18 Şubat 2012

TÜBA kendini iyi tanıtamamış olabilir; ama mesele bu değil!

TÜBA’nın kuruluşunda söz sahibi olan bilim adamlarından Prof. Dr. Celal Şengör de, alınan kararı eleştirirken...

 

 
TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) bugüne kadar kendini iyi anlatamamış, topluma iyi tanıtamamış olabilir; ama mesele bu değil.
 
Meseleyi tanınmış bilim adamlarımızdan Prof. Dr. Tosun Terzioğlu gayet iyi özetlemiş:
 
"Dünyada birçok ülkede bilim akademileri var, hatta bazı ülkelerde birkaç tane var. Örneğin İngiltere'deki Royal Society, Nobel ödüllerini veren İsveç Kraliyet Akademisi gibi. Bu akademilerin başlıca özelliği özerk olmaları, tarafsız ve güvenilir olmaları. Türkiye Bilimler Akademisi, son kanun hükmündeki kararnameye göre böyle bir özerkliğe sahipti. Biz de zaman zaman üye seçimleri konusunda kendi özeleştirimizi yaparız. Yanlış da yapmış olabiliriz. Ancak üyelerin hükümet veya YÖK, veya herhangi bir akademi dışındaki bir kuruluş tarafından seçilip atanması bir bilim akademisinde olmayacak bir şeydir. Korkarım TÜBA eğer bu son alınan karar uygulanırsa, dünya bilim camiasından dışlanır.”
 
TÜBA’nın kuruluşunda söz sahibi olan bilim adamlarından Prof. Dr. Celal Şengör de, alınan kararı eleştirirken, “İktidar, TÜBA üyelerinin üçte birini hükümetin, üçte birini de YÖK’ün seçmesinin kararlaştırdı. Bir bilimler akademisi yalnız ve yalnızca bilimsel kıstaslarla üyelerin seçildiği ve işlerin sadece ve sadece bilimsel kıstaslara göre yürütüleceği bir kurumdur. Bu kuruma dışarıdan müdahaleye kalkmak bilimler akademisinin ne olduğunu bilmemek demektir” demişti.
 
Yani mesele, TÜBA’nın kendini iyi tanıtamamış olması değil. Hükümet tarafından “hizaya getirilmek” istenmesidir. Yani bir anlamda, bilimsel özerkliğinin elinden alınması meselesidir.
 
O nedenle, “kendini iyi tanıtamamış” ve bu nedenle de “başarısızdır” diye bir birtakım gerekçelerin arkasına sığınarak, meselenin gerçek özünü saptırmamak gerekir. O ayrı bir konu; TÜBA üyelerinin hükümet tarafından, ya da YÖK, Bakanlar Kurulu, TÜBİTAK Bilim Kurulu gibi akademi dışından birtakım kurumlar tarafından seçilmek istenmesi, bir anlamda atanması, kısaca özerkliğinin yok edilmek istenmesi ise ayrı bir konudur.
 
Hükümet herhalde, “Yahu siz kendinizi topluma iyi anlatamadınız, o nedenle başarılı olamadınız, bu nedenle şimdi sizin üyelerinizi, ben veya benim seçtiğim kurumlar atayacak veya seçecek” görüşü ve düşüncesiyle bu müdahaleyi yapmamıştır elbette. Buna inanmak büyük bir safdillik olur. Veya konuyu saptırmak olur.
 
Hükümetin tek amacı vardır; bu kurumlara kendisi gibi düşünen, kendi dünya görüşlerine daha yakın veya onlara ters düşmeyen kişileri yerleştirmektir. 
 
Kendileriyle sürekli çatışan, sürekli onları eleştiren, fikirlerine ters düşen bilim adamlarını dışlamak, uzaklaştırmak istemektedirler. Bunda da bugüne kadar başarılı olmuşlardır.
 
Tabii hükümetler bunu yapabilir. Bu hakkı kendilerinde görebilirler. Kendi mantığı içinde bu uygulamaları doğru da kabul edilebilir. Bunu daha önce de başka bilimsel kurumlara yapmışlardır.
 
TÜBİTAK’a, MTA’ya ve benzeri kurumlara yaptıkları gibi…
 
Ama hükümet veya hükümetler, sivil toplumdan gelen tepkiler karşısında geri adım da atabilirler. Demokrasilerde bu işler böyle yürür. Gösterilen tepkiler, bu uygulamanın yanlışlığını vurgular ve bu yönde atılan adımların geri alınması yönündedir. O nedenle bu tür demokratik tepkiler, zaman zaman başarılı olur ve hükümetlerin bu konuda geri adım atmalarını sağlar. Kaldı ki bu durum, sadece şu anda iktidarda olan Ak Parti hükümetine özgü de değildir; başka hükümetler de aldıkları kararlar karşısında demokratik tepkilerle karşılaşmışlardır. Siyasi tarihimiz pek çok olmasa da bunun örnekleriyle doludur.
 
