20 Ağustos 2023

Zamanın yaralarına kuvvetli bir merhem…

O kendi merhemini; kalbinin hasarlarının sesini dinleyerek yazdığı sözler üzerine bir ud taksiminin onarıcı melodisinden, klavyeden, bağlamadan, yaylılardan yaptığı kurguyla, kendisi üretiyor. İlaç gibi şarkılar dinliyoruz Melike Şahin’in sesinden

İçinde yaşadığımız zamanın ruhunun değiştiğini, hayatlarımızda yeni bir devrin başladığını şarkılardan anlayabiliyoruz. Yeni albümler, yeni sesler ve yorumlar bize, ‘bak zaman değişti’ diyorlar. Yazdıkları sözlerle, besteleriyle, yaptıkları şarkılar ve yorumlarıyla müzikte yeni bir koşu alanı açan o isimlerden biri de Melike Şahin. İlk albümünden bu yana geçen iki yılda giderek daha sık duyar olduğumuz sesi, aslında bir başlangıcın da habercisi gibi…

Arabesk örgülerden synth vurgulara, bağlamadan klavyeye geçilen dokusu zengin şarkılarıyla, 70-80’lerle 2000’lerin seslerinin, duygularının birbirine katıştırıldığı ‘hem tanıdık hem yepyeni’ bir sound Melike Şahin şarkıları. Ortaya çıkan sonuç, kendisini oluşturan karışımın bileşenlerinden bağımsız duran, onlardan çok farklı, sağlam, okkalı bir terkip. Müziğimizde bir geçişin ayak sesleri gibi. Arabesk motifli bu hafif doğu popu, bu yanıyla aslında tam da Türkiyeli. Acıtıcı ama sarabilen de, açmazlarıyla çözümleriyle, kabuklarımıza çekilmek ile sınırlarımızı aşma çabamızın arasındaki hayatlarımıza sunduğu müzikal önermeleriyle yepyeni. Bir yanıyla belki de son 50 yıllık müzikal geçmişimizin bugünün algılarıyla yapılmış bir kolajı ve iyi değil çok iyi.

İyi geliyor insana Melike Şahin şarkıları, sesi ve yorumu. Artık genlerimize işlemiş, ezbere bildiğimiz tınıları şimdiki zamanın içine çekip yoğurarak bir başka biçim veriyor ve hoşumuza gidiyor yaptıkları. Ezberleri, ezberlerimizle bozmaya çalışırken de arkada hep kırık bir kalp, yorgun bir ruh, ama umudunu hiç yitirmemeye çalışan kadınlar, erkekler, bizler varız. Şarkıları hepimiz için bir merhem arayışı…

O kendi merhemini; kalbinin hasarlarının sesini dinleyerek yazdığı sözler üzerine bir ud taksiminin onarıcı melodisinden, klavyeden, bağlamadan, yaylılardan yaptığı kurguyla, kendisi üretiyor. İlaç gibi şarkılar dinliyoruz onun sesinden. Yalnız, yaralanmış, örselenmiş bir kalbin atışlarının hissedildiği müziği, sözleri ve besteleri, gideceği yeri hemen buluyor içimizde. Sanki önce kendi yaralarını iyileştirmek için şarkı yazıyor ve işe yaradığına inandığında da aynı hislerle yorumlayarak dinleyiciye sunuyor. Onun şarkılarında klavyenin tuşları, ruhun karanlık, izbe köşelerine basıyor, oralarda epeyce dolaşıyor. Tanımlayamadığımız kör noktalarımız bunlar. İsimsiz kederleri, can sıkıntıları, varoluşun boşlukları. Sonra bu isimsiz boşluklar, kulaklarımızın daha aşina olduğu Doğulu motiflerin yardımıyla biraz daha yüzeye yaklaşıyor, bir tanım, anlam kazanıyor. Sözler; bu muğlak kederlerin, isyanların, ‘dik duruşların’, siyah, gri duyguların metinsel ifadesi ve kesinlikle yürekte deneyimlenmiş, kalbin çeperlerine vurulmuş da yazılmış. Vokal ise bu derinden hissedilmiş, kavranmış, özümsenmiş gerçeklerin bize sade ve sıcak bir dille anlatılışı. Orgla yumuşacık bir Nihavent tadında başlayıp kemanla keskinleşen melodilerin içinde kendimizi bulma arzumuzun şarkıları.

