Nuriye ve Semih’i tanıtmama gerek yok, artık onları dünya tanıyor. Bugün Yüksel direnişinin birinci yılı. 245 gündür 2 KHK’lı açlık grevindeler ve artık çok zayıflamış durumdalar. Peki tüm dünyanın takip ettiği bu kadar uzun bir direniş karşısında hükümet yetkilileri neden halen adım atmıyor?
Yüksel direnişine 15 Kasım’da başlayan Semih Özakça’nın annesi Sultan Hanım’la son durumu konuştum, yaşananları anlattı. Uzun bir süre görmezden gelinen direniş ve ardından başlayan açlık grevi. Eskişehir’den kalkıp gelen ve günlerdir Ankara’da olan Sultan Hanım’ı çok yıpratmış. Oğlunun direnişine saygı duyuyor çünkü onun suçsuz olduğunu, çok keyfi bir kararla ihraç edildiği için hakkını talep etmesinin en doğal hakkı olduğunu düşünüyor. Ama anne yüreği… Tutukluluk sonrası çok zayıflayan oğlunun evvelsi gün bir anda kucağına yığıldığını, fenalaştığını ve terledikten sonra kendine geldiğini, ağlamamak için zorlukla konuşurken anlatıyor. Semih’in bitkin, halsiz olduğunu, görme, işitme sorunu yaşadığını, böbrek ağrıları çektiğini, hemoroid sıkıntısı olduğunu söylüyor. “Gözümün önünde erimesine artık dayanamıyorum” diyen bir anneyle konuşmak çok zor ama hakkından geri adım atmayan Semih için annenin duygu ve düşüncelerini dinlemek zorundaydım.
Aslında çözülebilecek bir insani sorun siyasi saiklerle çözülmüyor. Sultan hanım Mayıs ayında hükümet kanadından Nurettin Canikli’yle yaptıkları görüşmede “açlık grevinin bitmesi halinde komisyonda görüşülür” sözü aldıklarını , bu olumlu seyreden görüşmeler esnasında gelen ani ve nedensiz tutuklamayı açıklamanın çok zor olduğunu söylüyor. “Öğrendiğimize göre oğlum bir günlük sendikal iş bırakma eylemine katılmış, bu yüzden ihraç etmişler, mahkemede oğlum hakkında iftira atan ihbarcının yalan attığı ortaya çıktı ama halen bir adım yok” diyor. Ocak ayında kurulan komisyon kasım ayında olmamıza rağmen halen tek bir sonuç açıklamış değil. Sultan hanım ve Nuriye’nin babası Şaban Gülmen Ankara’da çalmadık kapı bırakmamışlar. Yürekleri kavrulan bu insanlara soğuk, mekanik devlet cevapları verilmiş hep.
Numune hastanesinin bodrum katında güneş görmeyen küçük bir odada yatan Nuriye’nin babası Şaban amca, kızını ziyaret ediyor ama “yavrumu bir deri bir kemik görmeye dayanamıyorum artık” diyor. Nuriye artık yürüyemiyor, bir deri bir kemik sadece. Nuriye aylardır işsiz, aç ve tutuklu. Onun gülen yüzünü hiç unutamıyorum, yanına giden herkese umut vadeden, dirençli, onurlu Nuriye'yi unutmak mümkün mü? Çare için her tarafa koşturan aileler geçtiğimiz gün TBMM insan hakları komisyonu başkanı Mustafa Yeneroğlu’yla görüşmüş. Görüşmeler sürüyor ama öncekiler gibi olmasın, olumlu bitsin, zira ehli, vicdanın yüreği bu hale dayanamıyor artık. Hükümet artık bu son saniyede, direnişin yıldönümünde adım atmalı, atabilir.
Nuriye ve Semih’in direnişine Acun Karadağ ve Veli Saçılık da sonrasında katıldı. TBMM'e görüşmelere Nuriye, Semih ve Acun hoca gitti. Bu 3 kişiye ziyarete gittikleri için "terörist" dendi. Başkası gitse bu itham başkasına yapılacaktı. Bu insanlar eğer “terörist” ise niye Acun hoca tutuksuz yargılanıyor? Niye Semih tahliye edildi? Madem teröristler, niye tutuklanana kadar her gün iki posta dayak yiyerek hiç karşılık vermeden basın açıklaması yapmışlar? Bu yargı sürecinin fos çıkmış Büyükada davasından bir farkı var mı?
OHAL komisyonu raporlarını yüzbinlerce kişi bekliyor ama en çok Nuriye ve Semih’in anne, babası bekliyor. Artık tahammülleri kalmamış. Her an ani bir ölüm olabilir, zira bu iki kişinin vücudunda zerre yağ kalmamış. Semih 48 kg, eşinin açlık grevine katılan eşi Esra 44 kg, ve Nuriye 38 kg’a düşmüş durumda, bunlar tıbben en dip sınırlar ve iç organların kalıcı hasarıyla karşı karşıyayız. Her an Wernicke Korsakof hastalığının kalıcı belirtileri ortaya çıkabilir ve hayat boyu engelli kalabilirler.
Sadece Nuriye, Semih mağdur değil, eylem yaptıkları insan hakları anıtı bile mağdur. Anıtın etrafı demir parmaklıklarla çevrili, basın açıklamaları yasak. Bu hal Türkiye'deki insan haklarının ne halde olduğunu gösteren somut bir ibreti alem tablosudur şu an.
Komisyondan karar bekleyen daha çok kişi var. Ağır hasta tutuklular, baba hasretiyle hasta olmuş çocuklar, anneler, engelli çocuğu olanlar, analar, babalar, gittikçe ağırlaşan maddi manevi daralmalar karşısında takâtlarının son anına gelmiş bir sürü mazlum insan, bekliyor, bekliyor, bekliyor ama komisyondan ilan edildiği 11 aydır ses yok. Devletin yapması gereken, hukuksuz ihraçları durdurmak, mağdurları iade etmek ve hukuka dönmektir.
Nuriye ve Semih’in başına bir şey gelirse bu, hükümet için dünya çapında çok önemli bir eksi puan olacaktır. Sadece ve sadece bir onur mücadelesi veren insanlar bunlar. Devlet inat yeri değil, çözüm yeridir. Basit ve keyfi gerekçelerle işinden ihraç edilmiş bu insanların vuku bulabilecek bir ölüm hadisesi hukuk devleti kurallarıyla izah edilemez. Komisyon bir adım atmalı ve hemen Nuriye ve Semih’in işlerine iade edildiğini duyurmalıdır, zira durum son derece ağırdır.
@gergerliogluof
www.omerfarukgergerlioglu.com