03 Ekim 2021

Yurttan Sesler Korosu ve ‘bozuk düzen’…

Kamera yavaş yavaş akan pan hareketiyle önce sahnedeki söz ve saz heyetini tarar, icracı ve yorumcuların bütününü ekrana getirerek seyirciye sakince tanıtırdı.

Önde oturan saz heyetinin arkasında ayakta duran sanatçılar, erkekler ve kadınlar olarak ayrı köşelerde sıralanır, sahnenin sağ ve solunda kümelenip haremlik-selamlık bir görüntü vererek türküleri okurlardı. Sonraları cinsiyet temelli bu kümelenmeden vazgeçilip karma koro düzenine geçildi. İlk başlarda her bir sanatçının kendi seçtiği giysilerle yer aldığı koro, daha sonra tek tip program kıyafetleriyle daha kurumsal bir görünüme kavuştu. Yurttan Sesler Korosu, televizyon ekranlarına taşınan programlarıyla sadece duyulur değil görünür oldukları 1970’lerin sonlarına doğru bile neredeyse 40 seneyi geride bırakmıştı. 1940’ların ilk yıllarında başlayan kuruluş çalışmalarının ardından 1947 yılında TRT Ankara Radyosu Müdürlüğü yapan Vedat Nedim Tör’ün verdiği isimle bugün artık Cumhuriyet markalarından biri olmuş durumda ‘Yurttan Sesler Korosu’. Ankara Radyosu sanatçılarıyla Türkiye’nin ilk profesyonel halk müziği topluluğu olan Koro, Muzaffer Sarısözen yönetiminde çıktığı yolculukta, halk müziğinin yaşatılıp geliştirildiği, yeni sanatçıların yetiştirildiği bir okulken ulus olma bilincinin türkülerle aşılanmaya çalışıldığı bir resmi girişimdi de.

Gelecek yıl yetmiş beş yaşına basacak olan Yurttan Sesler Korosu'nu, 1980’lerin TRT yayınlarındaki siyah beyaz program kayıtlarından çok izledik. Zaman zaman, başlarında Kenan Evren’in olduğu bir bölük askerin karşısındalarmış gibi söyledikleri türkülerle, ama çoğu zaman da mütebessim yüzleriyle yurdun her köşesinden ezgilere ses verdiler. En keyifli izlencelerinden biri de sevilen türkülerden derledikleri potpuriler olurdu. Program içinde çok sevimli koreografileri de vardı: Türkülerin nakaratlarını bazen kadınlar bazen de erkekler okur, uygun forma sahip eserlerde de bazen koro susar, dizeleri tek tek farklı sanatçılar söyler, o sırada dizeyi söyleyen sanatçı, çekimde olan kameraya dönen yüzüyle ekrana gelirdi. Eserin nakarat kısımlarında koro yeniden girerek ulusumuza seyirlik aksiyonlar yapar, kendilerini hem dinletir hem izletir, mutluluk verirlerdi.

Yurttan Sesler Korosu, müzikal hedeflerinin yanında bu toprakları hep birlikte barınabilecek bir yurt yapma çabasının türkülere söylettirilen çağrısıydı da. Bu misyon başarıldı mı peki? Yurt… Aralarında bir ideal birliği bulunacak şekilde bir araya gelmiş insanların barınağı olan kara parçası. Güvenle barındığın, yaşamını huzurla sürdürdüğün bir ülkeyi tarif eden yurttan bugün gelen seslerse daha çok feryat, ağıt, uzun hava formunda göğe yükseliyor. Memleketten bugün yükselen seslere bakarsak yukarıdaki soruya olumlu bir yanıt vermek zor.