Melike Şahin, şarkılarının pek çoğunun sözlerini kendisi yazıyor ve besteler de yine çoğunlukla ona ait. Bi’ Fırlatsam, Tutuşmuş Beraber, Pusulam Rüzgâr, Bedelini Ödedim, Kara Orman, Nasır, Olur Mu? ve Diva Yorgun benim favorilerim. Kendi adıma, şarkılarını pamuklara sarıp sarmalayarak, okşayarak okuyuşunu seviyorum en çok. Şarkılarını, kırılgan bir nesneyi elinde itinayla tutar gibi okuyor O, düşürmekten, incitmekten korkarak. Dinlediğimiz yalnızca bir şarkı değil de kırık kalpleri onarma niyetinin sezildiği bir tıbbi müdahale sanki. Dinleyene iyi gelen, sakin, telaşsız hatta biraz da ürkek, çekingen duran o naif sesinin, ilk albümüne verdiği isim gibi bir merhem etkisi var. Melike Şahin şarkıları, değişen yaşamlarımızın yeni müziğinin işaret fişekleri, müziğimizde yeni bir başlangıcın duyurusu. Ve çok iyi geliyor; onun sesini zamanın açtığı yaraların üzerine bir merhem gibi sürmek…

------------------------------

Bodrum akşamları eşliğinde Uluslararası Gümüşlük Müzik Festivali

Festivallerin, konserlerin iptal edilir olduğu ülkemizde Uluslararası Gümüşlük Müzik Festivali, tüm hızıyla devam ediyor. 2004 yılında Piyanist Eren Levendoğlu ve Piyanist Gülsin Onay’ın önderliğinde başlayan Festival, Bodrum akşamlarının eşlik ettiği konserlerle Türkiye ve dünyanın çeşitli ülkelerinden müzisyenleri bu yıl 20.kez konuk ediyor. Ayrıca Festival bünyesinde gerçekleştirilen Gümüşlük Festival Akademisi de yeni mezunlar vermeye devam ederek geleceğin başarılı sanatçılarını yetiştiriyor. 28 Ağustos’a dek sürecek olan festival hakkında ayrıntılı bilgi ve program sitesinde.

Ömer Sercan kimdir?

Ömer Sercan 1974'te Bursa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir ve Bursa'da tamamlayarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu.

Öğrencilik yıllarında İstanbul Üniversitesi Fotoğrafçılık Kulübü'nde başlayan uğraşını zamanla bir mesleğe dönüştürerek ulusal gazete, dergi ve TV kanallarında muhabir/editör olarak çalıştı.

Türkiye'nin önemli medya kuruluşlarında muhabirlik/editörlük, farklı içerikteki TV yayın ve yapımların program danışmanlığı, metin yazarlığı ve yayın editörlüğünü üstlendi. Çok sayıda tanıtım/ belgesel/reklam filmlerinin senaryo/metinlerini yazdı.

Türkiye'yi şarkılardan dinlemeye ve yazmaya devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

"Niyazi Köfteler", birleşsin köfteciler…

Karaca, "Niyazi Köfteler"i yazdığından bu yana 32 sene geçti. Hükümet ne kelime, rejim bile değişti. Ama köfte, Türkiye kültürü, müziği ve siyasi hayatındaki belirleyici rolünü hâlâ sürdürüyor

Yolumuza çıkardı bir zamanlar şarkılar…

Benim için iyi şarkıların en büyük ölçütlerinden biri, otomobillerin açık camlarından etrafa saçılıp saçılmıyor oluşları. Hele araç uzaklaştıkça şarkının o giderek düşen volümüyle elinden kaçmakta olanı yakalama, tutmaya çalışma hissi. Mert Demir'in "Ateşe Düştüm"üyle de sokakta karşılaştım

İnsanı işinden gücünden alıkoyan bir "cover"

Bir pencere aniden açılır da içeriye birden soğuk hava dolar ya, öylesine keskin, çarpıcı, ürpertici bir etki. Nereden geldiğini, nasıl olduğunu anlamaya çalıştığınız bir dış müdahale. İlk duyulduğunda dinleyicide "nedir bu" sersemliği yaşatan, çok güçlü bir çarpılma hâli. Bir yeniden yorum, ancak bu kadar kişilikli, iddialı ve sarsıcı olabilir…