10 Ocak 2022

Kazakistan'daki gelişmeleri hem iç, hem dış dinamikler merceğinden değerlendirmeli

Kazakistan olayı, Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasında ve Suriye örneğindeki gibi ilgi alanlarında neler yapabileceğinin yeni bir örneği oldu

Sabırlar taştı, sokaklar karıştı

Yılın ilk günlerinde Kazakistan’da baş gösteren kriz, bazılarına göre, iç dinamiklere ve yılların birikimine dayanmakta. Kazakistan'da Cumhurbaşkanı’nın ve yönetimin resmi açıklamalarına göre ise, olaylar dış güçlerin marifeti.

Dünyanın neresinde olursa olsun, bu tür olayların bir birikim sonucu olduğunu düşünürüm. Ülkede zaman içinde ortaya çıkan muhtelif nedenlere bağlı mağduriyetleri tetikleyen bir gelişme yaşanır, olaylar patlak verir, sonrasında da, dış unsurlar dahil, farklı dinamiklerin işin içine girmesiyle gelişir. Olayların sonunun nereye varacağını bu gelişmeler belirler.

Kazakistan 1991 yılında bağımsız oldu. O tarihten bu yana, her ne kadar 2019’da kendi isteğiyle Cumhurbaşkanlığı koltuğunu bırakmış olsa da, ortak görüş, ülkeyi perde arkasından fiilen Nursultan Nazarbayev’in yönetmeye devam ettiği yolundaydı.

Nazarbayev, Sovyetler Birliği döneminde yetişen, bu sistemin ürünü bir devlet adamı. Uluslararası ilişkilerde denge konusuna her zaman önem vermiş, Rusya’yla, Çin’le, Türkiye ve Türk dünyasıyla, ABD’yle ilişkilerini dikkatli bir şekilde yönetmiş birisi.

Nazarbayev’in 2019’da koltuğu bırakması, sokaklara da yansımaya başlayan halkın homurdanmalarına ve kıpırdanmalara karşı taktik bir hamle olduğu görüldü. Nazarbayev güvendiği bir kişiyi, Kasım Cömert Tokayev’i, koltuğa yerleştirdi. Kendisi de parti başkanlığının yanı sıra Milli Güvenlik Konseyi’nin başına geçti. Aile fertleri dahil muhtelif yakınlarını devlette kilit pozisyonlara yerleştirdi.

Nazarbayev ve Tokayev

Dünyada birçok benzer koşullarda, emanetçinin bir süre sonra kendi oyun alanını oluşturmak ve genişletmek, kendi kadrolarını işbaşına getirmek, pastadan daha fazla pay almak gibi yönelimleri olabiliyor. Bu durum da, güç çekişmesine ve nihayetinde kavgaya yol açabiliyor.  

Kazakistan petrol, doğalgaz, altın ve uranyum gibi birçok doğal kaynağa sahip. Batı ile doğu, kuzey ile güney arasındaki önemli transit ülkelerden biri, Çin’in kuşak-yol projesi kapsamında önemli bir konuma sahip, yabancılar da ilgi gösteriyor ve yatırım yapıyor. Yani, ekonomik koşullar açısından dünyadaki şanslı ülkelerden biri.

Ama ülke zenginliklerinin paylaşımına gelince farklı bir tablo ortaya çıkmakta. Ülke ekonomisi, siyasi güce de sahip olan zümrenin elinde. Azınlık yaşıyor, çoğunluk uzaktan izliyor ve sıkıntı çekiyor. Kazakistan’da yolsuzluğun gayet yaygın olduğuna dair kanaat ve söylentiler de, 2021 Küresel Yolsuzluk Algı Endeksi’nde de (112'nci sırada) kayda geçmiş.

Bu konular, ülkede zaten uzun süredir rahatsızlık yaratmaktaydı. Yılın ilk günlerinde sıvı gazda tavan fiyatın kaldırılması ve zamların gelmesiyle insanlar sokaklara döküldü ve şiddet olayları yaşandı.  

Kazakistan’da klasikler uygulandı

Bu dost ve kardeş ülkede, aslında dünyanın değişik ülkelerinde gördüğümüz gelişmelerin tekrarlandığına şahit olduk.

- Çoğulculuğun, seçim kültürünün ve genel anlamda demokrasinin farklı yorumlandığı, lider kültünün hakim olduğu, lider ve çevresindekilerin hesap verme sorumluluğunun bulunmadığı düşünülen ülkelerde, lider ve çevresi hata yapmaz, hata varsa sorumlusu diğer siyasi makam sahipleri veya bürokratlardır. Bunlar da görevden alınırlar, yerlerine yenileri atanır, sorun çözümlenmiş olur ve aynen yola devam edilir. Kazakistan’da da bu uygulamayı gördük.

