24 Ekim 2023

Filistin'de kural tanımaz, insanlık dışı savaş

İsrail uçaklarla ve füzelerle Gazze’deki Hamas altyapısını ve hastaneler, okullar, evler, ibadethaneler dahil, kullanabilecekleri her şeyi yok ediyor. Aynen İtalyan işgalcilerin 1910’larda Libya’da, Nazilerin 2. Dünya Savaşında Varşova Gettosu'nda yaptıkları gibi...

İsrail Savunma Bakanı İsrail askerlerinin bu defa hiçbir askeri kuralla bağlı olmadan savaşabileceklerini ve yaptıkları hiçbir şey için hesap sorulmayacağını söylerken boş konuşmamış.

İsrail, tüm insani ve hukuki normları bir kenara koyarak Hamas’ı “yok etme” harekâtına girişti.

İsrail, Hamas’ın beslendiği bölgeyi artık barınamayacağı bir alan haline getirmeyi hedefliyor. Elinden gelse 2.3 milyon kişiyi Gazze’den tamamen sürecek ama  yapamıyor, çünkü Mısır, İsrail ve Akdeniz’le çevrili bu insanların gidebilecekleri bir yer yok.

Orta Doğu bölgesindeki CENTCOM komutanlıkları/alt komutanlıkları ve 30 bin civarındaki ABD askerine ilaveten her türlü imkan ve kabiliyete sahip Amerikan savaş gemisi filolarını Doğu Akdeniz’e konuşlandıran ABD, 2000 Amerikan askerinin de gerektiğinde bölgeye intikal ettirebilecek hazırlıkta bekletildiklerini açıkladı.

ABD bu suretle İran ve Hizbullah’a gözdağı veriyor. İsrail birden fazla cephede angajmana girmek durumunda kalırsa, Biden’ın deyimiyle, İsrail’in arkasını kollayacak.

İngiltere, Fransa, Hollanda ve diğer batılı liderler de destek için peş peşe İsrail'i ziyaret ediyorlar.

İran ve Hizbullah ise, Hamas'ın yanında yer alıyor. Hizbullah ile İsrail arasında bazı çatışmalar yaşandı, Hizbullah'tan ölenler oldu.

Yine de, ne ABD’nin, ne İran’ın olayın geniş kapsamlı bir bölgesel savaşa dönüşmesini istediğini düşünmüyorum.

Hamas’ın niyeti neydi acaba? Çok iyi planlanmış sürpriz bir harekat yapabilecek beyin ve beceriye sahip olduğu anlaşılan Hamas, böyle bir saldırıya İsrail’in bu derece sertlikle yanıt vereceğini hesaplamamış mıydı?

İşgal altındaki topraklardaki ve İsrail’deki diğer tüm Filistinlilerin de ayaklanacaklarını, İsrail’in aman dileyip müzakere masasına oturacağını mı bekliyordu?

İsrail’in zaten perişan durumdaki Gazze’yi ve sivilleri perperişan edeceğini öngöremedi mi?

Yoksa bütün bunları öngördü de, İsrail’e unutamayacakları bir darbe mi vuralım dedi? Ne olursa olsun dünyanın dikkatini çekelim, belki çözüme giden yolu da tekrardan açabiliriz diye mi düşündü?

İsrail, yaptıklarını terörle savaşa ve meşru müdafaa hakkına dayandırıyor. Hamas ise, saldırılarını işgale karşı direniş kapsamında meşrulaştırıyor.

Aslında, her iki taraf da savaşı sivillerin acısı üzerinden yürütüyor.

Olayın odak noktalarından biri Gazze’ye kara harekâtı ama İsrail mevcut şartlarda geniş kapsamlı bir işgal hareketine girmekten çekiniyor olabilir.

Ne kadar darbe almış olursa olsun, Hamas hâlâ orada ve şehir savaşının İsrail ordusuna maliyeti yüksek olacaktır. İlave sivil ölümler ilave tepkiler yaratacaktır. Ayrıca, 200 üzerinde İsrailli rehine var.

Bu ortamda, İsrail uçaklarla ve füzelerle Gazze’deki Hamas altyapısını ve hastaneler, okullar, evler, ibadethaneler dahil, kullanabilecekleri herşeyi yok ediyor.

Aynen İtalyan işgalcilerin 1910’larda Libya’da, Nazilerin İkinci Dünya Savaşında Varşova Gettosu'nda yaptıkları gibi.

Muhtelif raporlardan ve haberlerden, İsrail  özel kuvvetlerinin, Gazze’de hedefe yönelik nokta operasyonları ve (İsrailli rehineleri) arama-kurtarma faaliyeti icra ettikleri anlaşılıyor.

Olayın diplomasi boyutunda, kamuoyu odaklı görünür diplomasinin yanısıra, çeşitli aktörler arasında, kapalı kapılar arkasında diplomatik temaslar sürdüğü kuşkusuz.

Söz konusu temaslarda, esas olarak günlük meseleler (rehineler, insani yardım, sivillerin vurulmaması vs) ve ayrıca, daha uzun vadeli konular (kalıcı ateşkes sağlanması ve müzakere masasının kurulması) ele alınıyor olmalı. 

Ünlü devlet adamı Winston Churchill’in “Hiçbir iyi kriz, boşa bitmemeli” dediği söylenir. Bu defa da bu ifadenin uygulanması mümkün olabilecek mi?