Yurdunda barınamayanların ahı, barınacak yurt bulamayıp geceyi sokakta geçiren öğrencilerin sesleri, geleceğini yurdundan dışarıda arayanların, ağızdan çıkan birkaç kelimeyle terörist, öteki olanların figanı, adaletsizliklere karşı sesini duyurmaya çalışanların haykırışları, dolmayan pazar filesinde kalan boşlukların sesi, market raflarına bakanların iç sesi, kararların çoktan verildiği duruşma salonlarına çağıran mübaşir sesi, geçim yükünün altında tuş olmuş halkın katkısının istendiği IBAN numaralarının yazılırken çıkardığı tuş sesi, mal sahibinin astronomik kira artışı talebini bildiren mesajın titreşim sesi, kuruma özel davetli ihalenin sonucunu açıklayan ihale komisyonu başkanının sesi, yeni otoyol ve köprülerden geçmeyip karayollarında seyreden araçların dingil sesi, dünyayı gezip burada bıçaklanan bisikletçinin tekerleklerinin sesi, "ölmek istemiyorum" diyen kadınların titreyen sesi, bakanlık faaliyetlerinin suç örgütü reislerince ifşa edildiği ‘tweet'lerden etrafa yayılan cikcik sesleri, döviz dolu ayakkabı kutularının kapanırken çıkardığı tok ses, Yüce Divan aklamasında sandığa düşen zarfın orada hâlâ bekleyen sesi… İnsanı yaşatacak kurumlarının insanların üzerine çöktüğü, enkaza dönmüş bir ülkede alttan gelen iniltilerin sesleri… Yurttan gelen bir başka ürkütücü ses olarak aklıma geldi onu da paylaşayım: Müzik eserlerinde zaman zaman başvurulan arıza sesler misali patlayan, dönemin Başbakanının, "Cumhurbaşkanı adayımız kardeşim Gül’dür" dediğinde Meclis sıralarından ‘hroarrr’ şeklinde yükselen dokuz oktavlık sesi de yurttan sesler içinde hınç dolu bir avaz olarak hatırlayacağız Türkiye tarihinde.  

Yurttan Sesler, koronun hâkim sazı olan bağlamanın akort düzenleri arasında yer alan ‘Bozuk Düzen’i de eser icralarında sıkça tercih ederek, ‘Bozuk Düzen’in halk müziğinde çok kullanılan bir form olarak yerleşmesine katkıda bulunmuştu. "Kara Düzen" diye de adlandırılan 'Bozuk Düzen’i müzikal bir form olarak anlasak keşke hep. Kendi saflarında olanı besleyip aklarken memleketin sesini soluğunu kesen bu kara düzen değişse. Çünkü bozuk düzen yalnız bağlamada güzel.

Yazarın Diğer Yazıları

Az kuru pilav yanında “Nenni de Feridem”

“Gidiyorum işte gör, Hayalde gör düşte gör, Gıymatımı bilmedin, Bir kötüye düş de gör, Nenni de Feridem nenni” Mesela Ürgüp yöresine ait bu muhteşem türkü, tam esnaf lokantalarında dinlenesidir. Ağır aksak ritmiyle, içindeki kaşık şıkırdatmalarıyla, mekândaki çatal kaşık seslerinin içine bir güzel karışır, dinlenmez de sanki adeta yenilir yutulur. Hatta ‘dadından yinmez’

İyi miyiz değil miyiz?

Bugün Türkiye pop müziğinin güncel örnekleri üzerinden bir dinleme yapınca, Demirel’e atfedilen bir vecize aklıma geldi. Efendim kendisine sormuşlar, “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz, iyi derim. İki kelimeyle anlatın derseniz, iyi değildir derim” demiş

"Aman Avni, bunlar ne güzel şeyler"

Onun "Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılar"ıyla gönlümüzü eğlendirebilme, hayatta kendimizi eyleme, oyalayabilme becerisini kazandık; "Bu Akşam Bütün Meyhânelerini Dolaştım İstanbul'un" ve "Kader Kime Şikâyet Edeyim Seni" ile öğrendik yaşamayı. Ruhumuzun boşluklarını onun nağmeleriyle bir güzel sıvadık, kapattık

"
"