransa’da, Yunanistan’da böyle mi dönüyor bu işler? Fransa’da küme düşürülen Marsilya ve İtalya’da küme düşürülen Juventus Türkiye’de dokunulmazlık zırhına bürünmüş Fenerbahçe’den daha mı az önemli ve değerli takımlar? TFF bostan korkuluğu mudur? Bu durumda caydırıcılık unsurunu nasıl sağlarsınız? Dünyada, hele hele Türkiye’de adam harcamaktan daha kolay bir iş yok; bu durumda her kulüp, “Bu şikeyi bu başkan, bu yönetici yaptı, onu cezalandırın, yerine nasıl olsa yenisini buluruz, kulübe zarar gelmesin” der ve bazı adamları kullanarak şike yapmaya devam eder, parayla maç ve şampiyonluk satın almaya devam eder! Böyle bir zihniyet, böyle adalet olabilir mi?
Bu arada TFF Başkanı Aydınlar’ın görevine devam edip etmemesi gerektiği de tartışma konusu olmaya başladı. Aydınlar’ın Aziz Yıldırım’ı gözaltında ziyaret etmesi, “geçmiş olsun” dilekleri dışında kendisiyle yaklaşık bir saat görüşmesi ve ona samimi bir ifadeyle “Başkanım” diye hitap etmesi zaten tartışma konusu olmuştu. Bu görüşmede neler ele alındı, görüşmeye polis tanıklık etti mi, bunlar hala bilinmiyor. Aydınlar’ın ve Federasyon’da başka Yönetim Kurulu üyelerinin de Fenerbahçe taraftarı oldukları biliniyor. Umudumuz o ki söz konusu taraftarlık tarafsızlık ilkesini çiğnemelerine yol açmasın. Aziz Yıldırım basına yansıyan ifadesinde hakem tayinlerine TFF aracılığıyla müdahale ettiğini zaten itiraf etti. Bazı yorumlara göre soruşturmanın ve sorgulamanın bundan sonra hakemlere ve TFF’ye de uzanma ihtimali var; tüm bunlar dikkate alındığında TFF’nin bu ortamda tarafsızlığını koruması, TFF’nin itibarını zedeleyecek davranışlar içine girmemesi son derece önemli. Aksi takdirde ortaya çıkacak olan izlenim şu olur: Zaten TFF ve Fenerbahçe birlikte bu işin içindeler, şu anda yaptıkları da birbirlerini kollayıp korumaktan başka bir şey değildir.
Galatasaray Kulübü Başkanı Ünal Aysal’ın TFF’nin edilgen kararını eleştiren açıklamasını TFF’nin kınayıp, bunu “fırsatçılık” olarak nitelendirmesi de son derece çirkindir. Bu açıklamayı yapan Galatasaray Kulübü Başkanı’dır. Fenerbahçe Türkiye’de ne kadar önemli bir kulüp ise Galatasaray da o kadar önemli bir kulüptür ve bu kulübün başkanının açıklaması da ciddiye alınmalıdır. TFF bir kulüp başkanının açıklamasını beğenmeyebilir, ancak bu TFF’ye taraf tutar gibi, bu kulüp başkanı için kınama açıklaması yapmasını ve ona “fırsatçı” demesini haklı çıkartmaz. TFF hiçbir şey yokmuş gibi “Lig 5 Ağustos’ta başlasın” diyor da, acaba bu Lig nasıl bir psikolojik ortamda başlayacak, takımlar haklarındaki iddia yükü ile hem yurt dışında hem yurt içinde nasıl oynayacaklar, nasıl transfer yapacaklar, nasıl maddi planlama yapacaklar, Fenerbahçe-Trabzonspor, Trabzonspor-Eskişehirspor maçlarının güvenliği nasıl sağlanacak, taraftarın gerginlikleri nasıl önlenecek, bunları da düşündü mü TFF karar verirken acaba?
Buradan TFF’ye, basına yansıyan iddiaların bazılarını tekrar hatırlatıyorum.
Bir örnek: Fenerbahçe Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu, Eskişehirspor-Fenerbahçe ve Eskişehirspor-Trabzonspor maçı öncesi Eskişehirspor’a “teşvik” için para, yani rüşvet gittiğini duyduğunu savcılıkta itiraf ediyor, bu konu Aziz Yıldırım’a sorgulamada sorulduğunda ise, Yıldırım, Mosturoğlu için, “İfade verirken şaşırmıştır” diyor. Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, şikeye aracılık ettiği öne sürülen Ali Kıratlı’yı tanımadığını, maç sabahı onunla tanıştığını söylüyor, oysa Anemon Otel’de Bülent Uygun ve Ali Kıratlı’nın maçtan bir gece önce bir arada akşam yemeği yedikleri kameraya takılıyor ve bu fotoğraf basında yer alıyor.
