03 Eylül 2011

Prof. Görür’ün eleştirilerini ciddiye alırlar mı?

Prof. Dr. Naci Görür’ü hemen hemen depremle ilgilenen herkes biraz tanımıştır.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maden Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Asli Üyesi Prof. Naci Görür, yaptığımız bir görüşmede, 17 Ağustos'un 12. yıldönümünde, doğal afetle ilgili konulardan sorumlu olan Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Beşir Atalay tarafından açıklanan "Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı-2023"ü eleştiri yağmuruna tuttu.


Görür’e göre bu plan incelendiğinde, depremle ilgili hemen hemen her şey alt alta yazılmış. İçerik itibariyle daha önce 2004 Deprem Şurası ve Ulusal Deprem Konseyi tarafından hazırlanmış olan raporlardan da pek farkı yokmuş.


1999 depremlerinden 12 sene sonra da olsa ilgililerin sorumluluk alıp neler yapacaklarını, topluma açıklamalarının umut verici olduğunu dile getiriyor Görür ve hemen ardından da ekliyor:


"Gönül ister ki planda yazılan işler bir an önce ciddiyetle ele alınsın ve öngörülen tarihler arasında bitirilerek deprem kuşaklarında yaşayan milyonlarca insanımıza rahat bir nefes aldırılsın. Artık insanlarımız en ufak bir sarsıntıda kendini sokağa atmasın, orta büyüklüklerdeki depremlerde bile evleri yıkılmasın, can kaybı olmasın. Ancak, söz konusu plan dikkatlice incelendiğinde bunun sonunun da tıpkı daha önce yapılmış olan birçok plan, program ve projeler gibi rafta kalmaya mahkûm olduğu ve uygulanamayacağı, uygulansa bile ortaya pek bir şey çıkmayacağı görülür."


Görür plana yönelik şu eleştirileri dile getirdi:


  • Deprem araştırmalarıyla ilgili eylemlerin neredeyse tamamında sorumlu kuruluş olarak AFAD (eski adıyla Afet İşleri Genel Müdürlüğü) seçilmiştir. Bu kuruluş ülke çapında sismik ağ işletmenin dışında bugüne kadar uluslararası nitelik ve standartlarda depremle ilgili konularda yeterli araştırmalarda bulunmamıştır. Bu durum 1999 Marmara depremlerinden sonra çok daha belirgin hale gelmiştir. Daha doğrusu bu kurum bu şekilde yapılandırılmamıştır. Zaten evrensel ölçütlerde araştırma yapacak yeterli donanım ve uzmanlara da sahip değildir. Bu nedenle bu kurum için ülke çapındaki deprem araştırmalarını başlatmak, izlemek ve koordine etmek sıkıntılı olacaktır.
  • İrili ufaklı depremlerin çok sık olduğu ülkemizde AFAD gibi kuruluşlar araştırmadan çok ağırlıklı olarak acil durumlarla daha fazla meşgul olurlar. Konunun hassasiyeti nedeniyle de siyasi otoriteyle iç içedirler. İşte bu nedenle bu tür kurumlarda proje geliştirilmesi, yönetilmesi ve işe en uygun ehil kişilerin özgürce seçilmesi maalesef pek mümkün olmaz. Bu tür işlerde ne yazık ki politik müdahale ve tercihler ön plana çıkar.

  • Raporda yapılması düşünülen eylemlerin planlanmasında ve hayata geçirilmesinde AFAD tarafından teşkil edilmiş olan Deprem Danışma Kurulu (DDK) ile Alt Komisyonların önemli rol oynayacağı aşikârdır. Ancak bu kurul ve komisyonların ne ölçüde yetkinlik, performans ve başarıya göre seçildikleri tartışmalı olduğu için kendilerine biçilen görev ve sorumlulukları arzu edilen şekilde yerine getirmekte ve bilim kamuoyunun desteğini almakta güçlük çekeceklerdir.

  • Raporda pek açık olmayan bir konu da sorumlu kuruluş olan AFAD'la ilgili kuruluş olan üniversiteler arasındaki ilişkidir. Planlanan araştırmaları üniversitelerden destek alarak birlikte mi yürüteceklerdir, koordine mi edeceklerdir, yoksa sadece maddi olarak destekleyecekler midir gibi soruların cevabı açıktır.

  • UDSEP-2023'de depremlerin izlenmesinin belirtilmiş olması sevindiricidir. Ancak deprem izleme sadece sismik ağlarla olmaz. İTÜ Deprem Araştırma Çalışma Grubunun tüm araştırma alt yapısını tamamladığı ve yıllarca Marmara tabanında kurmaya çalıştığı “Denizaltı Gözlem İstasyonu” projesine bugün AFAD’da dâhil hiçbir yetkili kurum ve kuruluş ilgi göstermemiş ve destek vermemiştir. Gerçek bir deprem izleme çalışması olan bu projenin bundan sonra UDSEP-2023 kapsamına alınıp alınmayacağı merak konusudur.

