24 Kasım 2019

Sahada bir ressam: Ernie Barnes

Ernie'nin içinde büyüyen sanat tutkusu onu önce kâğıda kaleme, sonra ise fırçaya tuvale doğru yakınlaştıracaktı

Bir sporcunun yeteneğini övmek için pek çok kez "sanatçı" tabirinin kullanılmasına alışkınız. Jordan'ın smacı, Federer'in forehand'i ya da Cruyff'un dönüşü… Her biri, bir sanat eserinin nefes kesiciliğini ihtiva eder. Buraya kadar ki kısım, işin romantik tarafı… Ama bir de kelimenin tam anlamıyla sanatçı olan sporcular var. Ya da sporcu olan sanatçılar…

Onlardan biri Ernie Barnes, gürbüz bir delikanlı… ABD'de futbolu oynuyor ve farklı branşlarda da başarılı… 18 yaşındayken Raleigh'deki North Carolina Sanat Müzesi'ne girdiğinde hayranlıkla etrafı seyrediyor. Müzenin görkemi aklını başından alıyor ama çabuk toparlanıyor. Zira, asıl merak ettiği şey; ırksal ayrımın yakın zamanda ortadan kalktığı bu müzede, siyahi ressamların tablolarının nerede olduğu… Merakını gidermek için bir doçente yanaşıyor. Aldığı yanıt ise ırk ayrımının aslında henüz bitmediğini gösteriyor:

"Sizin insanlarınız kendilerini bu yolla ifade etmiyor."

Sonsuz ufuklar

Ernest Eugene Barnes Jr, 15 Temmuz 1939 yılında Durham, North Carolina'da dünyaya geldi. Annesi, Mr. Fuller isimli bir avukatın evinde yardımcı olarak çalışıyordu. Zaman zaman Ernie'yi de yanında götürüyordu. Ernie için bu ziyaretler oldukça ilgi çekiciydi. Çünkü Mr. Fuller, Ernie'ye her gelişinde sanat kitapları okutuyor ve klasik müzik dinletiyordu.

Ufku başka bir dünyaya açılan Ernie; daha ilkokuldayken Delacroix, Rubens ve Michelangelo gibi sanatçıların eserlerine aşinaydı. Ortaokulda ise artık resimleri yorumlayabiliyor ve kendine has bir sanat zevki ediniyordu. Irk ayrımının devam ettiği bu dönemlerde siyahi bir çocuğun bu bilgilere ulaşabilmesi büyük bir fırsattı. Ancak dahası da vardı. Ernie'nin içinde büyüyen sanat tutkusu onu önce kâğıda kaleme, sonra ise fırçaya tuvale doğru yakınlaştıracaktı.

Ernie, tombul ve hantal bir çocuktu. Amerikan okullarında ata sporu olarak benimsenen zorbalık illetinden de az çekmemişti. Haliyle gözlerden uzak kalmaya dikkat ediyordu. Kuytu köşelerde tek başına oturuyor ve içindekileri çizim defterine aktarmaya çalışıyordu. Ta ki, bir gün bir öğretmeni onu fark edene kadar. Aynı zamanda eski bir sporcu da olan öğretmen Tommy Tucker, okulun halter takımının da antrenörlüğünü yapıyordu. Tucker, Ernie'nin çizimlerini görmüş ve bu konuda yetenekli olduğu kanısına varmıştı. Ancak eğer başarılı olmak istiyorsa yetenek yeterli olamazdı. Disiplin şarttı.

Bu sebeple, Tucker, Ernie'ye spor yapmasını tavsiye etti. Ona göre bu, hayata bakışını değiştirecek ve belki de Ernie'ye bambaşka fırsatlar açacaktı. Ernie de Tucker'ın tavsiyesini dinlemişti ve lise son sınıfa geldiğinde Amerikan futbolu takımının kaptanlığı yapıyordu. Gülle atmada ise eyalet rekorunun sahibiydi.

