24 Ekim 2024

Siyaset nedir ne değildir?

Bazı genel başkanların konuşur gibi yapıp çifte ekran kullandığı ve Bahçeli’nin de o başkanlardan biri olduğu sır değil. Bir sağdan okur, bir soldan. Kâğıttaki notlardan bile değil, bildiğin “monitör”dendir retorik; artık kim ya da kimler yazıyorsa

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli

Devlet Bahçeli 1 Ekim 2024 günü Özgür Özel’e “üzülme, bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor. Siyasetin gereği olarak..." derken ne demiş oluyordu? “Siyaseten” sözcüğü ve “siyasetin gereği” sözü ne anlama gelir?

Bir söze ya da sözcüğe verilecek anlamın kabaca üç kaynağı olabilir: 1) bireysel birikim; 2) sözlükler; 3) bağlam. Herkes kendi anadilinin genel sözlüğündeki en temel sözcüklerin yalın anlamını bilir, bundan ötesi sözün iç ve dış bağlamlarına göre değişir.

Bahçeli yukarıda andığım sözünde belli ki önceki bir sözü için Özel’den özür diliyordu ama, bir şeyler biraz karışmıştı. Kullandığı “üzülmek” fiili, İngilizce özür bağlamında dolaysız olarak (“sorry” sözcüğüyle) yer alsa da, olağan Türkçe özür bağlamlarında kullanılmaz.

Gerçi herhalde İngilizcenin etkisiyle son yıllarda “üzgünüm” diyenlere rastlanmıyor değil; ancak, fiilin yalnızca bu birinci tekil çekimiyle kullanılıyor; Türkçede “üzülme”nin olağan kullanımında özür içeriği bulunmuyor. Dolayısıyla, Bahçeli’nin olsa olsa, “özür” sözcüğünden kaçınmak isteyen zihninin dağarcığındaki, önbilincin çıkış kapısında bekleyen en taze karşılığı kullanmış olduğunu düşünebiliriz. Biraz daha derinlere gidersek, “üzülme!” şeklindeki sesleniş aynı zihnin kendi kendisine yönelmiş olabilir de diyebiliriz.

Ama burada asıl üzerinde durmak istediğim sözcük “üzülmek” değil, “siyaset” sözcüğü. Bu sözcüğün belirli kullanımlarına dikkat çekmeyi epeydir aklımdan geçiririm, bugün denk düştü.

Bahçeli’nin yukarıya aldığım cümlesinde “siyaseten” derken ne kastettiğini görmek için, Özel’e daha önce yöneltmiş olduğu hangi sözü özür konusu ettiğine bakmamız gerekiyor. O sözleri buraya almayacağım. Gerek duyan internette bulabilir.

Bahçeli’nin özür konusu sözlerini günümüz yargısı herhalde “hakaret” saymayacaktır ama, aklıselim sahibi herkes herhalde hakaretamiz bulacaktır. Özel’in oracıkta verdiği karşılık da hakaretamiz içeriği anladığını ima ediyordu.

Bu diyalog sahnesi temelde “siyaset”ten kimin ne anladığına dair bir fikir verdiği için önem taşıyor. Öyle anlaşılıyor ki Bahçeli’ye göre “siyaset”, bu tür sözleri, yani muhatabına saygı göstermeyen sözleri içerebilen, hatta gerektiren bir zanaattır.

Halktan insanların siyasetçiler için kullandığı “okkalı konuşmak”, “kodu mu oturtmak” ya da “ağzı laf yapmak” sözleri Bahçeli’nin bu özür konusu sözleri için geçerli midir acaba? Seçimlerde kendisinden çok duyduğumuz “millet-illet” gibi atraksiyonları demagojik amaçlarla mı kullanmaktadır?

Olabilir gerçi: Bizde milletin Büyük Meclis’indeki haftalık Grup Toplantıları örneğin, birer tartışma kürsüsü olmaktan çok, başkanların bu yönden göz doldurmaları gereken birer sahne gibidir. Genel Kurul ise birbirine giydirme ve laf yetiştirme yeri. Son zamanlarda normal lafın yetişmeyeceğini düşündükleri yerde yumruklarını “konuşturanlar” bile olmadı mı?

Bazı genel başkanların konuşur gibi yapıp çifte ekran kullandığı ve Bahçeli’nin de o başkanlardan biri olduğu sır değil. Bir sağdan okur, bir soldan. Kâğıttaki notlardan bile değil, bildiğin “monitör”dendir retorik; artık kim ya da kimler yazıyorsa.

