28 Mart 2021

Zahide kurbanım hep bende kusur…
 | Zahidem - Neşet Ertaş

'Kurbanım oy' türküsüne ağlayıp, her sene yüzlercesini kurban ettiğimiz kadın… Türkünün içinde de söylüyordu oysa ama anlamadık; bir gün olsun aramadık hatayı kendimizde, diyemedik hiç; 'Zahide kurbanım, hep bende kusur'…

Anadolu kasabaları birbirine benzer hep… Ortasından geçen asfaltın düzenli olarak ayırmış değil de gelişigüzel bölüp sağa sola fırlatmış gibi durduğu evler arasından biraz daha ilerlediğinizde, kasabanın en büyük yapısı olan hükümet konağı görülür. Evler, konağın etrafında hürmet ve saygıyla eğilip korku içinde el pençe divan bekleşen kullar gibidir. Rüzgâr, ilçenin sokaklarından aldığı tozu havada küfürler savurur gibi dolaştırır, getirip bırakır asfalta. Korkunç bir sessizliğe gömülüdür hayat. Sadece hoyrat bir rüzgâr eser, onun sesi duyulur.

Kırşehir'in Çiçekdağı da Anadolu bozkırının ortasında sessizce bekleşirken, yürekleri yakan bir ağıt bozdu bir gün sessizliği: "Zahide kurbanım of n'olacak halim". Yöre halkı arasında bir söylence, bir şiir olarak eskiden beri bilinir olsa da ilk kez 1970 yılında yaptığı plakla bir Neşet Ertaş bestesi olarak yükseldi bozkırın ortasından. Bugün bu topraklarda sevip de kavuşamayanların ortak ağıdı olan bu ağır bozlağın hikâyesi, zihinlerde kökleşmiş yanılgıların tokat olup çarptığı, artık yeter dediğimiz şiddetin nedenlerinden birinin, ölümsüz bir bestenin notaları içinde dolanmış kalmış halidir bir bakıma. Önemsenmediğinde ölür her kadın. Kendi adına kararlar alındığında ölür.

Yöre eşrafından varlıklı bir ailenin kızı olan Zahide'yi, ana babasını kaybedince akrabalarının büyüttüğü ve kapılarında hizmetli olan Arap Mustafa gibi garibin birine uygun görmez babası. Askere gidişini de fırsat bilip bir başkasına nikâhlar Zahide'yi.

Plağın çıkışından 42 sene sonra, aramızdan ayrıldığı 2012 yılının başlarında verdiği son konserlerinden birinde Neşet Ertaş, sahnede kendi ağzından anlatmıştı Zahidem'in hikâyesini. Türküsüne başlamış çalıp söylüyorken de bir ara aniden durup, Zahide'nin babası için, "Tanrı biliyor nasıl edeceğini onu" dedi. Kasabanın o mahzun evlerindendi Neşet Ertaş, Cumhurbaşkanı Demirel'in Devlet Sanatçılığı unvanı teklifini, 'Ben halkın sanatçısı kalırsam, benim için en büyük mutluluk bu' diyerek reddetti.

Plağın çıktığı yıldan üç sene sonra, 'Vurun Kahpeye' de üçüncü uyarlamasıyla geliyordu sinemalara. Halit Refiğ'in rejisörlüğündeki filmde, Kurtuluş Savaşı yıllarının idealist muallimlerinden Aliye öğretmenin bir Anadolu kasabasındaki mücadelesinin bedelini canıyla ödeyişine ağladık. Sinema salonlarında, konserlerde gözyaşlarına boğula boğula izledik, dinledik yıllarca bu hikâyeleri. Ağlamakla yetindik, ağlamayı sevdik, iyi geldi ağlamak bize, rahatlattık ruhumuzu. Ağladık ve görevimizi yaptık, bitti. Şiddeti sadece boğaza dayanan bıçak sandık. Kadına 'eksik etek' demekti oysa şiddet, 'Kaşık düşmanı' demekti, yıllardır 'ata'sözlerimizle, deyimlerimizle işledik kadın cinayetlerini.

On yılda çıkılan sözleşmeler bir yana, bin yıllık sözlerimizle biz biledik ucunu bıçağın…

Küçümsendiğinde, önemsenmediğinde öldürülür kadın. Fikri sorulmadığında, yok sayıldığında, kendi adına kararlar alındığında, kötülüğün şeytani nesnesi yapıldığında öldürülür. Suçluyu kadın cinayetleri iddianamelerinde değil, çok daha öncesinde aramak gerektiğini fark edemedik.

Müslüm Gürses de söyledi Zahidem'i içimize yeni düğümler, boğumlar atan yorumuyla, tane tane Türkçesiyle Zeki Müren de okudu. Bedia Akartürk'ün sesinden de dinledik ekranlarda. Ama bozlağın yürek paralayan feryadı biter bitmez hiç es vermeden girilen 'Dane Dane Benleri Var Yüzünde'yi duyunca her şeyi unutup kaldırdık kolları. Gözyaşlarına uzaktan mendil sallarken, coşkuda bir anda kenetleniverdik.

'Kurbanım oy' türküsüne ağlayıp, her sene yüzlercesini kurban ettiğimiz kadın…

Türkünün içinde de söylüyordu oysa ama anlamadık; bir gün olsun aramadık hatayı kendimizde, diyemedik hiç; 'Zahide kurbanım, hep bende kusur'…

Yazarın Diğer Yazıları

Az kuru pilav yanında “Nenni de Feridem”

“Gidiyorum işte gör, Hayalde gör düşte gör, Gıymatımı bilmedin, Bir kötüye düş de gör, Nenni de Feridem nenni” Mesela Ürgüp yöresine ait bu muhteşem türkü, tam esnaf lokantalarında dinlenesidir. Ağır aksak ritmiyle, içindeki kaşık şıkırdatmalarıyla, mekândaki çatal kaşık seslerinin içine bir güzel karışır, dinlenmez de sanki adeta yenilir yutulur. Hatta ‘dadından yinmez’

İyi miyiz değil miyiz?

Bugün Türkiye pop müziğinin güncel örnekleri üzerinden bir dinleme yapınca, Demirel’e atfedilen bir vecize aklıma geldi. Efendim kendisine sormuşlar, “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz, iyi derim. İki kelimeyle anlatın derseniz, iyi değildir derim” demiş

"Aman Avni, bunlar ne güzel şeyler"

Onun "Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılar"ıyla gönlümüzü eğlendirebilme, hayatta kendimizi eyleme, oyalayabilme becerisini kazandık; "Bu Akşam Bütün Meyhânelerini Dolaştım İstanbul'un" ve "Kader Kime Şikâyet Edeyim Seni" ile öğrendik yaşamayı. Ruhumuzun boşluklarını onun nağmeleriyle bir güzel sıvadık, kapattık

"
"