Şu anda facia ne kadar büyük olursa olsun, önümüzdeki dönemde yeni bir müzakere masası kurulması imkansız değil.

Mevcut şartlarda hem Filistinlilerin, hem İsraillilerin güvenlik içinde yaşamalarının garantisi iki devlet temelinde siyasi çözümdür.

Hamas (veya ondan geriye ne kalacaksa) böyle bir  müzakere masasında artık hiç yer alamaz ama Filistin heyetinde Hamas’ın itiraz etmeyeceği, ona yakın olan isimlere yer verilmesi, diplomaside uygulanagelen bir yöntemdir.

Olası bir barışın ve çözümün önündeki temel engel, her iki tarafın içindeki aşırıcılardır.

Oslo Anlaşması'nı imzalayan İsrail Başbakanı İzak Rabin’i Yahudi bir yerleşimci, İsrail’le barış yapan Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ı Müslüman Kardeşler üyesi Mısırlılar öldürmüştü.

Yerleşimciler İsrail tarafındaki en büyük sorundur. Bu berbat, ırkçı topluluk, hem eylemleriyle karşılıklı nefreti körüklüyor, hem kurdukları yerleşim birimleriyle Filistin topraklarını bölerek olası bir müzakere sürecinde devamlılığı olan bir Filistin devletinin engellenmesi için çalışıyorlar.

Filistin tarafında da, İsrail’e ideolojik olarak düşmanlık besleyen ve varlığını ortadan kaldırmayı şiar edinmiş olan gruplar bulunmaktadır.

Kalıcı bir barış için, birbirinden beslenen iki taraftaki radikallerin pasifleştirilmesi, direnmeleri halinde de, etkisiz hale getirilmeleri gerekir. Bu, tarih boyunca ve dünyanın her yerinde böyle olmuştur.

Zavallı Birleşmiş Milletler, yardım konvoyları oluşturan bir sivil toplum kuruluşundan öteye gidemiyor, o da, ne kadarına izin alabilirse.

Aslında yapılması gereken, Gazze'nin içine ve etrafına BM gücü konuşlandırılması suretiyle, hem Filistinlilerin hem İsraillilerin güvenliğinin sağlanmasıdır.

Bunu Filistinliler çok ister ama İsrail kabul etmez. Zira,  hem Gazze’yi istediği zaman bombalama  “özgürlüğü” sınırlanacak, hem işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs için de emsal oluşacaktır.

Türkiye'nin politikasına gelince, özetle, hükümet, “sağduyuya kavuşan, normalleşen Türk dış politikası”  ile “her zaman mazlumun yanında duran lider imajı” arasında çok ince bir çizgide ilerlemeye çalışıyor.

Cumhurbaşkanının telefon temasları, Dışişleri Bakanı'nın bölge ülkelerine ziyaretleri ve görüşmeleri aktif bir dış politika sergilendiği görüntüsü veriyor.

Türkiye’nin Gazze'ye insani yardım ulaştırılması ve İsrailli rehinelerin bırakılması konusunda Katar ve Mısır’ın başını çektiği girişimlere destek verdiğine dair bilgiler dolaşıyor.

Uluslararası basının Türkiye kapsamında ilgisini çeken husus ise, esas olarak, Hamas’la ilişkiler.

Resmi yetkililerimizin ve yorumcularımızın sıkça kullandıkları “kilit ülke” tanımlamasının dışarıda fazla anlaşılamadığı veya takdir edilmediği görülmekte.

 Ömer Önhon kimdir?

Ömer Önhon 1960'ta doğdu. Türkiye'nin son Şam büyükelçisi.

Kingston Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra Kasım 1985'te Dışişleri Bakanlığı'na girdi.

Yurtdışında sırasıyla Riyad Büyükelçiliği, AGİT Daimi Temsilciliği, NATO Daimi Temsilciliği ve Şam Büyükelçiliği'ndeki görevlerinden sonra, New York'ta başkonsolosluk ve Madrid'de büyükelçilik yaptı.

Nisan 2021'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekli oldu. Merkez teşkilattaki son görevleri Orta Doğu ve Asya'dan Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı ve Uluslararası Güvenlik İlişkilerinden Sorumlu Genel Müdürlüktü. 

2021'de Remzi Kitabevi'nden çıkan 'Büyükelçi'nin Gözünden Suriye' kitabının yazarıdır.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Operasyonel becerilerine karşın İsrail su alıyor

ABD hiç ilgisi olmadığını açıkladı ama İsrail’in bu operasyonları ABD'nin bilgisi ve hatta dahli dışında yaptığını düşünmek saflık olur...

Potansiyel Türkiye-Suriye normalleşmesinde son gelişmeler, olasılıklar ve akıllara takılanlar

Erdoğan ile Esad önümüzdeki günlerde veya haftalarda bir araya gelseler dahi, hepsi bir şekilde iç içe geçmiş onca sorunun çözümünün yıllara yayılacağı, bazı sorunların da belki çözülemeyeceği bir süreç beklenebilir

Filistin'de benzeri görülmemiş gelişmeler dünyayı sarstı

Devlet Başkanı Abbas’a ve El Fetih’e bağlı güçlerin, yeni nesil Filistinli direnişçilerin ve İsrail vatandaşı Arapların sokağa inip çatışmaya katılmaları halinde İsrail çok zor durumda kalacaktır

"
"