Böyle ekrandan okumadıkları zaman ise “siyaseten” konuşuyorlarmış işte, öyle diyor Bahçeli, kendisi söylüyor...

Tarihsel adı Mülkiye olan AÜSBF’de her yıl yapılan ilk derslerde yeni öğrencilere “siyaset” terimi tanıtılır. Tarihsel köken, pek beklemeyeceğiniz türdendir: “Siyaset”, “seyis”le akrabadır; kökeninde “seyislik” vardır, yani at yönetimi. Ferit Devellioğlu’nun bazı yönlerden en iyi Osmanlıca sözlük olan Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat’ında verilen ilk tanım da budur.

Güncel Türkçe sözlükler, “siyaset” sözcüğünü “ülke yönetimi” olarak tanımlıyor; seyislikten söz etmiyor. “Memleket idaresi” tanımı, “siyaset” sözcüğünün Osmanlıcadaki ikinci anlamıyken, günümüz Türkçesindeki ilk anlamı haline gelmiştir.

“Siyaset”in Mülkiye birinci sınıfında öğretilen ve Devellioğlu sözlüğünde verilen üçüncü tanımı ise “idam cezası”dır. Eski imlayla, “îdâm cezâsı”. Ve “Siyaset Meydanı”, her ne kadar bir zamanların ünlü tv sunucusu Ali Kırca’nın yönettiği tartışma programının adı idiyse de, terimin tarihsel tanımı “idam cezalarının uygulandığı meydan”dır.

Bu cezalar bizim 68 Kuşağı’nın çocukluğunda hâlâ şehir meydanlarında uygulanıyordu. On üç yaşımdayken Konya’da Kırmızı Kütüphane’nin olduğu Hükümet Meydanı’nda boynunda beyaz levhasıyla idam sehpasında asılı bir adama bakan yoğun kalabalığın arasında olduğumu hatırlıyorum…

Bir tarihten sonra idamların infazı kapalı yerlere, cezaevlerine alındı.

Devellioğlu sözlüğü “siyaset” sözcüğü için 6 numaralı tanım olarak, “kurnazca iş veya hareket” diyor. Bu tanım her ne kadar Mülkiye’deki ilk derslerde anılmıyorsa da, Devlet Bahçeli’nin yukarıda andığım kullanımlarına tam tamına uygun düşüyor. Diyeceğim, siyaset bilimi ne derse desin, belirli siyasetçilerin temel hareket ilkesi tam da 6. tanıma dayalı, hatta bununla sınırlıdır ve bu zihniyet halktan insanların kavrayışında az çok yer bulmuştur.

Son olarak “siyaset yasağı” terimine değinmeliyim. Sözcüğün günümüzdeki en yaygın kullanımını da gösteren bu terimde “siyaset”, siyasi partilerle herhangi bir biçimde fiilen ilintili –üye, kurucu, yönetici vb.- olmak anlamına geliyor. Terimin “yasak” bölümü ise, en son Ekrem İmamoğlu’na yöneltilmiş bir Demokles kılıcı olarak Türk Ceza Kanunu’nun, başlığı sorunlu bir Türkçeyle düzenlenmiş olan 53. maddesinde sayılıp dökülen "belli” haklardan yoksun bırakılmak anlamına geliyor.

Gelin de 6. tanım ne kadar da her şeyi kapsamına almış diye düşünmeyin.

Necmiye Alpay kimdir?

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. 

Kitapları

Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)

- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)

- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)

- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)

- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)

- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Güncel çağrışımlar, palimpsest projeler

Merkez’in Merkez’i olmak! Uçum, eşbaşkanlığı ya da Osmanlı’yı anmaksızın, büyük harfli “Merkez Ülke”den söz etmektedir. Ne bileyim, bir bilimkurgu senaryosu ya da bugünlerde arada bir kulağımıza çalınan CENTCOM gibi bir şey!

Emperyal eğilim, sosyal eğilim

Devrimler yenilenmedikçe sosyalliğini kaybedip emperyalizme yem oluyor. Hem dışarıdan içeriye, hem de –artık- içeriden dışarıya yönelen emperyal eğilimlere yem... olmaya, sosyalliğimizi bozuk para gibi harcamaya yazgılı mıyız?

IŞİD’in D’si, SMO’nun M’si    

Suriye’de Halep-Hama-Humus-Şam hattı boyunca güle oynaya ilerleyen 2017 doğumlu HTŞ’nin “mücadele”si de bir “tuhaf savaş” değil mi sizce de? 

"
"