08 Ağustos 2021

Yine yükseliyor ağıtlar...

Ağıtlar ülkesiyiz biz. Bu kez hasat sıcağını gölgede bırakan devasa alevlerin arasından yükseliyor ağıtlar. Ateşten bir tırpan, acımasızca biçiyor dağların yeşil ekinini. Alevlerin o güzelim ağaçlara, ormana pervasızca saldırışını günlerdir engelleyemiyor olmak üzüntümüzün yanına öfkeyi de koyuyor

Her hasat mevsimi alevden bir rüzgâr dolanır durur Anadolu toprağını. Ne yana dönseniz karşınıza çıkan kavurucu bir sıcak, arsız arsız eser. Hasat sıcakları, bu yıl da yeleleri ateşten kızıl atlar gibi koşuyor tarlalarda. Ekinlerin bir karış üzerinden alev yalımı gibi süzülüyor, dörtnala uçuşuyorlar.

Memlekette buğday hasadı çoğu yerde bitti. Bir yılın alın teri, biçildi, toplandı, satıldı, silolandı. Ağustos sıcağının at koşturduğu tarlalarda kalan son buğdaylar da alınıyor. Dolan tanelerin ağırlığıyla boyunlarını büken, başını eğen buğdaylar, bir tırpan darbesiyle ayrılıyorlar topraktan.

Harman zamanı tüm buğdaylar Baladız Ağıdı söyler sanki. Köylülerin kaderinin de yetiştirip büyüttükleri buğdaydan farklı olmadığı, gerçek bir hikâyeye dayanır Baladız Ağıdı. Bundan 75 yıl önce yaşanan olayda, Isparta'nın Baladız beldesinde Abdullah Ağa, köylüler üzerinde kurduğu baskıyla halkı canından bezdirmiştir. Bölgedeki arazileri elinde tutan Abdullah Ağa, imzalattığı senetlerle köylüye göz açtırmaz. Canlarına tak eden köylüler, senetlerin iptali çağrılarına yanıt bulamayınca soluğu mahkemede alırlar. Ama mahkemeden de taleplerine bir karşılık gelmez. Köylü son çare deyip yeniden Ağa'nın kapısına dayanır. Fakat bu kez silahını çekerek karşılık verir Abdullah Ağa. Silahsız köylülerse Ağa'nın etrafını çevirerek, sıkılan kurşunlara taşlarla cevap verirler. Çatışma büyür, jandarma gelip köylüyü tutuklar. 1946 yılının yazında, tam da harman zamanı yaşanır bu olay. Kavurucu, yakıcı hasat sıcağında hakkını arayan köylülerin canı yanar, o yıl hasada kan damlar… 

Türkiye'nin büyük halk sanatçısı Ruhi Su'nun yazdığı sözlere, Alaaddin Us'un yaptığı besteyle ölümsüzleşir Baladız Ağıdı. Daha çok Edip Akbayram'ın yorumuyla bildiğimiz Baladız Ağıdı'na, Grup Yorum'un "Dünden Yarına Ustalarımız/Ruhi Su" albümündeki düzenlemesi, senfonik bir ses kazandırmıştır. Bir halk türküsü formundaki bu eseri hak ettiği daha destansı bir müzikal kimliğe büründürerek, anıtlaştırmayı başarmıştır. Hilmi Yarayıcı'nın da dağlara, ovalara çarpa çarpa gelen yankısı güçlü sesiyle daha da efsaneleşmiştir Baladız Ağıdı.

Ağıtlar ülkesiyiz biz. Bu kez hasat sıcağını gölgede bırakan devasa alevlerin arasından yükseliyor ağıtlar. Ateşten bir tırpan, acımasızca biçiyor dağların yeşil ekinini. Alevlerin o güzelim ağaçlara, ormana pervasızca saldırışını günlerdir engelleyemiyor olmak üzüntümüzün yanına öfkeyi de koyuyor. İçimiz yanıyor. Tarlada, fabrikada, köyde, şehirde, sokakta, evde canımızın mütemadiyen yandığı ülkemiz. Yangınları bir türlü sönmek bilmeyen memleket. Bir ağıtların, türkülerin kaldı yanmadık…

Yazarın Diğer Yazıları

Az kuru pilav yanında “Nenni de Feridem”

“Gidiyorum işte gör, Hayalde gör düşte gör, Gıymatımı bilmedin, Bir kötüye düş de gör, Nenni de Feridem nenni” Mesela Ürgüp yöresine ait bu muhteşem türkü, tam esnaf lokantalarında dinlenesidir. Ağır aksak ritmiyle, içindeki kaşık şıkırdatmalarıyla, mekândaki çatal kaşık seslerinin içine bir güzel karışır, dinlenmez de sanki adeta yenilir yutulur. Hatta ‘dadından yinmez’

İyi miyiz değil miyiz?

Bugün Türkiye pop müziğinin güncel örnekleri üzerinden bir dinleme yapınca, Demirel’e atfedilen bir vecize aklıma geldi. Efendim kendisine sormuşlar, “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz, iyi derim. İki kelimeyle anlatın derseniz, iyi değildir derim” demiş

"Aman Avni, bunlar ne güzel şeyler"

Onun "Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılar"ıyla gönlümüzü eğlendirebilme, hayatta kendimizi eyleme, oyalayabilme becerisini kazandık; "Bu Akşam Bütün Meyhânelerini Dolaştım İstanbul'un" ve "Kader Kime Şikâyet Edeyim Seni" ile öğrendik yaşamayı. Ruhumuzun boşluklarını onun nağmeleriyle bir güzel sıvadık, kapattık

"
"