07 Kasım 2021

Kopan parçalarımızı lehimleyen gazelhan

Yanmış, kavrulmuş sıcak sesini kopan insan parçalarımıza, hayata tutunduğumuz bağlantı noktalarındaki hasarlara, gönlümüzün kırıldığı yerlere ince ince değdirdi, bir ateşle dağlayıp lehimleyip gitti Kazancı Bedih…

Anadolu'nun hemen her şehrinde, kent halkının yanı sıra civar köy ve kasabalarından gelenlerin ihtiyaçlarını karşıladıkları, alış veriş yaptıkları tarihi çarşılar vardır. Aynı işkolundan esnafın bir araya gelmesiyle kurulmuş olan bu pazar ya da çarşılar; bakırcılar çarşısı, sarraflar çarşısı, demirciler pazarı, kavaflar çarşısı gibi kurucu esnafın, hakim iş kolunun adıyla anılırlar. Adını baharatlar, yaş-kuru bitkiler, şifalı doğal karışımların satıldığı aktar (attar)lardan alan Urfa Attar Pazarı da işte böyle tarihi bir çarşı. Fakat Urfa Attar Pazarı, kendisini benzeri çarşılardan ayıran, alan olarak çok küçük olsa da değeri çok büyük bir dükkâna sahipti: Oradan, büyük sanatkâr, gazelhan Kazancı Bedih geçti… Babasının çocukken götürdüğü sıra gecelerinde müzikle tanışan Kazancı Bedih, Urfa'da 26 yıl çalıştığı belediyeden emekli olduğunda yeniden aldı çekici eline, küçük dükkânında bakırlara, kazanlara can veren dokunuşlarıyla hayatını devam ettirdi. Pazarın günlük telaşı arasında bir an Kazancı Bedih'in dükkânından yayılan bir gazel duymak ne mükemmeldi kim bilir…

Okur-yazarlığı yoktu, gazel okumada ustaydı o… Okuduğu gazeller, mektebi oldu Kazancı Bedih'in; okulun daha ötesinde hayata, insana, var olmaya dair talim ve terbiyeyi onlardan aldı. Alev almışken sönmüş, pişmiş ve artık yanıp kavrulmuş o sesiyle, insanın doğrudan yüreğine isabet etti. Divan edebiyatının anlam olarak ağır, güçlü mısralarını içeren gazelleri, orada anlatılanları anlamış, benimsemiş ve yaşamına uygulamış göründüğü bilge halinin yanında gerçek hayattaki mütevazı kişiliği ve sanatındaki güçlü karakteriyle 'Pir' diye anıldı.

Meşk sırasının bir ucunda yoğrulan çiğ köfte heyetinin eksik olmadığı sıra gecelerini ekranlara taşıyan TV programlarıyla küçük dükkânındaki büyük yorumcu Kazancı Bedih'i, '90'larda artık tüm Türkiye tanıyordu. Böylelikle o güne dek sadece yöre halkının, çarşı esnafının duyduğu sesi, yaptığı albümlerle milyonlara ulaştı. Fakat bu albümleri kazanç hevesiyle değil oğlunun da ısrarıyla bu kültüre dair kayıtlı eserler bırakmak için yaptığını söyledi. Kendini geçindirecek kazancını, kazanlara vurduğu çekiç darbelerinden çıkarıyordu zira o…

Bakırcı çırağı olarak başladığı mesleğinde, kap kacakları çekiç ile düzeltir, tamir eder, onarırdı. Sesi de öyle bir etki yaptı üstümüzde… Eşyayı usul usul döven çekiç darbeleriyle, tencere kapaklarına, bakır tepsilere yaptığını ruhumuza yaptı; kırıkları, deformasyonları, farkında olduğumuz ya da olamadığımız aksayan yanlarımızı düzeltti, düzgünleştirdi. Çaydanlık lehimleyerek, tencere düzelterek, kapaklara kulp takarak, hayatın yıprattığı yerleri onardı. Madeni eşyalara seri ve dozu ayarlı titreşimlerle vurarak onlara yeniden ilk yapılışlarındaki formu kazandırmaya çalışırken medeni dünyaya da sesinin güçlü titreşimleriyle hiza verdi, bir öz, biçim, kalıp önerdi. Çaydanlık gibi imbiğinden ayrılan, kopan niyetlerimizi, insan parçalarımızı yerine takmaya, oturtmaya çalıştı sesiyle. "Tükendi nakd-i ömrüm dilde sermayem bir ah kaldı" derken, "Öyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir"i gönlünden çıkarıp sunarken onarıldık biz de. Bir türküyü, uzun havayı makam makam dolaşıp yorumlarken bir yandan da dinleyenle tüm samimiyetiyle konuşur gibiydi. Sanki seslendirdiği eseri yorumlamaz da konuşur, anlatırdı bize. Eserin sözcüklerindeki noktalama işaretlerini kaldırıp, Urfa ağzıyla yutup okusa da biz ne dediğini çok güzel anlardık. Yanmış, kavrulmuş sıcak sesini kopan insan parçalarımıza, hayata tutunduğumuz bağlantı noktalarındaki hasarlara, gönlümüzün kırıldığı yerlere ince ince değdirdi, bir ateşle dağlayıp lehimleyip gitti Kazancı Bedih…

Yazarın Diğer Yazıları

Az kuru pilav yanında “Nenni de Feridem”

“Gidiyorum işte gör, Hayalde gör düşte gör, Gıymatımı bilmedin, Bir kötüye düş de gör, Nenni de Feridem nenni” Mesela Ürgüp yöresine ait bu muhteşem türkü, tam esnaf lokantalarında dinlenesidir. Ağır aksak ritmiyle, içindeki kaşık şıkırdatmalarıyla, mekândaki çatal kaşık seslerinin içine bir güzel karışır, dinlenmez de sanki adeta yenilir yutulur. Hatta ‘dadından yinmez’

İyi miyiz değil miyiz?

Bugün Türkiye pop müziğinin güncel örnekleri üzerinden bir dinleme yapınca, Demirel’e atfedilen bir vecize aklıma geldi. Efendim kendisine sormuşlar, “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz, iyi derim. İki kelimeyle anlatın derseniz, iyi değildir derim” demiş

"Aman Avni, bunlar ne güzel şeyler"

Onun "Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılar"ıyla gönlümüzü eğlendirebilme, hayatta kendimizi eyleme, oyalayabilme becerisini kazandık; "Bu Akşam Bütün Meyhânelerini Dolaştım İstanbul'un" ve "Kader Kime Şikâyet Edeyim Seni" ile öğrendik yaşamayı. Ruhumuzun boşluklarını onun nağmeleriyle bir güzel sıvadık, kapattık

"
"