- Bir diğer klasik, olayların müsebbibinin “dış mihraklar” olmasıdır. Cumhurbaşkanı Tokayev de, “yurtdışında eğitim almış haydutların ve teröristlerin” Kazakistan’ı hedef aldığını, bunlardan 20 bininin Almati’ye saldırdığını ilan etti.

-Kazakistan’da sıra dışı olan, Tokayev’in olayları yatıştırmak üzere yabancı askeri güçlere ülkenin kapısını açmasıydı. Kazakistan zayıf bir ülke değil. Güvenlik güçleri, silah ve teçhizatı iyi düzeyde. Böyle bir ülkenin, neredeyse vakit geçirmeksizin, dışarıdan müdahaleye kapıyı açması kolay izah edilebilir bir hamle değil. İnsanı, böyle bir adımın arkasında ne gibi nedenler olabileceğini düşünmeye sevk ediyor.

- Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nün (KGAÖ) 2500-3000 askeri bu suretle Kazakistan’a girdi. Barış koruma kuvvetleri tanımlamasıyla konuşlandırılan bu gücün büyük çoğunluğu elit Rus muharip birliklerinden oluşmakta. Diğer KGAÖ ülkeleri de az sayıda askerle sembolik olarak nitelendirilebilecek katkıda bulunuyorlar. KGAÖ askerlerinin kritik ve stratejik noktaları koruyacakları, Kazak göstericilere doğrudan müdahalede bulunmayacakları, işin bu kısmını Kazak güvenlik güçlerinin üstleneceği açıklandı.

-KGAÖ 1992’de kuruldu. O tarihten bu yana, Kazakistan KGAÖ’nün 4. Madde çerçevesindeki ilk örneğini oluşturmakta. 2011’de Kırgızistan’ın, 2021’de Ermenistan’ın talepleri kabul görmemişti. 4. Madde NATO’nun Vaşington Anlaşması’nın 5. Maddesinin karşılığı. Bir üyenin saldırıya maruz kalması halinde diğer üye ülkelerin yardımda bulunmaları öngörülüyor.

-ABD ve AB, KGAÖ birliklerinin Kazakistan’a konuşlandırılmaları konusunda memnuniyetsizlik ortaya koyan açıklamalarda bulundular. ABD Dışişleri Bakanı, Rusya’nın girdiği ülkeden kolay çıkmayacağına dair bir Twitter mesajı paylaşınca, Rusya da ABD’nin girdiği ülkelerde ölüm, soygun ve tecavüz yaptığına işaret eden bir karşılık verdi. (İki ülkenin de birbirleri hakkında söylediklerinin doğru olması bu atışmanın ilginç bir yanı).

-Türk Devletleri Teşkilatı, dönem başkanı Türkiye’nin çağrısıyla, Kazakistan’daki gelişmeleri görüşmek üzere Salı günü Dışişleri Bakanları düzeyinde toplanacak. Kazakistan’ın da katılacağı bu toplantıda, ülkedeki can kaybından duyulan üzüntünün ifadesi, sükunet çağrısı ve Kazakistan’ın desteklendiğinin beyan edilmesi dışında bir şey beklememek gerekir. “KGAÖ mevcudiyetinin” varlığından bahsedilecekse de, olumlu katkılarını öne çıkaran şekilde olur.

Rusya’nın bölgedeki konumlanmaları ve ilişkilere olası etkiler

Yakın çevresinde ve ötesindeki çıkar alanlarında askeri güç kullanmaktan çekinmeyen Rusya, mensubu bulunduğu uluslararası kuruluşun (KGAÖ) bir üyesinin anlaşmanın belli bir hükmüne dayanarak yaptığı davet üzerine barış koruma amaçlı olarak diğer üye ülkelerle birlikte Kazakistan’da bulunuyor. Yani, hukuki anlamda bir sıkıntı görünmüyor. Ancak, Kazakistan Cumhurbaşkanı'nın attığı adımın Kazak halkında nasıl karşılık bulduğunu henüz göremiyoruz. Bunu zaman ve gelişmeler gösterecektir.

Kazakların Rusya ile ilişkilerinde bir tarih ve arka plan vardır. Rus askerlerinin mevcudiyeti uzarsa ve hele Kazaklarla sokakta karşı karşıya gelirlerse, Kazak milliyetçiliği kamçılanacak ve bunun da ülkedeki etnik Rus nüfus üzerinde yansımaları olabilecektir.

