18 Temmuz 2021

'Kaseti çıkmış…'

Hakkı Bulut'tan Ajda Pekkan'a uzanabilen geniş bir gönlümüz, iyi şarkılar türküler duyan kulaklarımız, karışık kasetlerimiz vardı

Kaset, Türkiye siyasi tarihinde olduğu kadar müzik tarihimizin de kilometre taşlarından biridir. Ses ya da görüntünün manyetik bantlar üzerine kaydedilmesiyle elde edilen bir veri depolama materyali olarak kasetin, bugünkü Meclis aritmetiğinin oluşmasındaki etkisi tartışılmaz. Hatta yeni çıkacak kasetler, gelecek dönemdeki parlamenter demokrasimizin dahası yönetim sistemimizin bile belirleyicisi olabilir.

Bugün 'filancanın kaseti çıkmış' dendiğinde kimi politikacı ya da üst düzey devlet görevlileri akla gelirken ufukta da sandığın göründüğü bir erken seçime gidilecek olunduğu pekâlâ düşünülebilir. Mühim zatların özel yaşamlarına dair gizli kalmasını isteyecekleri kimi verilerin kamuoyuyla paylaşıldığı bu olayda aslında bilinen teknik yapısıyla bir kaset yok ortada. Paylaşım platformlarından, sadece ülke sınırlarına değil dünya üzerinde merak eden herkesin erişimine açık olarak yayılan dijital veri kümesinden bahsedilmekte 'kaseti var' dendiği vakit. Fakat olayı tanımlamakta kullandığımız ifade bugün hala aynı: Kaseti çıkmış…

Fakat bir zamanlar 'kaseti çıkmak', bir sanatçı ya da müzik grubunun yeni albümünün yayınlandığını anlatırdı. 1970'lerle 1990'lar arasındaki müziğimizin o bereketli döneminde, unutulmayacak şarkılar ve türkülerle tanıştık kasetler sayesinde.

O zamanlar kasetçi denilen müzik marketler, daha doğrusu 'müzik bakkalları' vardı işlek caddeler üzerinde, çarşılarda, iş hanlarında. Kuruyemişçilerin günün en hareketli saatlerinde, genelde de akşamları mesai çıkışı leblebi kavurmaları gibi kasetçiler de dönemin en popüler sanatçısının yeni çıkan kasetinin en sevilen şarkılarını çalar, satın alma kararımızı kavrulmuş leblebi kokusunu hunharca yayan kuruyemişçi gibi etkilemeye çalışırdı. Yeni çıkan kasetlerin tanıtım afişleri, kasetçilerin vitrin camına selobantlarla yapıştırılırdı. Biz de Devran Çağlar'ın yanında Sezen Aksu'yu, MFÖ'nün yanında Zeki Müren'i görür, Ahmet Kaya'dan, Faruk Tınaz'a, Ferdi Tayfur'dan Barış Manço'ya, Hilmi Şahballı'dan Nilüfer'e bu toprakların müzikal zenginliğini, bir vitrin camına yapıştırılmış afişlerden neşeyle izlerdik.

Kasetleri de dönemin analog müzik çalarları olan 'teyip'lerden dinlerdik. Genelde oturma odalarında prizlerin yanına çekilen sehpalara konan 'teyip'lerden, annelerimizin üzerine serdiği dantelli el örgüleri sarkar, kasetin diğer yüzünü çevirmek için açıp kaparken sarkan danteller, kaset yuvalarının kapaklarına sıkışırdı. Arabaların torpidoları da çoğu sıcaktan eriyerek deforme olan bozuk kaset yuvasıydı. Şeffaf mika kutucuklarından ayrılmış, kartonetleri sağa sola saçılmış kasetler, oto teyplerine takılır, bugünkü gibi bangır bangır dinlenirdi.

Bir de elden ele, evden eve gezerdi bu kasetler, komşudan yoğurt mayası gibi istenirdi. 1986'nın yazı olmalı, ödünç aldığı kasetleri geri vermek için evden çıkan arkadaşım Ergün'ü apartman merdivenlerinde yakalayıp elindeki Ahmet Kaya kasetlerine el koyuşumu dün gibi hatırlarım. En çok Ahmet Kaya'nın yeni kasetlerini beklerdim. Resitaller 2 efsaneydi örneğin, Ahmet Kaya'nın ileri doğru uzattığı kolunda, parmaklarının ucuna konmuş bir güvercine doğru baktığı kapağı, degrade sarı kaset üzeri etiketiyle yeterince heyecan vericiydi.

Kasette yer alan sevdiğiniz şarkıları tekrar dinlemek için de epey bir zahmete katlanmak gerekirdi. Geri sar tuşuna basıp, sarma işlemini bir önceki şarkının bittiği noktada durdurmak, kaseti birkaç kez ileri-geri sarmayı zorunlu kılardı. Bazen de sıkışırdı kasetler, bantlar kayar, yerinden oynardı. Bantları döndüren çarklara kalemler sokup manuel olarak çevirir, gevşetip açmaya çalışırdık. Etraf, başarısız olmuş bu işlemin sonucunda dağılmış, yerlerde ince ince uzayan, bir yere takılıp havada kahverengi nota şeritleri gibi uçuşan kaset bantlarından geçilmezdi.