Bu sivil demokratik tepkiler, hükümetlere yanlış yaptıklarını ve konu hakkında bir kez daha düşünmelerini hatırlatırlar. Hükümetler de bazen düşünürler, kararları geri alırlar, bazen de (aslında çoğu kez) kararlarından geri adım atmazlar.
 
Siyasilerin tüm kurumları ele geçirmek istemeleri yukarıda da belirttiğim gibi kendi mantıkları çerçevesinde normal kabul edilebilir. Bütün bunlar, yasal prosedürler çerçevesinde yapıldığı müddetçe yapacak bir şey de pek yoktur. Sadece eleştirilir, etik açıdan doğru olmadığı vurgulanır, uluslar arası kriterlere uygun olup olmadığı belirlenir (ki bu olayda uluslararası kriterlerin dışına çıkılmıştır) bu eleştiriler ciddiye alınır veya alınmaz.
 
Hükümet de bu konuda, tüm uyarılara rağmen kararından geri adım atmadığı için bazı bilim adamları istifa edip yeni bir oluşum başlatmışlardır.
 
Burada anlaşılmayan, sakat olan, bu yapılanın, bu mantığın arkasında yatan gerçeği görmezden gelerek, bu karara, bu uygulamaya başka gerekçeler aramak, değişik kılıflar uydurmaya çalışmaktır.
 
Yani tanıtımını iyi yapamadığı, halk tarafından pek bilinmediği, kısaca moda deyimle popüler olmadığı gibi suçlamalarla, asıl konu görmezden gelinmektedir.
 
İtirazım ve eleştirim bunadır. 
 
TÜBA’yı başarısız, işe yaramaz bir kurum gibi göstermek, yapılanı haklı çıkarmaktan öte bir anlam taşımaz.
 
Akademi üyeleri dışında kim tarafından seçilirse seçilsin, bilimsel özerkliğe ve uluslar arası kriterlere aykırı bir durum söz konusudur.
 
TÜBA belki kendini yeterince tanıtamamıştır; ama bunda sadece TÜBA mı suçludur? Bunu iyi araştırmak gerekir.
 
TÜBA’nın ne olduğu, ne yapmak istediği, amacı, hedefleri, yasayla bellidir üstelik. Gelişigüzel, derme çatma kurulmuş, ne idüğü belirsiz bir kurum da değildir.
 
İşin bu noktaya gelmesinde bilimin hatası olduğu gibi siyasetin de büyük hatası vardır hiç kuşkusuz. Çünkü, bilim siyasetten, siyaset de bilimden korkmuştur bu ülkede de ondan. İkisi de birbirlerinin alanlarına girmemeye nedense özen göstermişlerdir. Ama ikisinin de yaptığı yanlış ve hatalıdır. Bilim ve siyaset iç içe olmalıdır ki, aklıselim olan uygulamalar yapılabilsin, doğru kararlar alınabilsin, sağduyu hâkim olsun.
 
Yani aslolan siyaset ve bilimin iç içeliği olmalıdır. Siyaset bilimin, bilim adamlarının fikirleri doğrultusunda hareket etmeli, kararlar almalı, planlamalar yapmalıdır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde yapılan budur. Oralarda TÜBA gibi kurumlar, hükümetlere alacakları kararlarda yol gösterici rol oynarlar. TÜBA da bu amaçla kurulmuş olan bir kurumdur. Ama ülkemizde siyaset bilimsel kurumlardan - cehaletleri ve zavallılıkları ortaya çıkacak diye - öcü gibi korktuğu için TÜBA pek başarılı olamamıştır, doğrudur. Zaten bu siyaset anlayışıyla başarılı olması da bir hayaldir.
 
Böyle konuları ele alırken, hele hele bir bilim adamı kimliğiyle ele alırken, çok daha iyi analiz etmek gerekir diye düşünüyorum.
 
 
 

Yazarın Diğer Yazıları

O at pisliğinin kokusunu çok ararsınız sonra!

Büyükada’da atlı faytonların yerini akülü faytonların alması için bir seferberliktir gidiyor.

Çevre korumada yine sınıfta kaldık

Dünyanın en saygın üniversitelerinden Yale Üniversitesi, 2012 Dünya Çevre Performansı Endeksi\'ni (Environmental Performance Index EPI) yayınladı.

Prof. Görür’ün eleştirilerini ciddiye alırlar mı?

Prof. Dr. Naci Görür’ü hemen hemen depremle ilgilenen herkes biraz tanımıştır.

"
"