12 Mayıs 2019

Bir NBA hikayesi: ‘Ama arkadaşlar iyidir’

Maurice Stokes ve Jack Twyman… Bugün ikisi de aramızda değiller. Ancak onlar bize hepimizi mutlu edecek bir hatıra bıraktılar

“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü.”

(Charles Dickens, İki Şehrin Hikayesi)

Ellilerin sonu altmışların başında NBA… Oyun nihayet popülerlik kazanmaya başlamış olsa da oyuncuların çalışma şartları ve sosyal haklarından olumlu bahsetmek olanaksız. Toplumda siyahilere karşı ayrımcılık hala devam ediyor. Ekonomik ve toplumsal engeller hayatın içinde geniş yer kaplıyor.  Ancak arkadaşlık bazen engellere aldırmaz.

Bu, iki arkadaşın hikayesi… Maurice Stokes ve Jack Twyman.

Parkedeki yetenek

Maurice Stokes, kolej yıllarından itibaren arkasına aldığı rüzgârı NBA’ye geldiğinde bir fırtınaya dönüştürmüştü. Royals takımıyla başladığı NBA serüveni ona ilk sezonunda “yılın çaylağı” ödülünü getirmiş, ligde geçirdiği üç sezonun hepsinde de All-Star takımına seçilmişti.

1957/1958 normal sezonunun son maçında rakip, Minneapolis Lakers’tı. Maurice, muazzam bir performans sergiliyordu. Oyununun zirvesinde, herkesin saygısını kazanmış bu dev adamın biraz sonra başına gelecekler hakkında hiçbir fikri yoktu.

Bazen bir ses duyarsınız. Bir an içiniz ürperir. Panik hissedersiniz. Maurice, bir ribaund mücadelesi sonrasında dengesini sağlayamayıp yere düştüğünde duyulan ses ise tanık olanları dehşete sürüklemişti. Sert zemine kafasını çarpmış ve bir süre baygınlık geçirmişti. Maçın üzerine tedirgin bir bulut çökmüştü. Soyunma odasına götürülen Maurice, beş dakika sonra geri döndü. Hakemlerin işaretiyle oyuna döndüğündeyse bulut dağılmış; oyuncular, antrenörler ve seyirciler derin bir nefes almışlardı.

Ertesi gün, playoff ilk turunda Pistons karşısına çıkacaklardı. Maçtan önce, kendini iyi hissetmiyordu. Ancak kötü hisseden başka bir oyuncu daha olduğundan takım arkadaşları ve teknik ekip ufak çaplı bir yemek zehirlenmesinden şüphelendiler. Paniğe mahal yoktu… O, sahadaydı. Performansı her zamanki gibi değildi ancak herkesin kötü bir günü olurdu. Zaten takım olarak kötü oynayıp mağlup olmuşlardı. Maçtan sonra Cincinati’ye dönmek için uçağa bindiler. Uçakta o uçuşu asla unutamayacaklardı.

Maurice, kalkıştan yirmi dakika sonra fenalaştı ve soğuk soğuk terlemeye başladı. Yanında oturan arkadaşı Dick Ricketts’a dönüp, şu sözleri söyledi:

“Dick, vücudumdaki tüm kemikler canımı acıtıyor. Ölecek gibi hissediyorum.”

Maurice hastaneye ulaştırıldığında koma halindeydi. Altı gün sonra uyandığında ise tüm vücudu felç olmuştu. Söylenen her şeyi anlıyor fakat sadece gözleriyle iletişim kurabiliyordu.

Siyah beyaz iki arkadaş

Jack Twyman, Maurice’in takım arkadaşlarından biriydi ve o da çok iyi bir oyuncuydu. Ancak birbirleriyle yakın olduklarını söylemek pek mümkün değil. Oyun karakteri olarak da bir uzaklık söz konusu. Jack, çok sayıda şut kullanmayı severdi; Maurice ise çok iyi bir ribauntçu ve pasördü. Jack, saha içinde biraz bencil, yardımlaşmaya pek yanaşmazdı; Maurice ise takım oyununa daha yatkındı. Jack, beyazdı; Maurice ise beyaz adamların dünyasında bir siyah.

Maurice’in ailesi’nin durumu iyi değildi ve Pittsburgh’da yaşıyorlardı. Tedavisi ise Cincinnati’de olacaktı. Takımda evi Cincinnati’de olan tek oyuncu Jack Twyman’dı. Maurice’in hastalığı ortaya çıktığında Jack’in aklında tek bir şey vardı: Maurice’e yardım etmek.

Jack, takım arkadaşının yasal vasiliğini üstlendi. Jack’in bir beyaz olarak ona yoldaş olması dönem şartları düşünüldüğünde hiç de kolay değildi. Yatağa bağımlı olan Maurice’in tedavi sürecinde, Jack sürekli yanındaydı. Fakat önüne başka bir zorluk çıkacaktı.

