Türkiye irtifa kaybediyor. Türkiye hem içte hem dış politikada itibar kaybediyor. Uzun bir süredir yapılan tercihler ülkeye kötü bedel ödetiyor.
ABD ile olan ilişkilerde gelinen nokta, vize iptali ve sonrasındaki restleşme, Türkiye hükümetlerinin tercihlerinin sonucudur, bunlar yeni hadiseler değildir. Bu sorun ABD ile aranın bozulması diye anlaşılır ve başka faktörler gözden geçirilmezse eksik kalır. Türkiye uzun süredir AB ile olan ilişkilerini umursamayan, “Ankara kriterleri” uygulayan bir ülke olmuş durumdadır. Bu tavır, bir tercihi yansıtıyor, konu AB’nin tartışılacak yönleri değildir, AB haklı veya haksız deme konusu değildir, konu, Türkiye hükümetlerinin demokrasiden uzaklaşma ve otoriterleşme eğilimi sorunudur.
Ak Parti’nin hükümranlığındaki T.C. dış politikası, uzun süredir yılların demokratik kazanımlarını tüketmeye yönelik oldu. Son 10 yıldır dış politikada sürekli gerileyen, itibar kaybeden, yalnızlaşan ama bunu bir kazanım gibi sunan yöneticilerimiz var. Demokrasiden uzaklaşmaya başladınız mı ne kadar kurnazca politikalar üretmeye çalışırsanız çalışın hep kötü yönde ilerlemeye başlarsınız.
Türkiye ABD veya AB ülkeleriyle onurlu bir ilişki sürdürmeyi tercih edebilir ama bu, demokrasiden uzaklaşma sonucu istiskal edilmeye hamasetle cevap vermenin haklılığını gösteremez. Kabuğuna çekilen bir ülke olmayı tercih etmemişseniz, uluslararası toplum içinde her geçen gün geriye gitmenizden rahatsız olursunuz.
Demokrasiden uzaklaşmanın sonucunda ülke içindeki her olayı “dış güçler” argümanıyla açıklarsınız. Gezi olaylarını, Kürt meselesini hep dış güçlerin oyunları olarak açıklamaya çalışırsınız. Bunun neticesinde çatışmacı politikaları tercih eder, barıştan uzaklaşırsınız ve bir kısır döngü içinde 50 yıldır denenmiş başarısız çözümlere sarılırsınız.
Son zamanlarda “ver papazı al papazı” politikaları ulusal politikalarımız oldu. Almanya ile olan ilişkilerde gelinen gerilimli nokta insan hakları savunucularının casus ilan edildiği ve Alman vatandaşı gazetecilerin tutuklandığı rövanşlara döndü. Bu çekişme belki Almanya ile çok boyutlu ilişkilerden dolayı iki ülke arasında tolere edilebilir boyutlarda seyredebiliyor ama birçok alanda sürtüştüğünüz ABD’ye gelince ters tepebiliyor.
T.C hükümeti herkesi umutsuzluğa sevk ediyor. İçeride Kürtleri, Alevileri, demokratları, vicdanlı dindarları umutsuzluğa sevk ettiği gibi dışarıda da birçok önemli dünya ülkesini umutsuzluğa sevk ediyor. Kürt meselesini içeride çözme niyetinden uzaklaşması, ister istemez dış politikada da reel Kürt politikasını anlamaktan uzaklaşmakla gösteriyor. Türkiye yakın zamanlara kadar Ortadoğu Müslümanları için örnek ülke iken şimdi büyük puan kaybetmiş durumdadır. Geriye kim kalıyor? Kısa süreli çıkar ilişkileri kurarken yüz güldürebilen ama uzun vadeye ilerlediğinde onların da terk ettiği ülkeler.
Güçlü medyanızla bu gidişatı uzun süre seçmeninizin gözünden kaçırabilirsiniz ama bunu beceremediğiniz zaman, ülke içinden çıkılamaz bir kaosa düşmüş olabilir. “Ver papazı al papazı“ diyerek ABD’nin iade yönünde bir kıpırdanma göstermediği Gülen’e karşılık, tutuklu ABD’li papazı öne sürmek zaten tutmayacağı çok belli olan politikalardı. ABD veya Rusya ile çeşitli çıkar anlaşmaları yapar, bunu güne göre başarılı ilan edebilirsiniz ama genel bir demokrasiden uzaklaşma eğiliminiz varsa, tökezleyeceğiniz mutlaktır. Bu tökezleme, artık küçük bir köy halini almış dünyada tüm teknolojik gelişmelerin önde olduğu bir ülkeye girişinizin engellenmesiyle sonuçlanır ve bu artık hamasetle üstü örtülemeyecek bir görüntüyü yansıtır.
ABD ile bir sürtüşmeye girip kazanmayı hayal edene, sistemini ve bağlantılarını kurduğu bir ülkeyle restleşmenin malum mağlubunu hatırlatmak gerekir. Farklı bir güç olma tercihi olsa galip ve mağlubun kim olacağını kestirmek kolay değildir ama hem seçiminizi yapmış hem de kurnaz oyunlar peşine düşmüşseniz çok şansınızın olmadığını hatırlamanız gerekir.
“Ver papazı al papazı” seviyesinde tartışılan bu meselede bu dili kuranlara, “papazı bulma”seçeneğinin olduğunu da hatırlatmak gerekecek.
@gergerliogluof
www.omerfarukgergerlioglu.com