Tutkunun peşinde

Kolej yıllarını sadece siyahların okuduğu North Carolina Üniversitesi'nde geçiren Ernie, 1959 seçmelerinde NFL takımlarından Washington Redskins tarafından sekizinci turdan seçilmişti. Ancak Redskins yöneticileri, onun siyahi olduğunu fark edince hemen haklarından feragat ettiler. Ama iki tur sonra, Baltimore Colts tarafından tekrar seçildi Ernie.

Baştan söylemekte fayda var, Ernie'nin NFL kariyeri çok da parlak değil. Zaten toplam beş yıl süren profesyonel kariyerinde, beş farklı takımda oynuyor. Bu durum, temelde kendini oyuna çok fazla vermemesinden de kaynaklanıyor olabilir. Aklının nerede olduğunu ise söylemeye gerek yok.

Resme olan tutkusunun ulaştığı boyut, artık zamana sığmıyordu. Maçlarda mola alındığında dahi defterine bir şeyler çiziktirmeden duramıyordu. Ancak bunun takımın işine yaradığı söylenebilir. Çünkü, bu şekilde rakip takımın diziliş ve taktiklerine dair ipuçları yakalayabiliyorlardı.

"Molalarda yapacak hiçbir şeyiniz yok. Konuşmuyorsunuz. Çoğunlukla sadece nefes almaya çalışıyorsunuz. Gördüğünüz şeyleri yazıp çizmenizi engelleyen bir şey yok. Sizin hareketlerinize savunmanın verdiği tepkiler, çizgi oyuncularının duruşu, vücut dili… Birkaç küçük not bir aksiyonu açıklayabiliyor. Ya da zihnimde aniden bir görüntünün oluşmasını tetikleyebiliyor. O not ve çizimlerin bazıları tablolara dönüştü. Aslında, oldukça fazlası…"

Ernie, 1965 yılında Amerikan futbolunu bıraktıktan sonra takım sahiplerinin bir toplantısına katılmak amacıyla Houston'a gitti. Burada onunla tanışan New York Jets takımının sahibi Sonny Werblin, Ernie'nin çizimlerinden oldukça etkilendi. Sonra ise tarihte pek de eşine rastlanmadık bir şekilde onu takım kadrosuna dahil ederek maaş ödemeye başladı. Ancak ondan tek isteği, resim yapmaya devam etmesiydi.

Irk ayrımının en şiddetli dönemlerini yaşamış biri olarak Amerika da yaşayan siyahi halkın sorunlarını, yaşam tarzını ve elbette sporu eserlerine yansıtan Ernie; kısa sürede sanatçılığı sporculuğunun çok daha önüne yerleşen bir isim oldu. "The Sugar Shack" isimli eseri Marvin Gaye'in bir albümünün kapağında kullanılmıştı. 1984 Los Angeles Olimpiyatları'nın resmi sanatçılarından biriydi. Ama en önemlisi de en başta kendi istediği kişi oldu. Bunun için tutkuyu hissetmesi, disiplini öğrenmesi ve sahada pek çok darbe alması gerekse de… 

Yıllar sonra Ernie'nin yolu Raleigh, North Carolina'ya tekrar düştü. Ama bu kez müzenin kapısında özel olarak karşılandı. Artık kimseye siyahi ressamların eserlerinin yerini sormasına gerek yoktu. Zira nerede olduklarını biliyordu. Ne de olsa çoğunu kendisi çizmişti…

Yazarın Diğer Yazıları

Asla vazgeçme: Diana Nyad

Üniversite yurdunun dördüncü katından paraşütle atladı ve bir de 63 yaşındayken Havana'dan Florida'ya kadar yüzdü. O, asla vazgeçmeyenler için bir cesaret simgesi

Esaretten NBA'ye: D.J. Mbenga

Kader, savaş halindeki Afrika topraklarından kaçıp gelen bir genci, dünyanın en büyük basketbol organizasyonunun zirvesine kadar çıkardı

Bir yılbaşı arifesinde, Managua'ya doğru...

Roberto, duruma el koymaya karar verdi. Dördüncü uçakla birlikte o da gidecekti. Yılbaşı arifesinde, Managua'ya…

"
"