NBA’in o dönemlerinde oyuncular yüksek ücretler almadıkları gibi sigorta gibi yan haklara da sahip değillerdi. O nedenle tedavi masrafları altından kalkılamaz bir hale geldiğinde bir desteğe ihtiyaç duydular. Bu destek New York’lu bir iş adamından geldi.

Milton Kutsher, Jack Twyman’la görüşerek Maurice’e yardım etmek için bir fikri olduğunu söyledi. Bir yardım maçı organize edeceklerdi. Konaklama ve diğer masrafları Kutsher üstlenecek, oyuncuları ise Jack getirecekti. Wilt Chamberlain, Kareem Abdul-Jabbar, Oscar Robertson gibi oyuncular yardım maçlarında boy gösterdiler.

Öte yandan, Maurice, savaşmaktan hiç gocunmadı. Tedavi sürecinde hiçbir zaman neşesini kaybetmedi. “Neden ben?” diye isyan etmedi. Belki de bu sayede çok büyük bir ilerleme kaydetmişti. Yürüyemese de vücudunu kısmen hareket ettirebiliyor, akıcı konuşamasa da iletişim kurabiliyordu.

2006 yılında NBA Şöhretler Listesi’ne dahil edilen Maurice Stokes için yaptığı konuşmada Jack Twyman, o günleri şöyle anlatıyor:

Bir cumartesi gecesi, kariyerinizin en üst seviyesinde, önünüzde koca bir hayat varken, geleceğiniz parlakken, yatmaya gittiğinizi ve pazar sabahı tamamen felç olarak uyandığınızı hayal edin. Nasıl tepki verirdiniz? Ben nasıl tepki verirdim? Bilmiyorum. Peki Maurice nasıl tepki verdi? Birkaç hafta sonra ona sordum. -Durumun ne olduğunu öğrendiğinde ne düşündün? -İki seçeneğim vardı. Vazgeçebilirdim. Ya da kollarımı sıvayıp, tüm gücümle bu şey her ne ise onu yenmeye çalışabilirdim.”

Arkadaşlığın sihri

Derviş Zaim’in Tabutta Röveşata filmi bir hayatta sıkışmış insanların hikayesini anlatır. Filmin efsanevi karakteri Mahsun Süpertitiz’i çoğumuz müthiş bir replikle anımsarız. Kalacak yeri olmayan Mahsun, zaman zaman arkadaşlarında kaldığını anlatırken “… ama arkadaşlar iyidir” der. Bunu söylerken yüzünde oluşan tebessüm ise arkadaşlığın sıcaklığını açığa çıkarır, sıkıştığı hayattan arkadaşlığın sihriyle uzaklaşır.

Jack Twyman’ın Maurice’le ilişkisi de bu sıcaklığı bize aktarıyor. Bir bedende sıkışmış olan Maurice, Jack’in arkadaşlığıyla hayata sıkı sıkıya bağlanıyor. Bu öyle bir arkadaşlık ki, geleceğe de sirayet ediyor, onu ölüm bile sonlandıramıyor. Öyle ki, 2013 yılından bu yana NBA yönetimi ikisinin adını taşıyan bir ödülü “yılın en iyi takım arkadaşı” olarak seçilen oyuncuya veriyor.

Maurice Stokes, 1970 yılında geçirdiği bir kalp krizi sonrasında hayata veda ederken henüz 36 yaşındaydı. On iki yıl süren hastalığı süresince bol bol okuyan Maurice; zaman zaman notlar alıyor, etkilendiği şeylere dair yazılar yazıyordu. Onun Martin Luther King hayatını kaybettiğinde yazdığı cümleler bugün hem kendisi için hem de Jack için geçerliliğini koruyor:

“İnsanların çoğu muhteşem birinin ölümüne üzülür. İtiraf etmeliyim ki, ben de o insanlardandım. Fakat artık değilim. O, ismi her anıldığında bizi mutlu edecek çok fazla hatıra bıraktı. Eğer bıraktığı güzel şeyleri hatırlarsanız, yaşanan kötü şeylerin hiçbirini hatırlamak zorunda değilsiniz.”

Maurice Stokes ve Jack Twyman… Bugün ikisi de aramızda değiller. Ancak onların isimlerini andığımızda üzülmemizi gerektiren bir durum söz konusu değil. Onlar bize hepimizi mutlu edecek bir hatıra bıraktılar:

Arkadaşlar iyidir.

Yazarın Diğer Yazıları

Asla vazgeçme: Diana Nyad

Üniversite yurdunun dördüncü katından paraşütle atladı ve bir de 63 yaşındayken Havana'dan Florida'ya kadar yüzdü. O, asla vazgeçmeyenler için bir cesaret simgesi

Esaretten NBA'ye: D.J. Mbenga

Kader, savaş halindeki Afrika topraklarından kaçıp gelen bir genci, dünyanın en büyük basketbol organizasyonunun zirvesine kadar çıkardı

Bir yılbaşı arifesinde, Managua'ya doğru...

Roberto, duruma el koymaya karar verdi. Dördüncü uçakla birlikte o da gidecekti. Yılbaşı arifesinde, Managua'ya…

"
"