Dalgalanan saçlarında hep bir rüzgârın gezindiği mavi gözlü dev. O rüzgâr ki, memleketin dört bir yanından esip gelerek tarar Nâzım Hikmet'in saçlarını. Alnının hemen üstünden başlayarak buğday başakları gibi eğip yatırır, dalga dalga şekil verir. Memleketi böylesine seversen, rüzgârları da eksik olmaz elbet başından. O, memleketinin hep karşısından esen, yüzüne yüzüne çarpan hoyrat rüzgârlarını da sevdi ve sadece Anadolu'yu değil dünyayı memleket bildi. Ezilen, sömürülen, hakkı yenen, sofrasında ekmeğine bile göz dikilen yüzmilyonlara seslendi. Tertemiz emeğiyle geçinmeye çalışırken hakkını alamayan, bereketli elleriyle üreten ama ürettiğinin karşılığını göremeyen yüz milyonlardan bir dünya milleti yaptı yeryüzünde.
Şiirleri, romanları, oyunları, öyküleriyle bütün dünya insanlarının dertlerine ortak oldu Nâzım Hikmet. Şiirleri şarkılara dönüştü, dilden dile dolaştı, Yunanistan'dan Fransa'ya, Rusya'dan Arjantin'e onlarca farklı ülkede, farklı dillerde okundu, bestelendi. Rüzgârlarla söylenir hep onun şiirlerinden bestelenen şarkılar; bir boğaz vapurunun güvertesinde, Mavi Liman şiirine Cem Karaca bestesi olan Çok Yorgunum'u mırıldanmaktır Nâzım. Aynı adlı şiirinden Zülfü Livaneli bestesiyle dinlediğimiz Karlı Kayın Ormanında'dır, Seni Düşünmek, Herkes Gibisin, Bu Memleket Bizim, Seviyorum Seni, Gidenlerin Türküsü, Aynı Daldaydık, Kız Çocuğu, Güzel Günler Göreceğiz, Bulut Mu Olsam… Sanki arka fonda şarkının sözlerini kendi sesiyle usulca fısıldıyormuş gibi dinlediğimiz, söylediğimiz, içinde Nâzım'ın yaşadığı şarkılar...
Ahmet Kaya, Suavi, Ezginin Günlüğü, İlhan İrem, Volkan Konak, Grup Yorum, Leman Sam, Fuat Saka, Göksel, Edip Akbayram, İlkay Akkaya, Yeni Türkü, Ceylan Ertem, Onur Akın, Fikret Kızılok ve Sezen Aksu ile birlikte çok sayıda sanatçımızın seslendirdiği şarkılarla bir memleket korosu hediye etmiştir bu topraklara Nâzım Hikmet.
Balıkla vapuru, ağaçla insanı aynı özenle avuçlarının arasına alarak sevdiği, basit sözcükleri büyük bir hünerle yan yana dizerek büyüleyici mısralara dönüştürdüğü şiirlerinden doğan şarkılar da sıcaktır, coşkuludur, kederlidir, umutludur, memleket gibidir… O memleketi kadar bu toprağın şarkılarını, türkülerini de sevmişti elbette. Türküler şiirinde söylediği gibi: “İnsansız yaşayabildim / türküsüz hiçbir zaman / Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de / Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin / Bu dünyada yiyip içtiklerimin / gezip tozduklarımın / görüp işittiklerimin / dokunduklarımın, anladıklarımın / hiçbiri, hiçbiri / beni bahtiyar etmedi türküler kadar…" En sevdiği türküler hangileriydi, söyler miydi, şiirlerini kendi sesinden duyduk, türkülerini de dinleyebilseydik keşke… Memleketimi Seviyorum şiirinden anlıyoruz bir sigara yakıp şarkılar söylediğini: “Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı /memleketimin şarkıları ve tütünü gibi”
3 Haziran 1963'te, memlekete hasret gidişinin üzerinden 58 yıl geçti Nâzım Hikmet'in. Anadolu'da bir çınar ağacının dibinde dilerken sonsuzluk uykusunu oysa yaşıyor hâlâ, İstanbul'da bir Ceviz Ağacı'nın içinde. Çok sevdiği o Mavi Liman'ın girişinde, Boğaz'a nazır bir meydanda rüzgârda sallanan yaprakların şarkısında şimdi.
Ve elbette biliyoruz ki, en güzel şarkı henüz söylenmedi…