Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, televizyon ekranlarında Türkiye halkına masallar anlatmaya devam ediyor. Üstelik bunu o kadar kendinden emin ve sakin bir ses tonu ile yapıyor ki, konuşurken o kadar rahat ki, duyan birçok kişi anlattıklarını gerçek sanır.
Bu bir AKP klasiğidir: Retorik ile gerçekleri örtbas etmek, halkı kandırmak. Güzel konuşma sanatıyla insanları büyüleyip uyutmak.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da, hitabet yeteneğiyle, Türkiye’yi uyutmaya devam ediyorlar.
O nedenle, hangi siyasi çizgiden gelirse gelsin, güzel konuşma sanatını, hitabet yeteneğini her zaman tehlikeli ve lüzumsuz bulmuşumdur. Çünkü güzel konuşma sanatı gerçekleri çok kolay örtbas edebilir, çok kolay gizleyebilir. Bu nedenle iyi hatiplere her zaman kuşkuyla yaklaşmak gerekir.Çünkü gerçekler, güzel ve düzgün cümle kurmakla, takılmadan, seri seri konuşmakla, gürleyip kükremekle, kendinden emin ses tonuyla konuşmakla ortaya çıkmaz.
Gerçekler sadece ve sadece olguların araştırılmasıyla ve tesbit edilmesiyle ortaya çıkar.
Üstelik Türkiye’de, hatip olmanın üzerine, imam olmak, daha doğrusu imam siyasetçi olmak eklenince, durum daha da vahim bir hal alıyor. Böylece olgu ile kurgu tamamıyla birbirine karışıyor.
Olgu ile kurguyu birbirine karıştıran AKP’li yöneticilerimiz, yıllardır Türkiye’nin demokratikleştiğini, Türkiye’de adalet olduğunu, Türkiye’nin ekonomisinin geliştiğini anlatıyorlar. Bu masallar yetmiyormuş gibi, şimdi de Ahmet Davutoğlu’ndan dış politika masalları dinliyoruz.
Davutoğlu “Arap Baharı”ndan söz ediyor, oysa Arap dünyasında olup biten, bir diktatörün gitmesi ve yerine dinci İslamcı bir politikacının gelmesi. Yani bir diktatörün gidip, yerine yeni bir diktatörün gelmesi.
Buna “Arap Baharı” denmez, dense dense “Arap Kabusu” veya “Arap Kısır Döngüsü” denir.
Ama Davutoğlu, “Arap Baharı” yalanını, dünyadaki malum güruhla birlikte, Türkiye’de yaymaya devam ediyor. Çünkü Arap dünyasında da, halk oyuyla, AKP benzeri dinci totaliter yönetimler iktidara gelecek. Bütün mesele bu.
Arap ülkelerindeki isyan Tunus’ta başladı. Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali devrildi, ardından seçimler yapıldı ve iktidara yüzde 40 oyla dinci En-Nahda partisi ve onun lideri Muhammed Gannuşi geldi.
İsyan daha sonra Mısır’a geçti, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek devrildi, 2011 parlamento seçimlerinde ilk iki sırayı dinci İslamcı partiler kazandı. Dinci Müslüman Kardeşler yüzde 38 ile birinci, dinci Nur Partisi yüzde 29 oy ile ikinci parti oldu! Solcular, liberaller seçimlerde silindi gitti. Bundan sonra yapılacak olan Devlet Başkanlığı seçimlerinde de benzer bir tablonun ortaya çıkması bekleniyor.
Libya’da Muammer Kaddafi, aylar süren bir iç savaş sonucunda devrildi, binlerce insan yaşamını yitirdi, Kaddafi linç edildi. Libya bir iç savaştan yeni çıktığı için, ayrıca Libya petrol zengini bir ülke olduğu için, buradaki global ve lokal bağlantılı karmaşa sürüyor, ancak dinci İslamcı partiler burada hızla örgütlenmeye devam ediyor.
Şimdi gözler Suriye’de. Bu ülkede yaklaşık bir yıldır isyan hareketi devam ediyor. İsyancıların öncülüğünü de yine dinci İslamcı Müslüman Kardeşler yürütüyor. Amaç Sunni olmayan yönetimi devirmek. Diktatör Beşar Esad’dan kurtulup yerine yeni bir diktatör getirmek. “Arap Kabusu”nun yaşandığı diğer ülkelerde ne olduysa, aynısını burada da gerçekleştirmek.
Dinci olmayan Bin Ali, Mübarek, Esad ve Kaddafi gibi diktatörleri devirip, yerine seçimle, dinci diktatörler getirmek!
Demokrasi geleneği sıfır olan ülkelerde, gökten zembille iner gibi serbest seçim yaparsanız olacağı budur! İstediğiniz kadar seçim yapın, halkın büyük çoğunluğu demokratik bir zihniyete sahip değilse, bu ülkelerden demokrasi çıkmaz!
Ama Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti halkına masal anlatmaya devam ediyor! Türkiye’nin Orta Doğu’daki etkisinin arttığından, Türkiye’nin Orta Doğu’da öncü ülke olduğundan, Türkiye’nin Orta Doğu’daki değişim dalgasını bundan sonra yöneteceğinden söz ediyor.
Oysa bugün Türkiye’nin İran ile arası bozuk, İsrail ile arası bozuk, Suriye ile arası bozuk, Irak ile arası bozuk! Türkiye’nin Orta Doğu’da üç komşusu var: İran, Irak ve Suriye; ama üçüyle de arası bozuk! İsrail ve İran, Orta Doğu’nun en güçlü ülkeleri arasında yer alıyorlar, ancak Türkiye’nin bu iki ülkeyle de arası bozuk.
Bu ülkelerle bir zamanlar iyi ilişkiler içinde olan Türkiye, AKP döneminde, hepsiyle küs hale geldi! Bu ülkelerle ciddi sorunlar yaşayan Türkiye, kime dayanarak, hangi ilişkilerle Orta Doğu’da etkili hale gelecek?!
Avrupa’da olmayan Türkiye, Avrupa Birliği macerası sona eren Türkiye, Orta Doğu’da da yok! Demek ki Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı’na “one minute” diye bağırarak, Orta Doğu’nun lideri olunmuyormuş. İsrail’e neredeyse savaş ilan edeceksin, Rusya, Çin ve İran’ın sert muhalefetine rağmen, hatta ABD ve AB’nin çekincelerine rağmen, Suriye’de yönetimi devirmek ve Suriye’ye müdahale etmek işine öncülük edeceksin, Irak’taki Sunni-Şii dengesine müdahale edeceksin, taraf hale geleceksin, İran’a karşı füze kalkanı kuracaksın, dost olduğun herkesle düşman olacaksın, sonra da Orta Doğu politikasına öncülük edeceksin!
Böyle komik birşey olabilir mi?
George Bush döneminde ABD’nin Irak’ı işgal etmesine destek vereceksin, bu işgal sırasında yaklaşık 1 milyon sivilin öldürülmesine ses çıkartmayacaksın, sonra Gazze’deki zulümden, Suriye’deki zulümden söz edeceksin!
Kendi ülkende muhalif gazetecileri, yazarları, öğretim üyelerini, siyasetçileri, öğrencileri hapishaneye tıkacaksın, sonra Orta Doğu ülkelerine demokrasi konusunda ders vermeye kalkacaksın, onlara örnek model olacaksın!
“Arap Kabusu” mu, “Türk Kabusu” mu?
Güler misin, ağlar mısın?