26 Mart 2013

Şişli’de bir bakkaliye dükkânı soyulmadı, yanlış haber verdik

Yine sansür, otosansür, gazetecilik meselelerini tartışıyoruz. Başbakanımız kızıyor, köpürüyor...

Yine sansür, otosansür, gazetecilik meselelerini tartışıyoruz. Başbakanımız kızıyor, köpürüyor... Bunlar hiç de yeni şeyler değil tabii; birazdan göreceğiniz gibi, şanlı tarihimizdeki büyük adamlarımızın eline şimdiki başbakanımız Tayyip Erdoğan su bile dökemez. II. Abdülhamid döneminde mesela, bir karikatür gazete-dergi kapattırıyordu, Tayyip Erdoğan ise karikatürü mahkemeye vermek zorunda artık. İlerledik.

Size basın tarihimizden baskı-sansür-yasak örnekleri derledim. Nasıl bir yerden geldiğimizi hatırlayalım, görelim, bilelim diye. “Modern” zamanlara gelmedim, 1960 darbesinde kestim.

Bu kısa derlemede, devletin-hükümetlerin yasakçılığının örnekleri var asıl olarak, ama dikkatinizi çekeceğinizi sandığım üzre, gazetecilerimizin de baskıyı, sansürü büyük oranda kabüllendiğini görmek mümkün. Tabii, dikbaşlılık gösterenler de var, ama onları sonraki bir derlemeye bırakalım.

Aslında, Türkiye basın tarihine Batı’yla karşılaştırmalı bakmak gerekir ki, durumu, düzeyimizi, katettiğimiz merhaleleri görüp anlayabilelim. Bu tarzda yapılmış bir çalışma, bildiğim kadarıyla, yok. İletişim fakültelerinde bu yönde bir öğretim olup olmadığını da bilmiyorum ve sanmıyorum doğrusu. Neyse, Abdülhamid dönemi gazetecilerinin mesela İngiltere’nin “her şeyin söylenebildiği” yer olduğunu düşündüklerini söyleyip işin bu tarafını şimdilik bir tarafa bırakalım.

Şüphesiz, daha büyük bir derleme yapılabilir; zaten yazılmış kitaplar var ve daha kapsamlısı da yazılabilir. O zahmete katlanamayacak büyük çoğunluk durumdan haberdar olsun diye derlendi buradaki birkaç örnek. İyi eğlenceler...

 

Başkatip Tahsin’den 9 maddelik talimat

 

Bu 9 maddelik talimat sıkı yasaklar getiriyordu. Son maddesi durumu anlamaya yeter:

“Bu yönetmelikten gazete sütunlarında söz edilmesi bazı kötü düşünce sahiplerinin yersiz eleştirme ve görüşlerine yol açacağından bundan şiddetle sakınılması.”

 

Halit Ziya Uşaklıgil anlatıyor:

“Nerede on satırlık bir fıkra basılmak üzere ise, bunun en az beşi çıkarılmağa mahkumdur. Ne için çıkarılmıştır? Bunu hiçbir vakit anlayıp ona göre davranmak, şu on satırın çıkarılabilecek olan beşini yazmamak mümkün olamıyordu.”

 

Servet-i Fünun kurucusu Ahmed İhsan Tokgöz anlatıyor:

“Hamidiye, yeni Kağıthane suları yeni akıtılmış ve çeşmeler açılmıştı. Doktor Besim Ömer Paşa sular üzerine bir makale yazmıştı; yaşlı bir adamın çeşme başında dua edişini gösterir artistik bir renkli resim, makaleyle birlikte basılacaktı. Sasür buna ‘sual’ işaretini koyunca ben şaşırdım. Baş sansör Kara Kemal Beye bir yazı yazdım. Gelen cevap şudur:

‘Azizim,

‘Çeşme resmi gerçekten çok güzel ve dua her insanın gözünde kuşkusuz ki kutsaldır. Çünkü bu, bize farzdır. Ancak, bu günlerde kötü düşünceliler o kadar çoğaldı ki, gazetelerde neyi bırakıp neyi çıkaracağımı belirlerken şaşkınlığa düşüyorum. İşte o kötü düşüncelilerin bu güzel resmi Servet-i Fünun’da görür görmez, ‘Hah, bunu bu biçimde yayınlamak, üstü kapalı olarak işimiz duaya kaldı demek olduğunu anlatmaktır’ yolunda saçmalayac aklarını yakından bildiğimden, şunları yüce kişiliğinize bildirmek için ‘sual’ demiştim. Şu durumda, --madem ki klişesini yaptırmışsınız—ileride uygun bir zamanda koymak üzere yayımlanma zamanını haber veririm. Olimpiyat oyunlarına gelince, onları yayımlacak uygun zaman henüz gelmedi. Onun için yayımlamayınız. Ötekilere izin verilmiştir. 22 Mayıs 1322 / 4 Haziran 1906 E(bülmukbil) Kemal’”