Kazakistan 30 yıl önce bağımsız olduğunda ülke nüfusunun yarısına yakını, bazı kaynaklara göre ise yarısından bile fazlası, etnik Rus idi. Bugün, 19 milyon nüfus içindeki etnik Rus sayısının yüzde 20 civarına düştüğü söylemekte. Her halükarda, ülkenin kuzeyinde yani Rusya’ya yakın bölgelerde yoğunlaşmış 3 milyon civarında etnik Rus söz konusu. Bu durum, yeni bir Donbass vakası için uygun gözüküyor.  

Devlet, devlet olmaktan çıkınca

Kazakistan’daki olaylar devlet olgusunun ve ülkenin sağlıklı bir şekilde yönetiminin önemini de bir kez daha ortaya koydu.

Devlet, kurumlarıyla ve ortak aklıyla işleyen bir yapıdır. Devletin temel özellikleri mutasyona uğratılır veya yitirilirse, bir şahsın, ailenin veya zümrenin elinde kalırsa, devlet bir şahıs veya zümreyle özdeşleşirse, devletin çıkarı, bir şahsın veya zümrenin çıkarı halini alırsa, er ya da geç, olumsuz sonuçlar mukadder oluyor.

Halk ne kadar infial içinde olursa olsun, sandığın bulunduğu ve ülkeyi yönetenlerin sandıkta değişme imkanının var olduğu ülkelerde, insanlar daha sabırlı ve sistem daha sağlıklı oluyor.

Sandığa ne girerse girsin, çıkacak sonucun belli olduğu toplumlarda ise, halk demokratik bir toplumda en doğal haklardan biri olan şiddet içermeyen gösteri yapma hakkının ötesine geçebilen eylemlere yönelebiliyor veya yönlendirilebiliyor.

Tekelci, baskıcı ve şahsi menfaat odaklı yönetimlerin bir ülkenin başına ne sorunlar açabileceğini gösteren pek çok örnek bulunmakta. Ama güç gözleri köreltiyor, güç odakları kendilerini farklı bir yere koyuyorlar, başka ülkelerde yaşananlardan ders almıyorlar.

Yaşananlara bakıp bir şeyler yapma gereğini görebilen yönetimler ise, genellikle, meselelere yol açan sebeplerin giderilmesine çalışmak yerine, “bizde de aynısı olursa  kendimizi ve çıkarlarımızı nasıl savunuruz, savunamazsak nasıl savuşuruz” temelinde tedbirlere yoğunlaşıyorlar.

Son cümle olarak; Kazakistan’da olaylar yatışmaya yüz tutmuş gibi gözüküyor ama son bulmadığı görülmekte. Halkın tatmin edilemediği şartlarda da son bulması kolay olmayacaktır. Diğer taraftan, Tokayev’in hangi şemsiye altında olursa olsun dış müdahaleye kapıyı açması, Kazakistan’daki gelişmelerin şekillenmesinde iç dinamiklerin yanına dış faktörlerin daha bariz bir şekilde eklenmesine yol açmıştır. Eski Sovyet coğrafyası ülkeleri ama özellikle diğer Orta Asya cumhuriyetleri Kazakistan sürecini muhtelif yönleriyle ve muhtemelen bazı kaygılarla yakından izleyeceklerdir. Nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Kazakistan olayı, Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasında ve Suriye örneğindeki gibi ilgi alanlarında neler yapabileceğinin yeni bir örneği oldu.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Operasyonel becerilerine karşın İsrail su alıyor

ABD hiç ilgisi olmadığını açıkladı ama İsrail’in bu operasyonları ABD'nin bilgisi ve hatta dahli dışında yaptığını düşünmek saflık olur...

Potansiyel Türkiye-Suriye normalleşmesinde son gelişmeler, olasılıklar ve akıllara takılanlar

Erdoğan ile Esad önümüzdeki günlerde veya haftalarda bir araya gelseler dahi, hepsi bir şekilde iç içe geçmiş onca sorunun çözümünün yıllara yayılacağı, bazı sorunların da belki çözülemeyeceği bir süreç beklenebilir

Filistin'de kural tanımaz, insanlık dışı savaş

İsrail uçaklarla ve füzelerle Gazze’deki Hamas altyapısını ve hastaneler, okullar, evler, ibadethaneler dahil, kullanabilecekleri her şeyi yok ediyor. Aynen İtalyan işgalcilerin 1910’larda Libya’da, Nazilerin 2. Dünya Savaşında Varşova Gettosu'nda yaptıkları gibi...

"
"