Başka bir örnek: Manisaspor’un Trabzonspor’a karşı iyi oynaması için Aziz Yıldırım’ın Manisaspor’a para gönderip göndermediği soruluyor, Yıldırım, Manisaspor Başkanı Kenan Yaralı’nın özel işleri için finans desteği istediğini, kendisinin de ona 400 bin dolar gönderdiğini, Cemil Turan ile Serkan Acar’ın Manisaspor’un iyi oynaması için görüşmeler yapmış olabileceklerini, ancak söz konusu paranın bununla ilgisi olmadığını söylüyor.
Başka bir örnek: Şampiyonun belirleneceği son maç olan Sivasspor-Fenerbahçe maçı öncesi, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve Sivaspor Başkanı (aynı zamanda Fenerbahçe Yönetim Kurulu Üyesi!) Mecnun Odyakmaz aralarında bir görüşme yapıyorlar, bu fotoğraflarla kanıtlanıyor, iddialara göre aracılar vasıtasıyla Sivasspor’un yenilmesi için ortada paralar geziyor, Aziz Yıldırım görüşmeyi kabul ediyor, ancak sadece bilet ve yer işini konuştuklarını savunuyor.
Başka bir örnek: Fenerbahçe futbolcusu Emre Belözoğlu, menejeri Ekrem Okumuş’un cep telefonundan, Fenerbahçe-Ankaragücü maçı öncesi, Ankaragücü oyuncusu Kaan Söylemezgiller’e, “Oğlum Kaan, Emre abin ben. Aman aldırıyorum seni buraya, sakın zorlamayın. Kavga ettirme beni başkanla” diye sms mesajı geçiyor, daha sonra söz konusu mesajı geçenler, gayet laubali bir biçimde, şaka amacıyla bu mesajı geçtiklerini açıklıyorlar.
Ve son bir örnek: İstanbul Büyükşehir Belediyespor futbolcusu İbrahim Akın, Fenerbahçe-İBB maçı öncesi Fenerbahçe’nin galip gelmesi için Fenerbahçeli yöneticilerden 100 bin dolar rüşvet aldığını savcılıktaki ifadesinde itiraf etti.
Bunun gibi ondan fazla maçla ilgili telefon görüşmeleri, ifadeler, belgeler basına yansımış. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu ve Başkan Yardımcısı İlhan Ekşioğlu’nun, Ali Kıratlı, Cemil Turan, Doğan Ercan, Mehmet Şen, Yusuf Turanlı, Ahmet Çelebi gibi kişileri aracı olarak kullanarak maç kazanılması ve kaybedilmesi için para dağıttıklarına, anlaşma yaptıklarına dair onlarca haber çıktı gazetelerde. Bunların basına yansıması doğru muydu değil miydi, gizlilik ilkesi delindi mi delinmedi mi, deldiyse kim deldi vs bunlar ayrı konu; benim burada TFF’ye kamuoyu önünde yöneltmek istediğim soru şudur: Basına yansıyan bu iddialarla ilgili olarak avukatlardan, savcılıktan veya polisten bir tekzip geldi mi? Geldiyse hangilerine geldi? TFF basındaki iddiaları ciddiye almadığını söylüyor, savcılıktan iddianame bekliyor; pekiyi, basına yansıyan iddialar yanlış ise, söz konusu tutanakların, ifadelerin, fotoğrafların vs sahte ve yanlış olduğuna dair bir tekzip göndermez miydi avukatlar, savcılık ve polis? TFF’nin en azından gazetelerin yöneticilerine bir telefon açıp bu haberlerin yalanlanıp yalanlanmadığını sormak gibi bir yetkisi yok mu? Ayrıca, Fenerbahçeli ve Eskişehirsporlu yöneticilerin tutuklanmış olmaları ne anlama gelmektedir? Bu siyasi bir dava değil ki, alışık olduğumuz yargının tarafsızlığının zedelenmesi durumu söz konusu olsun. Tutuklama ancak ciddi bir kanıt olursa gerçekleşebilecek bir şeydir. Bir savcı ve yargıç durduk yere Türkiye’nin en büyük spor kulüplerinden birisinin en üst düzey yöneticilerini neden tutuklasın? Bundan savcı ve yargıcın ne çıkarı olabilir? Üstelik soruşturmayı yürüten başsavcı Mehmet Berk koyu bir Fenerbahçe taraftarı ve Fenerbahçe Kongre Üyesi. Duydukları karşısında o da o kadar şok olmuş ki, “Psikolojim bozuldu” demek zorunda kalmış, hatta hayranı olduğu Cemil Turan’ın sorgusunu kendisi yapamamış, bu işi yardımcısına havale etmiş.
