1940, Paris…
Karanlık bir haziran gününde bomboş sokaklar sessizlikle boğulmuş. Bir psikopat ve yanındaki yaverlerinin ayak sesleri duyuluyor. Zaferinin tadını büyük bir keyifle çıkarıyorlar. Şehrin acı dolu günleri ise yeni başlıyor…
Adolf Hitler, işgalden bir hafta sonra Paris'e gelmiş, zafer turunu atmış ve Eiffel Kulesi'nin önünde bir fotoğraf çektirmişti. Bu fotoğraf, Fransa'nın artık bir canavar tarafından ele geçirildiğinin nişanesiydi.
Ancak her işgal bir direniş doğurur. Fransız direnişi de vatanseverlerin umudu olacaktı. Diğer taraftan ise hainler Fransız halkını sırtından bıçaklayacaktı. Bir zamanlar Fransa Milli Futbol Takımı'nda kaptanlık yapmış olsalar bile…
Alexandre Villaplane…
Mağrip'den Fransa'ya
Alexandre Villaplane, 1921 yılında henüz 16 yaşında Mağripli bir çocukken, Güney Fransa'ya ayak bastı. Yetenekleri sayesinde kısa bir süre içinde küçük bir kulüp olan FC Sete'de futbol oynamaya başladı. Bir süre sonra ise takımın en önemli oyuncularından birine dönüşecekti.
Mücadeleci, dayanıklı ve kafa toplarında etkiliydi. Yirmili yılların sonlarına gelindiğinde o artık ülke çapında tanınan bir futbolcuya dönüşmüştü. Fransa Milli Takımı'yla 1930 yılında ilk kez düzenlenen Dünya Kupası için okyanusları aşarken bu kez omzunda başka bir apolet vardı: Fransa Milli Takımı kaptanı.
Villaplane, kaptanlığa yükselişini hayatının en mutlu günü olarak nitelemişti. Ancak bunlar onun gerçek düşünceleri miydi? Bunu anlamak zor. Zira o, üst düzey bir futbolcu olduğu kadar üst düzey de bir sahtekardı.
Hayatta değer verdiği tek şey vardı: Para… Öyle ki, kim daha fazla para verirse gidip o takımda oynuyor, ezeli rakipmiş ya da değilmiş umurunda olmuyordu. Bir şike hadisesi söz konusu olduğunda yine Villaplane adı mutlaka konuya dahil olurdu.
Paris'de futbol hayatına devam ederken yer altı dünyasıyla da haşır neşir olmaya başlamıştı. Bahis, kumar ve gece kulüpleri yaşamını özetliyordu. Artık o hayata futbol sığmıyordu. Zaten bir süre takım takım gezdikten sonra at yarışlarına şike karıştırdığı gerekçesiyle hapis cezası alacak ve 1935 yılında futbolu bırakacaktı.
Villaplane, kötü bir adamdı ve çok daha büyük kötülükleri ise cebinde taşıyordu. İkinci Dünya Savaşı, onun gerçek yüzünü çok daha net bir şekilde ortaya koyacaktı.
Çöküş, direniş, ihanet
"Düşmanlarımızdan ateşkes talep ettim. Bir askerin yüreğine büyük acı veren bu kararı aldım çünkü askeri vaziyet bunu gerektiriyor."
Mareşal Petain, yapılan radyo yayınında Fransa'nın teslimiyetini bu sözlerle halka açıklıyordu. Paris dibi delinmiş bir çuval gibi boşalmıştı. Yerel halkın büyük bir bölümü şehirden kaçmıştı. Kalanlar ise düşmanı kanlı canlı karşılarında görüyorlardı.
"Anne bak, askerler geliyor! Babam da artık gelecek değil mi?
Sus! dedi Agnes. 'Asker değil onlar, Alman!'"
İlya Ehrenburg'un Paris Düşerken isimli romanında yer alan bu diyalog, halkın yaşadığı travmanın çok küçük bir göstergesi. Bir başka travma ise içlerindeki hainlerin acımasızlıklarından ileri gelecekti.
Savaş başladığında, Villaplane yeni bir iş koluna geçiş yapmıştı. Artık Yahudilere şantaj yapıp paralarını alıyor, bunun yanı sıra kara borsacılık da yapıyordu. Bu dönemde, çalıntı mal bulundurduğu gerekçesiyle kısa bir süreliğine yine hapse girmişti.
Diğer taraftan; Almanlar, Fransız direniş hareketini kırmak için suçlulardan yararlanmaya karar vermişti. Şehri tanıyan yerel çete liderlerini görevlendirip Yahudilerin ve direnişçilerin peşine düşüyorlardı. Bu düzen, Villaplane'ın da hapisten çıkış biletiydi. Onun üzerinde artık Fransa Milli Takım forması değil, Nazi üniforması vardı. O, artık "kaptan" değil, SS subayıydı.
Villaplane, üzerindeki üniformaya uygun davranıyordu. Acımasızlığıyla kısa sürede nam saldı. 11 Haziran 1944'de Mussidan köyünde 11 direnişçi yakalanmıştı. Yaşları 17 ile 26 arasında değişen direnişçilere önce çukurlar kazdırıldı. Ardından tek tek vuruldular. Tetiği çekenler arasında bizzat Villaplane da bulunuyordu.
Ağustos 1944'de Paris, Nazilerin elinden kurtarıldı. Almanlarla iş birliği yapanlar yakalandı ve mahkemeye çıkarıldılar. Villaplane da onların arasındaydı. Savcı onun hakkında şunları söyleyecekti:
"Yağmaladılar, tecavüz ettiler, soydular, öldürdüler ve çok daha büyük zulümlerde, korkunç infazlarda Almanlarla iş birliği yaptılar. Arkalarından yangın ve yıkım bıraktılar. Bir görgü tanığı, bu güç düşkünlerinin hala seğiren kanla kaplı bedenlerin üzerindeki takıları aldıklarını kendi gözleriyle gördüğünü anlattı. Villaplane tüm bunların ortasındaydı. Son derece sakindi ve gülümsüyordu."
Yargılamanın sonucunda, Villaplane ve diğer işbirlikçiler idam cezasına çarptırıldı. Aralık 1944'de ise cezası infaz edildi.
Alexandre Villaplane, Kuzey Afrika'da doğan bir çocuk. Ardından Fransa Milli Takımı'nın kaptanı, daha sonra ise bir savaş suçlusu. Futbol sahalarında düdük sesleriyle sürdürdüğü hayatı, idam mangasının önünde silah sesleriyle sona erdi. O bir kaptan, bir hain, bir cani…