 

Ahmed Rasim anlatıyor:

Tahtı Yıldız Sarayı’na taşımış Abdülhamid’in döneminde “Gazetelerde, dergilerde, kitaplarda ‘yıldız’ ismi yazılmaz; aritmetik, cebin, geometri kitaplarından, bahislerinden – şekilce benziyor diye – (+) işareti çizilirdi.”

 

Ahmed Rasim ile sansürcü Matbuat Müdürü Hıfzı Bey arasında geçen konuşma:

“Biz yazdığımız yazılarda sizin çizeceğinizi bildiğimiz kelimeleri zaten kullanmıyoruz. Biliyoruz ki Vatan, Millet, Hürriyet, İhtilal, Cinnet, Mecnun, Yıldız, İntihar, Zehir vs gibi birçok kelimeler yazılamaz. Fakat sansürden gelen provalarda her seferinde başka başka kelimeler, cümleler görüyoruz ki, çizmişsiniz. Bazan yarım sütunu kıldırıyorsunuz. Bunların ne gibi şeyler ve ne türlü fikirler ve manalar olduğunu lütfedip söyleseniz de boş yere yazmasak ve sizi yormasak.”

“Onu ben de bilmiyorum. Yalnız size şu kadarını söyleyeyim ki siz anlayınız. Siz hangi yazınızı en çok beğenerek yazarsanız, ‘Oh ne güzel oldu’ derseniz benim onu çizeceğimi biliniz.”

 

Sansürcü Matbuat Müdürü Hıfzı Bey’in ölüm döşeğinde (1905) Ahmed İhsan Tokgöz’e söylediği:

“Hırsa yenildim, irfanı boğanların cellatlığını yaptım. Bir gün gelir de sırası düşerse pişmanlığımı yaz. Ceza masasına ‘Ben buna layıktım’ diye gidiyorum.”

 

Başkatip Tahsin Paşa, Aİ Tokgöz’den sadakat senedi istiyor:

“Gazetenizin yeniden yayımlanmasına müsaade ihsan buyuruldu. Budan böyle bu gibi dil-hâh-ı âliye (padişahın gönlüne) uygun olmayan şeyler dair bir senet vereceksiniz.” Tokgöz, “Hazırlanmış olan senedi imzaladım. Senet, sadakat ve ubudiyet şanına uygun makaleler yazılacağına ilişkin bir yazılı yemin örneğiydi” diyor anılarında.

 

Tek Parti dönemi

 

*Celal Bayar hükümeti (1938) Matbuat Kanunu’nda değişiklik tasarısı sundu; Meclis’te hiç itirazsız kabul edildi. Buna göre, “kötü ünlü” kimseler gazetelerde çalışamayacaktı. Okul ve üniversite olaylarıyla ilgili haberleri yayınlamak için gazetenin çıktığı yerin en büyük mülki amirinden izin alınacaktı...

*Ahmet Emin Yalman: Tenkitten hoşlanmıyorsanız neden sansür koymuyorsunuz? ‘Tenkitte hürsünüz’ diyorsunuz, biz de görev ve sorumluluğumuzun gereği olarak, bu özgürlüğü memleketin yararına kullanmak zorunda kalıyoruz. Derhal başımız belalara uğruyor. Halbuki siz apaçık sansür usulünü yürütseniz bizim hiçbir sorumluluğumuz kalmaz, sorumluluk size geçer. Siz de rahat edersiniz, biz de...”
Başbakan Şükrü Saraçoğlu: “Ben sansür koymam, Anayasa’nın dışına çıkmam. Fakat sen haddini bileceksin, bunu aşmayacaksın, aşarsan cezanı göreceksin!”

 

İkinci Dünya Savaşı sırasında yasaklar:

“Türkiye’den bahseden radyo haberlerinin, Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nden izin almadıkça yayını yasaktır.”

