Her gün kayyımların yaptığı yeni bir vukuat medyaya yansıyor. Geçen hafta Mülkiye’den sevgili hocam Baskın Oran bu vukuatların ufak bir kısmını sıralamıştı.[1]Baskın Hoca’nın sıralamasına birkaç tane de ben ekleyeyim:
Kayyımlar hemen hemen her ilde Kürt belediyeler tarafından kurulmuş kadın politikaları müdürlükleri ve kadın merkezlerini kapattılar. Van’da Alo Şiddet Hattı bile kapatıldı. “Kadından otobüs şoförü olmaz” denilerek kadın otobüs şoförlerinin işlerine son verildi. Bu konuda daha önce detaylı olarak “Kayyım Kadından Ne İster” diye yazmıştım.[2] Belli ki kayyımlar Kürt belediyelerinin geliştirdiği kadın-erkek eşitlikçi yaklaşıma karşılar. Yine bölgede ismi değiştirilen parklar, sokaklar, kapatılan tiyatrolar, kültür merkezleri kayyım deyince ilk aklıma gelenler.
Kayyımların heykellerle savaşı!
Son zamanlarda kayyımlar daha çok Kürt halkının değerlerine ilişkin heykelleri yıktırmakla gündemdeler. Daha önce Roboski heykeli ve yine Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde yıllardır duran, Asur mitolojisinden gelen insan başlı aslan heykelleri kaldırılmıştı. Şimdi de Orhan Doğan, Ehmedê Xanî ve Uğur Kaymaz’ın heykelleri kayyımlar tarafından yıkıldı.
Hepimizin kıymetlisi Orhan Doğan’ın anıtı Şubat ayında Cizre’ye atanan kayyım tarafından kaldırıldı. Anıtın üzerinde “Nasıl tek çiçekli bir bahçe tek sazlı bir orkestra olmazsa Türkiye’nin insanının da tek tip düşünmesi beklenmemelidir” yazıyordu. Kayyım sadece anıttan değil bu cümleden de rahatsız olmuş olmalı. Ne de olsa iktidarın beklentisi tek tip düşünen insan yaratmak. Uğur Kaymaz’ın heykeli de Kızıltepe kayyımı tarafından kaldırıldı. Uğur Kaymaz’ın annesi Makbule Kaymaz’ın Kızıltepe Belediyesindeki işine de aylar önce KHK ile son verilmişti. Kayyım boş durmadı elbet. Kaldırdığı heykelin yerine hemen iğrenç bir saat kulesi dikiverdi. Böylelikle 12 yaşında 13 kurşunla katledilen Uğur’u unutturacağını düşünüyor olmalı. Farkında değil herhalde, bu saat kulesi Kürtlere, her saat başında, 12 yaşında 13 kurşunla katledilen Uğur’u gösterecek.
Doğubayazıt kayyımı Kızıltepe’den geri kalır mı, kalmaz elbet! O da ünlü Kürt düşünür, edebiyatçı, Ehmedê Xanî adına yapılan anıtı yıktırdı. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim meydanlarında öve öve bitirememişti Ehmedê Xanî’yi. 2014 yılındaki konuşmasında, partisine hitaben “Bu hareket Ahmet Yesevi’den Mevlana’ya, Ahmede Hani’den Meleye Ceziri’ye, Mehmet Akif’ten Necip Fazıl’a o engin pınarlardan kana kana içmiş...” diye sesleniyordu. Hareketin neyi içip içemediği bugün ortada.
Kayyım, heykelini yıkarak Xanî ve düşüncesini yok edeceğine inanıyor olmalı. Adı sanı sadece yıktıkları heykeller, işten attıkları insanlar ve kapattıkları derneklerle anılacak olan, seçilmişlerin yerine zorla oturtulmuş, atanmış bu adamların, 300 yıl sonra bile Kürt kültür ve dilini aydınlatmaya devam eden Xanî’yi unutturmaya güçleri yeter mi?
Kayyım-kıyım- yıkım
Kürt illerinde bir yandan yıkım, bir yandan “inşa” devam ediyor. Devlet belli ki burada yeni bir tarih yazmaya çalışıyor, bunun için de önce hafızayı silmesi gerekiyor. Yıktığının yerine de başka bir kültürü, yeni bir tarihi inşa etmeye kalkıyor. Eğer belediye başkanları görevden alınarak cezaevine konulmasa muhtemelen bu yıkım ve “inşa” bu boyutta yapılamayacaktı. Kayyımlar bu hafıza silme işlemi için biçilmiş kaftan oldu.
Yıkım yapıyorlar, kıyım yapıyorlar ve bunu büyük bir kin ve nefretle yapıyorlar. Kürt kültüründen, Kürt dilinden, Kürt tarihinden, Kürde dair her şeyden nefret ediyorlar. Açıkçası böylesi kin ve nefretle yoğrulmuş bu insanlara, bu zihniyete ancak acıyabiliyorum.
Öte yandan tüm bu yapılan “hafıza silme” eylemleri, bir korkunun da göstergesi. Aslında korkuyorlar. Tarihte yaptıkları zulmün simgelerinin karşılarında durmasından korkuyorlar. Heykelleri yıkarak, Tahir Elçi’nin ismini parktan silerek, Dersim yerine Tunceli tabelası asarak başarılı olamayacaklarını da biliyorlar.
Gelgelelim İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Baskın Hoca’nın yazısına verdiği tepkiye:
“Kendisini ilim adamı diye pazarlamış yazısının her kelimesini alçakça kurgulamış bir uşak Baskın Oran hakkında suç duyurusunda bulunuyorum."
Belli ki Bakan Bey kayyımların icraatlarını alt alta koyunca Kürtlere karşı nasıl bir politikanın izlendiğini gözler önüne seren yazıya pek bozulmuş. Bir akademisyeni, saygın bir hocayı, bir insanı açıkça hedef göstermekten çekinmemiş. Zaten bilirim, Baskın Hocam da sizden öyle çok korkar ki Bakan Bey!
İnsan zaten bu dil ve üsluba bakınca kayyımların yaptıklarına da şaşırmıyor. Kayyımlar bu adamların fikrini zikrini yansıtıyor.
Tam yazıyı bitirirken Artı TV’de Dersim’le ilgili bir haber gözüme ilişiyor. Muhabir, yaşlı bir Dersimli adama, kayyımın Dersim tabelasını kaldırtıp yerine Tunceli tabelası asması konusunda ne düşündüğünü soruyor. Yaşlı adam cevap veriyor:
“Bana cennet mi, Dersim mi deseler, Dersim derim”.
İşte böyle, bu kadar net! Bize cennet mi Xanî mi, Uğur mu, Orhan mı, Tahir mi, anadilin mi deseler; biz dilimiz, kültürümüz, Xanîmiz, Tahirimiz, Orhanımız, Uğurumuz, Roboski’den Sur’a evlatlarımız deriz!