O yıllarda en büyük zevkimiz, sevdiğimiz şarkıları, türküleri dinleyebilmek için ayrı ayı onlarca kasete para vermek yerine bir liste oluşturup kasetçiye vererek kendi albümümüzü yaptırmaktı. Genelde iki üç-gün en geç bir hafta sonra hazır olurdu karışık kaset. Sonra kayıt da yapabilen 'teyip'ler çıktı, saatlerce uğraşarak evde kendimiz yapmaya başladık karışık kasetimizi.

Karışık kasetler, memleketin sosyo-kültürel dokusunun 80-90 dakikalık bantlardan rahatlıkla izlenebildiği bir kayıt olarak tarihimizdeki müstesna yerini aldı. İsteğe göre Ümit Besen'den 'I Love You, I Love You' ile Zülfü Livaneli'den 'Karlı Kayın Ormanı'nı bir araya getiriveren bu eşsiz albümler, Türkiyeli müzik dinleyicisinin çok katmanlı, derinlikli bir müzikal altyapıya sahip olduğunun göstergesiydi.

O günleri özleyenler için 80'li yıllardan bir karışık kaset listesi yapmak gerekirse;

A Yüzü:

  1. Hani Benim Gençliğim (Ahmet Kaya)
  2. Yağdır Mevlam Su (Emel Sayın)
  3. Acıların Kadını (Bergen)
  4. Sıyrılıp Gelen (Grup Yorum)
  5. Dom Dom Kurşunu (Mahzuni Şerif)
  6. Seni Her Gördüğümde (Erkin Koray)
  7. Firuze (Sezen Aksu)
  8. Boş Vere Boş Vere (Nil Burak)
  9. Ben De Özledim (Ferdi Tayfur)
  10. Gözlerin Doğuyor Gecelerime (Zeki Müren)

B Yüzü:

  1. Güneş Topla Benim İçin (Zülfü Livaneli)
  2. Dil Yarası (Orhan Gencebay)
  3. Son Mektup (Zerrin Özer)
  4. İkimiz Bir Fidanın (Hakkı Bulut)
  5. Aman Petrol (Ajda Pekkan)
  6. Han Sarhoş Hancı Sarhoş (Selda Bağcan)
  7. Mavi Mavi (İbrahim Tatlıses)
  8. Ceviz Ağacı (Cem Karaca)
  9. Kar Taneleri (Nilüfer)
  10. Kimbilir (Kibariye)

Bir nesneyi değerli yapan faktörlerden biri de ona ulaşmanın zorluğu. O zamanlar yeni bir şarkıyı, türküyü dinlemek, çarşıya çıkıp otobüslere, minibüslere binerek kasetçilere gidip dönmeyi gerektirirdi. Bugün dünyanın şarkısı, türküsü avucumuzun içinde. Kasetler de o yılların nostaljisini yeniden yaşamak isteyenler için bir nevi antika eşya mertebesine yükselmiş, elde kalan kimi kasetler pek çoğu orijinal ambalajları içinde 50 TL'den başlayan fiyatlarla satılıyor.

Bir yandan atılan tweetler ve yayınlanan video kayıtları, bir yandan işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk haberleriyle memlekette de işler karışık bugün. Daha ne kasetler çıkar da ortalığı karıştırır kim bilir… Tabi o zamanlar da karışıktı ortalık fakat her şeye rağmen kanaatkâr, iyimser ve umutluyduk. Hakkı Bulut'tan Ajda Pekkan'a uzanabilen geniş bir gönlümüz, iyi şarkılar türküler duyan kulaklarımız, karışık kasetlerimiz vardı.

Yazarın Diğer Yazıları

Yolumuza çıkardı bir zamanlar şarkılar…

Benim için iyi şarkıların en büyük ölçütlerinden biri, otomobillerin açık camlarından etrafa saçılıp saçılmıyor oluşları. Hele araç uzaklaştıkça şarkının o giderek düşen volümüyle elinden kaçmakta olanı yakalama, tutmaya çalışma hissi. Mert Demir'in "Ateşe Düştüm"üyle de sokakta karşılaştım

İnsanı işinden gücünden alıkoyan bir "cover"

Bir pencere aniden açılır da içeriye birden soğuk hava dolar ya, öylesine keskin, çarpıcı, ürpertici bir etki. Nereden geldiğini, nasıl olduğunu anlamaya çalıştığınız bir dış müdahale. İlk duyulduğunda dinleyicide "nedir bu" sersemliği yaşatan, çok güçlü bir çarpılma hâli. Bir yeniden yorum, ancak bu kadar kişilikli, iddialı ve sarsıcı olabilir…

İçimize doğru güçlü bir yürüyüş: Kâmuran Akkor

Onu gönüllere yerleştiren başka bir şey var: Her şarkısında bize verdiği ve her seferinde de gerçekleştirdiği vaadi. İçimize doğru güçlü yürüyüşü. Duygularımızı harekete geçirip, yaşadıklarımızı bize tane tane anlatışı. Ona bir 'la' sesi verin, sonra şarkısının içinde seyredin kendinizi…