09 Temmuz 2023

"Mavi Liman"a Can Gox'la çıkmak…

Caz, blues iniş çıkışlarla Anadolu toprağını ince ince elekten geçiren güçlü ve hisli tarzı, rafine bir sonuç veriyor. Kendi besteleri kadar, Can Gox'un poptan türkülere Türkiye müziklerinin birbirinden farklı türlerine olan ilgisi, bildiğimiz şarkıların, bir yerden hatırlanan eski bir tanıdık duygusuyla dinlenmesine hoş bir imkân sunuyor

Çömlek ustaları, pedallı çarklarını döndüre döndüre bir tutam kilden bir sanat eseri üretirler. Koyu bir çamur kıvamındaki toprak, maharetli ellerin arasında döner dururken gözünüzün önünde bir biçim, anlam kazanır, bir ruha bürünür.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Dairesi Başkanlığı'nın geçtiğimiz ay düzenlediği Nazım Hikmet anma programında Can Gox'ı canlı dinleyince çömlekçiler aklıma geldi. Onun, çömlek ustalarının toprağa şekil verişi netliğinde izleyip tanık olduğum "Mavi Liman" yorumu; bu, toprak ve memleket hasreti şarkısını hünerli dokunuşlarla güzelce biçimlendirdi, yeni ve farklı bir esermişçesine sahneye koyup dinleyiciyi kendine çekmeyi başardı.

Nazım'ın dizeleri ve Cem Karaca'nın bestesi olarak, hem güftecisi hem de bestecisinin memleket hasretiyle aynı kaderi paylaştığı ve belki de gücünü de buradan alan "Mavi Liman"ın, Gox'un elinde sahnede bir sanat eseri olarak tekrar oluşturuluşunu gözleyebildik.

Kimyası, mayası, harcı zaten çok güçlü olan bir şarkıyı, yeniden biçim vererek bir başka anlatıma, şekle sokabilmek, bunu yaparken de o mayayı, tadını bozmamak ustalık ister. Can Gox, eseri daha girişinde, sıkı sıkıya kavradı, eline aldı, tuttu. Büyük, kocaman sesinin yardımıyla şarkıyı bir çömlek gibi avuçlarının arasına alıp örselemeden çevirerek, kâh dokunarak kâh çekilerek yeni bir form kazandırdı. "Mavi Liman"ı ellerinin içine alıp sahneye doğru çevirerek dinleyicilere somut bir biçimde gösterdi. Yeniden sundu. Şarkının içindeki sesleri, sözleri ve bütün bir notalar karmasını hançeresinde tutup bekletebiliyor ve sanki fırında yeterince bekleyerek pişmiş, olmuş çömlekler gibi çıkarıp sıra sıra diziyor.

O'ndan ateş değmemiş, yanmamış, pişmemiş, daha olmamış bir ses duymak mümkün değil. Bir yandan "Haydar Haydar"ı söylerken bir yandan da "Unutama Beni"yi yorumlamak, oradan "Drama Köprüsü"ne geçmek de gücünü bu ateşin harından alıyor.

Musikimizin icrası maharet isteyen en ‘kazık' eserlerinden birini, örneğin "Kederden mi neden bilmem, sararmış reng-i ruhsârın"ı okusa yarın, eminim ki dinletecek kendini. Caz, blues iniş çıkışlarla Anadolu toprağını ince ince elekten geçiren güçlü ve hisli tarzı, her seferinde rafine bir sonuç veriyor.

Kendi besteleri kadar, poptan türkülere Türkiye müziklerinin birbirinden farklı türlerdeki örneklerine olan ilgisi, bildiğimiz şarkıların, bir yerden hatırlanan eski bir tanıdık duygusuyla dinlenmesine hoş bir imkân sunuyor.

Ömer Hayyam'ın "Dal Goncayı Bir Sabah" rubaisi bestesinden Kaybedenler Kulübü filmi için yaptığı İngilizce sözlü "Wake"e, Doğu'dan Batı'ya aradaki binlerce kilometrenin kısaldığı, hızla geçildiği bir yolculuğa çıkmak, arada da "Ah Bir Ataş Ver"le mola vermek biz dinleyiciler için heyecan dolu bir serüven. Bu kadar uzun bir yolculukta 'Çok yorgunum' diyenlere de, demir atıp biraz dinlenmek için "Mavi Liman" her zaman orada duruyor.

* * *

Bu şarkı burada bitmez: Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay'a özgürlük…

Ömer Sercan kimdir?

Ömer Sercan 1974'te Bursa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir ve Bursa'da tamamlayarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu.

Öğrencilik yıllarında İstanbul Üniversitesi Fotoğrafçılık Kulübü'nde başlayan uğraşını zamanla bir mesleğe dönüştürerek ulusal gazete, dergi ve TV kanallarında muhabir/editör olarak çalıştı.

Türkiye'nin önemli medya kuruluşlarında muhabirlik/editörlük, farklı içerikteki TV yayın ve yapımların program danışmanlığı, metin yazarlığı ve yayın editörlüğünü üstlendi. Çok sayıda tanıtım/ belgesel/reklam filmlerinin senaryo/metinlerini yazdı.

Türkiye'yi şarkılardan dinlemeye ve yazmaya devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Az kuru pilav yanında “Nenni de Feridem”

“Gidiyorum işte gör, Hayalde gör düşte gör, Gıymatımı bilmedin, Bir kötüye düş de gör, Nenni de Feridem nenni” Mesela Ürgüp yöresine ait bu muhteşem türkü, tam esnaf lokantalarında dinlenesidir. Ağır aksak ritmiyle, içindeki kaşık şıkırdatmalarıyla, mekândaki çatal kaşık seslerinin içine bir güzel karışır, dinlenmez de sanki adeta yenilir yutulur. Hatta ‘dadından yinmez’

İyi miyiz değil miyiz?

Bugün Türkiye pop müziğinin güncel örnekleri üzerinden bir dinleme yapınca, Demirel’e atfedilen bir vecize aklıma geldi. Efendim kendisine sormuşlar, “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz, iyi derim. İki kelimeyle anlatın derseniz, iyi değildir derim” demiş

"Aman Avni, bunlar ne güzel şeyler"

Onun "Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılar"ıyla gönlümüzü eğlendirebilme, hayatta kendimizi eyleme, oyalayabilme becerisini kazandık; "Bu Akşam Bütün Meyhânelerini Dolaştım İstanbul'un" ve "Kader Kime Şikâyet Edeyim Seni" ile öğrendik yaşamayı. Ruhumuzun boşluklarını onun nağmeleriyle bir güzel sıvadık, kapattık

"
"