  • Deprem araştırma verilerinin bir veri bankasında toplanıp ortak kullanıma açılması kulağa hoş gelen bir istektir. Ancak bunun gerçekleşmesi bazı koşullara bağlıdır. Akademik kurumlarda ve üniversitelerde veri çalışan, araştırma yapan kişi ve ekipler tarafından üretilir. Amaç da bunları kullanarak yayın yapmak, teknoloji üretmektir. Bu faaliyetlerin zaman ve para olarak bir maliyeti vardır. Araştırma grupları ürettikleri veriler üzerinde çalışıp, onları kullanarak tamamen bilinir hale getirmedikçe haklı olarak hiç kimseyle paylaşmazlar. Bu da en az 2-3 yıllık bir periyodu gerektirir. Yani bir veri en az 2-3 yıl sonra herkese açık veri hale gelebilir. Dolayısıyla, verileri merkezileştirme emir-komuta zinciri ile sağlanamaz. Ülkemizde gerçekten güvenilir veri üreten ve uluslararası kalite ve standartlarda araştırma yapan akademisyen topluluklarının koordinasyon ve işbirliğiyle olur. Bugün, hiçbir ciddi araştırmanın içerisinde olmayan ve dolayısıyla da veriye ihtiyacı olmadığı halde veri paylaşımı yok diye feryat edenleri ciddiye almak mümkün değildir. UDSEP-2023 planında bu konu ne yazık ki son derece rutin bir meseleymiş gibi geçiştirilmektedir.


  • Ulusal deprem ön hasar tahmini ve erken uyarı sisteminin tüm deprem kuşaklarında geliştirilmek istenmesi gerçekten özlenen bir hedeftir. Ancak İstanbul’da geliştirilmiş olan böyle bir sistemin onca emek ve paraya karşın etkin bir şekilde kullanılamadığı düşünülürse, bu işin AFAD tarafından Anadolu’da nasıl gerçekleştirileceği merak konusudur. Eylem planında bununla ilgili hiçbir ayrıntı yoktur. Hasar tahminini yapacak ve erken uyarıyı alacak kurum ve kuruluşlar, zihniyet, alt yapı ve eleman bakımından nitelikli ve hazır bir hale getirilmedikçe bu sistemler için harcanacak olan büyük miktarlardaki paralar heder olacaktır.


  • Sanıyorum, eylem planının en ses getirecek eylemi bu olacaktır. Anlaşıldığı kadarıyla siyasi otorite her depremde yapılan televizyon konuşmalarından rahatsızdır. Depremden sonra halkı ve medyayı kendi benimsediği ağızlardan bilgilendirmeyi planlamaktadır. Kuşkusuz, bu çok hassas bir konudur. Kaş yapayım derken göz çıkartmak da vardır. Halk, her zaman için siyasi otoritenin hoşuna gidecek şekilde bilgi veren kimselerden hoşlanmayabilir. Bu durumda da zaman içerisinde otoriteye karşı güven kalmaz. Bunu sağlamanın yolu gerçekten araştırmaların içerisinde olan bilim adamlarıyla bunu götürmektir. Ancak, siyasi otoritenin Deprem Danışma Kurulu’nu seçme şekli göz önüne alınırsa bu özeni göstereceği pek söylenemez.

***


Peki, şimdi gelelim sadede…


Naci Görür’ün bu söylediklerini acaba dikkate alırlar mı?

Hiç sanmıyorum!


Neden mi?

İşte nedeni:


Prof. Dr. Naci Görür’ü hemen hemen depremle ilgilenen herkes biraz tanımıştır. Görür, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden bir grup arkadaşıyla, Marmara’daki deprem araştırmalarının başlatan kişilerden biri. Ve bu araştırmanın da yıllarca koordinatörlüğünü üstlenmiş bir bilim adamı. Yabancı gemilerin gelmesini ve Marmara’da araştırma yapmasını sağlamış. Böylece Marmara Denizi’nin dünyada bilimsel anlamda en fazla tanınmış bir deniz olmasını sağlamış bir yer bilimci Görür.


Ama gel gör ki, böylesine ciddi bir çalışmanın içinde olmasına rağmen, ne kendisi ne de bu çalışmaların içinde olanlardan herhangi bir bilim adamı, Deprem Danışma Kurulu’na seçilebilmiş değil. Böylece de ülke için hayati derecede önem taşıyan deprem stratejisinin hazırlanmasında söz sahibi olmaları mümkün değil.


Bir süre önce de Devlet Planlama Teşkilatı yetkililerine anlattığı İstanbul depremi için çok büyük öneme sahip olan “Denizaltı Gözlem İstasyonu” projesine de henüz yanıt alabilmiş değil.


Tüm bunlardan sonra Görür’ü ciddiye alacaklarını sanmak biraz safdillik olmaz mı?


Yazarın Diğer Yazıları

O at pisliğinin kokusunu çok ararsınız sonra!

Büyükada’da atlı faytonların yerini akülü faytonların alması için bir seferberliktir gidiyor.

TÜBA kendini iyi tanıtamamış olabilir; ama mesele bu değil!

TÜBA’nın kuruluşunda söz sahibi olan bilim adamlarından Prof. Dr. Celal Şengör de, alınan kararı eleştirirken...

Çevre korumada yine sınıfta kaldık

Dünyanın en saygın üniversitelerinden Yale Üniversitesi, 2012 Dünya Çevre Performansı Endeksi\'ni (Environmental Performance Index EPI) yayınladı.