28 Kasım 2024

Faşizmin kapıları çaldığı bir çağ

Mamak Cezaevi bir işkencehane olarak Diyarbakır’ın ardından ikinci geliyordu ama, kimse bize test uygulamaya ya da iğne yapmaya kalkışmamıştı. Peki böyle olması 12 Eylül’ün faşist bir rejim olmadığı ya da faşizmin Mamak’a uğramadığı anlamına mı gelir?

Konu olağandışı değil. Ne dünyanın dört köşesi, ne de bizim buralar için. Yine de son haftalarda olağanı aşacak ölçüde sık karşılaştık. Çoğumuz farkında olmadan, faşizmin şu ya da bu belirtisiyle yüz yüze geliyoruz.

Eski belirtilerden biri, Muazzez İlmiye Çığ’ın ölümü dolayısıyla hatırlandı. Söz konusu olan, 12 Eylül döneminde cezaevlerinde insanlar üzerinde yapılmış tıbbi deneyler meselesiydi. Gökçer Tahincioğlu, 23 Kasım tarihli yazısını bütün incelikleriyle bu konuya ayırdı.

Geçenlerde  kitabı üstüne yazdığım Fethiye Çetin ile diğer koğuş ve dönem arkadaşlarımızla 12 Eylül dönemi Mamak Cezaevi’nde kaldığımız sıralar, yani 1984 yılı yaz aylarına kadar, bizim üzerimizde ya da diğer siyasi tutukluların üzerinde, Tahincioğlu’nun söz ettiği türden fiziksel ya da ruhbilimsel özelliklerimizi araştıran deneyler yapmaya kalkışan olmamıştı. Mamak’ta işkence, tabutluk, falaka, coplama ve benzeri sayısız eziyet bizden esirgenmiş değildi; bunlardan psikolojik sonuçlar almak gibi bir amacın varlığı da kuşku götürmez. Ancak amacın tam olarak Mengelevari dolaysız etki ve araştırma olduğu söylenemez. (“Mengelevari” sıfatı, Dr. Joseph Mengele ve ekibinin korku filmlerini aratmayan uygulamaları sonucunda Alman faşizminin tanımlayıcı özelliklerinden sayılmıştır.)

Gerek “DAL” adıyla ünlü “Emniyet” bölümünde gerekse Mamak’ta uygulanan işkenceler daha çok cezalandırma ve irademizi kırma amacına yönelikti. Mamak Cezaevi bir işkencehane olarak Diyarbakır’ın ardından ikinci geliyordu ama, kimse bize test uygulamaya ya da iğne yapmaya kalkışmamıştı.

Peki böyle olması 12 Eylül’ün faşist bir rejim olmadığı ya da faşizmin Mamak’a uğramadığı anlamına mı gelir?

12 Eylül 1980 dönemini yaşamış ya da incelemiş olanlar, o dönemin faşizm olup olmadığına ilişkin tartışmaları bilirler. Daha çok sol cenah içinde olup bitiyordu bu tartışma. Yanlış bilmiyorsam, herkesten önce ve herkesten daha cesur bir söylemle “bu faşizmdir” diyen, Cumhuriyet gazetesi başyazarı İlhan Selçuk olmuştu ve haklıydı. Daha sonra da bu tez üstün geldi.

“İnsanlığa karşı suç” kavramı Nazizmin 1945’te yenilgiye uğraması sonrasında ünlü Nuremberg Mahkemesi’ndeki yargılama sırasında gelişmişti. Bugün bizde de Türk Ceza Kanunu madde 77’ye kadar varan hukuk çalışmaları sayesinde düzenlenmiş durumda. Ancak dikkat: Bu kavram yalnızca “bilimsel” araştırmalarda kobay olarak kullanılmayı değil, sistematik işkenceyi de içerir ve faşizmin ilk sıralardaki özelliklerinden birini tanımlar.

Faşizmin bütün bir tarihsel süreç boyunca oluşan genel tanımının bundan ibaret olmadığına da dikkat: Çoğu kez, solun benimsediği tanımdan söz edilirken, en az “insanlık suçu” kavramı kadar temel bir belirleyici olan sınıf meselesinin es geçildiğine rastlanıyor. Bu çerçevede geçen hafta dikkat çeken yazılardan biri, Mehmet Önal’ın 24 Kasım tarihli, “Faşizm kelimesi hâlâ bir anlam ifade ediyor mu” başlıklı yazısıydı.

Önal’ın yazısını belirleyen söylemsel özellik, “faşizm” kavramı etrafındaki bir başka temel eksiklik olarak, kavramın sıfat niteliğiyle (“faşizan” olarak) değil de mutlak bir olgu varsayımıyla (“faşizm” olarak) kullanılmasıydı. Trump’ın da, Meloni’nin de, daha başka benzerlerinin de yekten “faşist” olarak nitelenmesi ne kadar zorsa, “faşizan” olduklarını söylememek de aynı ölçüde zordur. Zira bu belanın özelliklerinden biri de, “geleneksel” denilen milliyet, din ve aile gibi değerleri mutlaklaştırarak, milliyetçi, dinci, cinsiyetçi ve militarist özellikler kazanmış, demagojik biçimlerde parlatmak oluyor.

Velhasıl faşizm dediniz mi, orada biraz duracaksınız.

Necmiye Alpay kimdir?

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. 

Kitapları

Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)

- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)

- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)

- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)

- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)

- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Taşın altında ne var?

Bahçeli’nin el sıkarak başlattığı Öcalan çıkışı AKP Genel Başkanı’nı zorladı. RTE her zorlukta yaptığı gibi önce uzun uzun sustu, sonra Bahçeli’yi “bilge” mevkiine oturtup överek “elini, hatta gövdesini taşın altına koymak” konusunu değerlendirdi. Belli ki her iki siyasetçi de birbirlerinden kopmayı göze alabilecek durumda değildiler

Trump ve Trevor Noah

Küreselleşmenin sıfır numara emperyal boyutunu Rosa Luxemburg ve Lenin anlatmışlardı. Trevor Noah da bir başka yolu hem içeriden hem dışarıdan aydınlatıyor

Ve melezler

Gaël Faye melezmiş. Annesi Ruandalı, babası Fransız. Eh! Gerçi her halinden Afrikalılık bilinci akıyor ama, yine de... Her durumda insana bir Ruandalı görmek iyi geliyor

"
"