Yargılanmakta olan kişilerin suçlu olup olmadıklarını elbette mahkeme belirleyecektir ve bu yıllarca sürecektir. Ancak TFF’nin de yargı kararını beklemeden kendi yetki alanını kullanması gerekmektedir. Suçlular varsa onların şahsına para ve hapis cezası kesecek olan elbette TFF değildir, onu mahkemeler yapacaktır. Ancak TFF futbol sahalarındaki adaleti sağlamakla sorumludur. Bu çerçevede TFF, geçen sezon ligde oynanan tüm maçları tekrar seyretmeli, özellike Fenerbahçe ve Trabzonspor’un başabaş mücadele ettiği dönemlerdeki belli başlı maçları, iki takımın da Kayserispor, Eskişehirspor, Ankaragücü, Sivasspor, Bucaspor, İBB ile oynadığı maçları, iddianamenin ışığında ve/veya iddianame öncesi bilgi ve belgeler ışığında değerlendirmesi, kendi soruşturmasını da bir yandan yürütmesi, şike kuşkusu ve hakem hatası olan maçlarda Trabzonspor’un ve Fenerbahçe’nin kaybettiği puanları karşılaştırması, özellikle Eskişehirspor-Fenerbahçe ve Eskişehirspor-Trabzonspor maçlarını mercek altına alması, Fenerbahçe’nin eşit puan bir gol averajı ile şampiyon olduğunu dikkate alması ve buna göre 2010-2011 sezonunun gerçek şampiyonunu ilan etmesi gerekmektedir.
Görünen köy kılavuz istemez: Şu ana kadar ortaya çıkan bulgulara göre gerçek şampiyon çok net bir biçimde Trabzonspor’dur. Ancak şu anda büyük çoğunluk bununla değil, Fenerbahçe’yi kurtarmakla ilgilenmektedir. Bu aslında sadece Trabzonspor’a yapılan bir haksızlık değil, Fenerbahçe’ye ve tüm Türkiye futboluna yapılan büyük bir haksızlık ve adaletsizliktir. Fenerbahçe’yi içindeki sorunlu kişilerden ayıklamak yerine, onlara körü körüne sahip çıkmak Fenerbahçe’ye yapılan en büyük kötülüktür.
Sorun aslında sadece futbol da değildir; Türkiye’nin içine düştüğü vahşi ve görgüsüz kapitalizmdir! Türkiye futbol piyasasında kimilerinin tahminlerine göre yaklaşık 8 milyar dolar dönmeseydi, belki bunları da yaşamıyor olacaktık. Fenerbahçe küme düşerse statlar nasıl dolacak, İddaa ne olacak, Digitürk Lig TV ne olacak, futbol gelirleri ve bu gelirlerden nemalananlar ne olacak?! Taraftar ayın sonunu zor getirdiği halde takımına olan tutkusu nedeniyle bilet alıp maça gidiyor, üstelik de para, pul ve rüşvet müsabakası izlediğinin farkında olmaksızın, maçın ve şampiyonluğun satın alınan bir şey olduğunun farkında olmaksızın, gerçek bir spor müsabakası izlediğini sanıyor, o arada yine kendisiyle aynı takımı tutan ve/veya yöneten bazı odaklar milyoner, trilyoner oluyor! Ben Fenerbahçe taraftarı olsaydım, asıl bu duruma isyan ederdim, takımıma böyle sahip çıkardım, takımımın ve Türkiye futbolunun temizlenmesi talebiyle Fenerbahçe’ye sahip çıkardım. Fenerbahçe’ye sahip çıkmak, Fenerbahçe içindeki yolsuzluklara sahip çıkmakla olmaz! Aklı başında, dürüst Fenerbahçe taraftarlarının Fenerbahçe’ye bu şekilde sahip çıkmaları lazım. Fenerbahçe zaten Türkiye Ligi’nde en fazla şampiyon olan takımların başında geliyor; bir yıl da şampiyon olmasa, hatta bir yıl küme düşse, Fenerbahçe’ye hiçbir şey olmaz. Fenerbahçe yine uzun yıllar başarılar elde eder, şampiyonluklar da kazanır. Bir yıl insan ömründe ufacık bir dönemdir, bir kulübün tarihinde ise bir saniye bile değildir. Ama Fenerbahçe içindeki çok ciddi yolsuzluk iddialarına sahip çıkmak, sadece yolsuzlukla suçlananları değil, onlara sahip çıkanları da zan altında bırakır ve bunu kimse ömür boyu unutmaz. Nitekim Beşiktaş yönetimi ve Beşiktaş Çarşı Grubu taraftarı bu konuda örnek bir davranış sergiledi, Çarşı Grubu taraftarları Beşiktaş’ta adları şikeye karışan ve tutuklanan kişilerle aralarına mesafe koydu, Beşiktaş yönetimi de kazandığı Türkiye Kupası’nı TFF’ye iade etme kararı aldı ve sadece yöneticilerin aklanması durumunda bu kupayı geri alacaklarını açıkladı.
