04 Nisan 2021

"Benim ne suçum var ki sen benim kaderimsen" | Kahır Mektubu - Zeki Müren

Çile, geleneksel nakaratıdır bizim şarkılarımızın, döner durur her ezginin içinde… Çoktur şarkılarda ahımız, çek çek bitmez...

Yukarıdaki cümlede hitap edilen sevgili yerine Türkiye'yi koyarak okuduğumuzda, cümlenin anlamı bozulmaz. Cümlenin öznesi sen denerek kastedilen sevgiliyse gizli öznesi de pekâlâ Türkiye olabilir. Çünkü elem, dert, keder, ızdırap, acı; bu toprakların şarkılarında kurulu cümlelerin öznesidir, yüklemidir, bağlacıdır hatta dolaylı tümlecidir. Cümlelerimizin içinde işaret sıfatı gibidir kahır, kadını erkeğiyle 'hep seni, hep beni, hep bizi' gösterir.

Çile, geleneksel nakaratıdır bizim şarkılarımızın, döner durur her ezginin içinde… Çoktur şarkılarda ahımız, çek çek bitmez: "Anladım ki daha dolmamış çilem-Her günüm ıstırap her günüm elem", "Hiç mi gülmeyecek benim de yüzüm?-Yaş bitti kan doldu her iki gözüm", "Ben zaten her acının tiryakisi olmuşum"…

İşin kötüsü yakışır da bize bunca kahır. Tiryakisiyizdir biz kederin; uzun ince bardaklar yaptık, içine dertler doldurmaya. Fermente bir sıvıyı vücuda taşımaya yarar görünen aslındaysa camdan yapılmış efkâr dindirme gerecidir o bardaklar. Kederli şarkılarına bu ülkenin, tüm incelikleriyle eşlik ederler…

Son 50-60 senesinde hep hizaya çekilmiş, 70'lerin ekmek, yağ, şeker kuyruklarından çıkıp 2020'lerin tanzim satış kuyruklarında sıralanmış, gecesi gündüzü çileli bir milletin müzik tarihinin en uzun şarkısının adı da elbette Kahır Mektubu olacaktır.

Binbir dert yüklü 70'lerin ardından takvimler 1980'i gösterirken Sanat Güneşimiz Zeki Müren de, yeni albümüyle dönüyordu müzik listelerine. Sözlerini Ahmet Selçuk İlkan'ın yazdığı bir Muzaffer Özpınar bestesiyle Türkiye; bundan tam kırk bir yıl önce, devletin resmi bandrolünü taşıyan, tarihinin en uzun şarkısıyla tanışıyordu: 29 dakika 29 saniyelik efsane Kahır Mektubu…

Ahmet Selçuk İlkan, sokaklarda kanlı olayların sürdüğü ama henüz '80 ihtilalinin yapılmadığı günlerde yazıp bitirdiğini' söylüyor şarkının güftesini. Bestekârı da ahengini hiç bozmadan notaları giydirir bu güzel ve uzun sözlerin üstüne. Yalnız ve güzel ülkenin en uzun şarkısı böylece can bulur.

Yarım saatlik süresiyle Kahır Mektubu'nu geçen, müzik envanterine girmiş bilinen yalnızca iki eser var dünya üzerinde, ikisi de İngiliz rock grubu Jethro Tull imzalı: "A Passion Play (Bir Tutkulu Oyun)-45 dakika ve Thick As A Brick (Tuğla Kadar Kalın)- 43 dakika" Fakat onlar da part 1-2 olarak aynı albümün iki ayrı yüzünde yer alıyor, bizim kasedin tek yüzünde çalan, sar sar dinle bir Kahır Mektubumuz etmiyorlar.

Bizim bahtımız karadır, gecelerimiz karadır, kaşlar karadır, trenimiz bile karadır; gecikir hep, hatta belki hiç gelmez. Ama ne kadar içli olursa olsun bu yükü ağır şarkıları, dudağımızın kenarına buruk bir gülümseme kondurarak söylemeyi başarmışızdır milletçe; "Çile bülbülüm çile"de coşar oynarız biz.

Yorumları, tarzları farklı çok sayıda sanatçımız okudu bu 'uzun mektubu', provalarda çalışıldı, ders olarak okutuldu, şehir orkestraları çaldı, ekranlarda, konserlerde icra edildi, ediliyor. Ama en çok Ata Demirer yorumunu severim nedense; böyle kahır dolu bir mektubu, muzip bir gülümsemeyi saklayarak sesine, her şeye rağmen bir tuhaf neşeyi öğütleyerek okuyor gibidir bizlere…

Kahrolurken neşelenmek… Bir tutam sevinci bile keder dolu şarkılarda aramak, bu ülkenin yazgısı galiba… Hep kahır mı çekmeye geldik bu dünyaya? Ne zaman bitecek bu azap? Hiç mi gülmeyecek bizim de yüzümüz? Kahır Mektubu'ndan altı sene sonra, Cem Karaca sürgünden döndü ülkesine ve bir tek o yeter dedi artık, isyan etti bu bedbaht gidişe: "Hep kahır, hep kahır, hep kahır, bıktım be…"

Yazarın Diğer Yazıları

"Niyazi Köfteler", birleşsin köfteciler…

Karaca, "Niyazi Köfteler"i yazdığından bu yana 32 sene geçti. Hükümet ne kelime, rejim bile değişti. Ama köfte, Türkiye kültürü, müziği ve siyasi hayatındaki belirleyici rolünü hâlâ sürdürüyor

Yolumuza çıkardı bir zamanlar şarkılar…

Benim için iyi şarkıların en büyük ölçütlerinden biri, otomobillerin açık camlarından etrafa saçılıp saçılmıyor oluşları. Hele araç uzaklaştıkça şarkının o giderek düşen volümüyle elinden kaçmakta olanı yakalama, tutmaya çalışma hissi. Mert Demir'in "Ateşe Düştüm"üyle de sokakta karşılaştım

İnsanı işinden gücünden alıkoyan bir "cover"

Bir pencere aniden açılır da içeriye birden soğuk hava dolar ya, öylesine keskin, çarpıcı, ürpertici bir etki. Nereden geldiğini, nasıl olduğunu anlamaya çalıştığınız bir dış müdahale. İlk duyulduğunda dinleyicide "nedir bu" sersemliği yaşatan, çok güçlü bir çarpılma hâli. Bir yeniden yorum, ancak bu kadar kişilikli, iddialı ve sarsıcı olabilir…