27 Mart 2022

Müziğin emekçileri ve Ankara'daki abiler!

Binlerce müzik emekçisi gibi biz milyonlarca müziksever de bugünkü şartlarda önleyici sağlık tedbiri görünümünü aşarak artık yaşam tarzına müdahaleye dönüşen bu anlamsız yasağın bir an önce kaldırılmasını bekliyoruz

Nâzım'ın "Memleketimden İnsan Manzaraları"nda, Haydarpaşa garının merdivenlerinde oturup geçen ömrünü düşünen 'Pulanyacı Galip Usta', bir çocukluğunun kâğıt helvalarını hatırlar bir de hayatının her döneminde yaşadığı işsiz kalma korkusunu… İşsiz kalma korkusunun insan zihnini kuşatan en sarsıcı endişelerden biri olduğunu, Nâzım Hikmet'in yalın ve güçlü dizeleriyle neredeyse bir fotoğraf çeker gibi ayan beyan resmedişinde görürüz.

Emeğiyle geçinen her insanın hayattaki en büyük korkularından birini, 1941 baharında gar merdivenlerinde ellerini başının arasına almış uzaklara dalan 'Galip Usta' ile anlamışken ondan 80 yıl sonra yaşanan bu salgın günleri de pek çoğumuz için korktuğumuzun başımıza geldiği bir zaman oldu. Binlerce emekçinin işsiz kaldığı, geçinemediği, tencerenin kaynamadığı, soğuk, neşesi alınmış evler oldu pandemi. Yüzlerce iş kolunda çarklar salgın nedeniyle ağır ağır da olsa dönerken müzik sektöründe işler bıçak gibi kesildi. Şarkılar sustu, mekânlar kapandı, ekmeğini sazından, sanatından çıkaran binlerce insan geçim sıkıntısıyla baş başa kaldı. Yaşanan çaresizlik uzayan salgın kısıtlamalarıyla birlikte öyle bir karamsarlığa dönüştü ki bu zor dönemde 100'ü aşkın müzisyenin yaşamına son verdiği haberlerini acıyla okuduk, içimiz yandı.

Her emek değerlidir elbette ama yüzlerce müzisyen de bu güç şartlar karşısında çaresizlik içinde kuryelik, taşımacılık, tarım ve inşaat işçiliği gibi işlere sürüklendi. Fakat bugün hemen her sektör normale dönmüşken kısıtlamaların hala sürdüğü bir tek alan kaldı, o da müzik… Konserlerin, dinletilerin, açık kapalı salon programlarının yeniden başladığı bir ortamda kasabaların, şehirlerin çeşitli eğlence mekânlarında çalışan, sanatıyla geçinmekten başka bir seçeneği olmayan müzik emekçileri için gece 12 yasağı hâlâ devam ediyor.

SARS cOV ailesinin yeni üyesi Koronavirüs'ün yeni bir varyantı mı var da, kapalı spor salonlarındaki hınca hınç mitinglere katılmayıp gece 12'den sonra kafe kafe, bar bar geziyor? Bu yeni tip virüsün gece 12'den sonra eğlence mekânlarından duyulan müzikle yayıldığına inanıldığı yeni Türkiye'de müzik yasağı bugün hâlâ sürüyor. Maskelerin çıkarıldığı, HES kodlarının lağvedildiği, normalleşmeye geçişin başladığı bir zamanda gece 12'den sonra müzik yapılmayacak demek; bir çocuğun doldurulamayan beslenme çantası, yemek kokularının odalara yayılmadığı soğuk bir mutfak, akşam yudumlanamayan bir bardak çay, yorgun yıpranmış bir anne, artık dayanacak gücü kalmamış bir baba demek…

Müzik emekçilerinin pandemiden kaynaklanan çalışma sorunlarıyla, pek çok kurum, dayanışma platformları, meslek birlikleri, bağımsız girişimler, dernekler ve sanatçılar ilgilendi. Bu konuda özel bir efor sarf eden bir isim ise, Türk müziğine neredeyse yarım asırdır emek veren Burhan Şeşen. "Ankara'dan Abim Geldi"yi asla unutmayacak bir dinleyici olarak MÜYORBİR (Müzik Yorumcuları Meslek Birliği) Başkanlığını yürüten Burhan Şeşen'i, "Ankara'dan bi abi! bu çığlığı duysa da artık bıçağın kemiğe dayandığı bu soruna bir el atılsa" diye düşünerek aradım. Müzik yasağı konusunda Kültür Bakanlığı ile görüşen, Meclis kürsüsüne çıkıp konuşan, müzik emekçilerinin dertleriyle dertlenen Burhan Şeşen'in talebi çok net:

"Müzik sektörü pandemi kısıtlamalarının etkisiyle çok zor günler yaşadı. Geçinemeyen, yaşadığı ağır bunalımla hayattan umudunu kesip maalesef canına kıyan müzik emekçileri oldu. Pandemi döneminin başından bu yana maalesef müzisyenlerle gereken empati kurulamadı. Müzisyenler enstrümanlarını satmak, başka gündelik işlerde çalışmak zorunda kaldılar. Şimdi bu zor günler geride kalıyor derken hâlâ yürürlükte olan gece 12'den sonra müzik yasağı artık amacını aşan bir noktaya geldi. Artık bıçağın kemiğe dayandığı noktadayız. Bugün geldiğimiz noktada müzik yasağının devam etmesinin bir mantığı kalmadı. Gece 12'den sonra müzik yapmayın demeyi anlamak mümkün değil. Ayrıca müzik sektörü sadece müzisyenler için değil ulaşımdan restoran hizmetlerine, gıdadan nakliyeye binlerce çalışanın geçim kaynağı. Bu yasak milyonlarca insanın yaşamını doğrudan etkiliyor. 4,5 milyon kişi buradan ekmek yiyor. Biz MÜYORBİR olarak Kültür Bakanlığı ile doğrudan iletişim halindeyiz ama onlar da tek başına karar veremediklerini belirtiyor. İlgili diğer Bakanlıkların da bu yasağın kalkması yönünde adım atmaları gerekiyor. Fakat ne Sağlık Bakanlığı ne de İçişleri Bakanlığı'ndan bu konuda bir adım atılmadı. Biz bir an önce bu anlamsız yasağın kalkmasını bekliyoruz. Artık daha fazla sessiz kalmayacağız."

Binlerce müzik emekçisi gibi biz milyonlarca müziksever de bugünkü şartlarda önleyici sağlık tedbiri görünümünü aşarak artık yaşam tarzına müdahaleye dönüşen bu anlamsız yasağın bir an önce kaldırılmasını bekliyoruz. Sazlar satılmasın, şarkılar susmasın, müzik emekçileri işlerine dönsün. Haydarpaşa garının merdivenlerindeki, o, "tuhaf şeyler düşünmekle meşhur" adamın, 'işsiz kalırsam' diye düşünmediği bir dünya için, yaşasın müzik emekçileri, yaşasın şarkılar…

Yazarın Diğer Yazıları

Az kuru pilav yanında “Nenni de Feridem”

“Gidiyorum işte gör, Hayalde gör düşte gör, Gıymatımı bilmedin, Bir kötüye düş de gör, Nenni de Feridem nenni” Mesela Ürgüp yöresine ait bu muhteşem türkü, tam esnaf lokantalarında dinlenesidir. Ağır aksak ritmiyle, içindeki kaşık şıkırdatmalarıyla, mekândaki çatal kaşık seslerinin içine bir güzel karışır, dinlenmez de sanki adeta yenilir yutulur. Hatta ‘dadından yinmez’

İyi miyiz değil miyiz?

Bugün Türkiye pop müziğinin güncel örnekleri üzerinden bir dinleme yapınca, Demirel’e atfedilen bir vecize aklıma geldi. Efendim kendisine sormuşlar, “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz, iyi derim. İki kelimeyle anlatın derseniz, iyi değildir derim” demiş

"Aman Avni, bunlar ne güzel şeyler"

Onun "Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılar"ıyla gönlümüzü eğlendirebilme, hayatta kendimizi eyleme, oyalayabilme becerisini kazandık; "Bu Akşam Bütün Meyhânelerini Dolaştım İstanbul'un" ve "Kader Kime Şikâyet Edeyim Seni" ile öğrendik yaşamayı. Ruhumuzun boşluklarını onun nağmeleriyle bir güzel sıvadık, kapattık

"
"