Çoğu spor yorumcusu ve yöneticisi şöyle düşünmüyor: “Fenerbahçe bunların bir daha hiçbir kulüpte yaşanmaması için küme düşsün, şampiyonluğu iptal edilsin, Trabzonspor hak ettiği biçimde şampiyon ilan edilsin, bir yıl sonra Fenerbahçe, adına ve tarihine yakışan bir saygınlıkla beyaz bir sayfa açarak 1. Lig’de tekrar mücadelesine başlasın, bir yıl boyunca Fenerbahçe’nin yarattığı artı değerden nemalanmayalım, ama hiç olmazsa futbolun namusu ve şerefi kurtulsun, futbolda adalet sağlansın.”
Eğer şike konusu Fenerbahçe’nin üst yönetimi tarafından değil, sadece alt kademedeki bazı üyeleri tarafından uygulandıysa, bu durumda elbette Fenerbahçe küme düşürülmeyebilir, alt kademede cereyan eden bazı olaylar kulübe mal edilmeyebilir. Ancak böyle bir durum olsa bile, Trabzonspor’un şampiyonluğu, şikeye bulaşmamış olması durumunda, kendisine iade edilmelidir. Sonuçta ister alt kademe olsun ister üst kademe olsun, Trabzonspor şampiyonluğu, eşit puan tek gol averajı ile kaçırdığına göre ve bir maçta yapılan bir şike bile, bir maçta şike nedeniyle kaybedilen bir puan bile, Trabzonspor’un şampiyonluğunun gasp edilmiş olduğu anlamına geleceği için, şu ana kadar ortaya çıkan bulgulara göre yapılması gereken asgari iş, Trabzonspor’un 2010-2011 sezonu şampiyonluğunun TFF tarafından tescil edilmesi ve onaylanmasıdır. Eğer Fenerbahçe üst yönetimi, Aziz Yıldırım, Şekip Mosturoğlu ve İlhan Ekşioğlu veya başkaları şike işinin içindelerse, ki şu ana kadar çıkan tüm bulgular buna işaret etmektedir, bu durumda elbette Fenerbahçe’nin de küme düşürülmesi dışında bir seçenek yoktur.
Umarız TFF, en azından bundan sonra, şu ana kadar hakkında oluşan izlenimleri unutturacak bir karar alır, itibarını, etkisini ve gücünü zedeleyecek davranışlardan kaçınır. Bu sınav sadece bir futbol sınavı değil, aynı zamanda para hırsının yarattığı yolsuzluklar ile dürüstlük, namus ve şeref arasında yaşanan ikilemle ilgili bir sınavdır. TFF, en azından bugünün gençlerine, gelecek kuşaklara iyi örnek olmalı ve futbolun namuslu, şerefli ve dürüst bir spor olayı olduğunu, bunun aksi yönünde hareket edenlerin de cezasız kalmayacağını herkese göstermelidir.
Federasyon mu Fenerasyon mu, bunu önümüzdeki haftalarda veya aylarda göreceğiz. Umarız Trabzon’daki yerel basın yanılır.
Türkiye’nin seçimle iktidara gelen padişahına karşı yürütülen protesto gösterilerine katılan vatandaşlara, terörist muamelesi yapılmaya devam ediliyor
Erdoğan da şu anda, Mısır’daki darbeyi sert ve sistematik bir biçimde eleştiren dünyadaki nadir liderlerden birisi haline geldi
İstanbul’da Gezi Parkı’nda başlayan ve daha sonra tüm ülkeye yayılan, AKP hükümetini ve Recep Tayyip Erdoğan’ı protesto gösterilerinin üç büyük yararı oldu...
© Tüm hakları saklıdır.