“’Rusya’ yazılmayacak, ‘Rusya’ kelimesi yalnız başına kullanılmayacak, ‘Sovyet Rusya’ diye yazılacaktır.” (İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinden 40 sene sonra, 1980’lerin başında, üniversitede bir dersimize gelen Demokrat Parti bakanlarından Hayrettin Erkmen, sınavlarda “Sovyet Rusya” yazmayana not vermezdi. “Sovyetler Birliği” demek caiz değildi.)

“Anadolu Ajansı’nın haberlerinden başka haber yazılmayacaktır; sansasyonel başlık yazılmayacaktır; başmakale yazılmayacaktır; ikinci baskı ve ilave yapılmayacaktır.”

“Hatay’da 15 haydut 3 otomobili soymuş, bir polisi öldürmüş, 2 kişiyi yaralamış ve 15.000 lira gasp ederek kaçmışlar. Bu haber yazılmayacaktır.”

 

6-7 Eylül olaylarının akabinde (10 Eylül) sıkıyönetim komutanlığının koyduğu bazı yasaklar (1955):

“Halkı heyecanlandıracak haberlerin yayınlanması yasaktır. Meclis’teki görüşmeler halkı heyecanlandırabilecek nitelikteyse yazılmayacaktır.”

“Hükümeti tenkit etmek yasaktır.”

“Sıkıyönetimin çalışmalarıyla ilgili haberler yasaktır.”

“Nato devletleriyle ilgili haberler yasaktır.

“Darlık, kıtlık ve yokluk haberleri yazılmayacaktır.”

“6 Eylül olaylarını komünistlerden başkalarının yaptığı yolunda yazı ve yorumlar yasaktır.”

 

Tekzip baskısı

 

DP döneminde gazeteler savcılıklardan gelen şu gibi tekzipleri yayınlamak zorunda kaldı:

“Bir CHP gazetesine alet olduk.”

“18 Mart 1959 tarihli gazetemizde çıkan haber yalandır.”

“Şişli’de bir bakkaliye dükkanı soyulmadı, yanlış haber verdik.”

“İnönü’nün hesapları tamamiyle yanlıştır.”

“2/9/1958 tarihli gazetemizin birinci sayfasında Gülek’in Trabzon’a gelişi dolayısıyla neşredilen yazılar tamamiyle hılafı hakikattir.”

 

1960 darbesi

 

27 Mayıs darbesinden sonra, Mart 1962’de kabul edilen Tedbirler Kanunu, “27 Mayıs Devrimi’ni söz, yazı, haber, havadis, resim, karikatür ve başka araçlarla yersiz, haksız veya gayrımeşru göstermeye çalışanları” suçlamaya yöneliktir.

 

KAYNAKLAR

 

Türk Basın Tarihi, Hıfzı Topuz, Remzi Kitabevi

Abdülhamit Devrinde Sansür, Cevdet Kudret, Milliyet Yayınları

Muharrir, Şair, Edip, Ahmed Rasim, Tercüman 1001 Temel Eser

Muharrir Bu Ya, Ahmed Rasim, M.E.B Kitapları

Matbuat Hatıralarım, Ahmed İhsan Tokgöz, İletişim Yayınları

İstanbul’da Elli Yıllık Önemli Olaylar, Basiret Gazetesi Sahibi İmtiyaz Sahibi Ali, Sander Yayınları

Basın ve Yayın Tarihi, Nuri İnuğur, İİTİA Nihad Sayar Vakfı Yayınları

Basın Tarihine Dair Hatıralar, Münir Süleyman Çapanoğlu, Hür Türkiye Dergisi Yayınları

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hz. Ego ve sünepe havarileri

Sonunda bu toplumu yarmayı becerdin. Hey Recep Tayyip Erdoğan, sana diyorum. Kürtlerle 30 yıldır sürdürdüğünüz savaşın bile başaramadığı şeyi başardın

'Conan özür dilemez, ben onun yerine diliyorum'

Öldürülen sevgilisi Valeria’nın bedenini azgın bir intikam duygusuyla yakmakta olan Conan’ı seyreden Subotai ağlamaktadır. Yanındaki Wizard sorar: “Neden ağlıyorsun?”

Devrimci şiddetsizlik: Baltalarımızı ve bayraklarımızı gömmeliyiz

Bu direniş sürecini şiddetten arındırmalıyız ki, yine büyük, coşkulu ve rengarenk bir kalabalık olarak mücadeleyi sürdürebilelim