08 Ağustos 2019

Öcalan’a avukat görüş izninin, Kuzey Suriye anlaşması ile ilişkisi var mı?

Başta Suriye’nin kuzeyi ve ABD ile ilişkiler, Türkiye yeni bir yola mı giriyor?

Türkiye ile ABD arasında, Suriye’nin kuzeyi için süren görüşmelerde dün (7 Ağustos) itibariyle bir anlaşma sağlandı. Milli Savunma Bakanlığı’nın ve ABD’li yetkililerin yaptığı açıklamalara göre öne çıkan noktalar şöyle:

-Türkiye'nin güvenlik endişelerini giderecek ilk aşamada alınacak tedbirlerin bir an önce uygulanması,

-Bu çerçevede, Güvenli Bölge tesisinin ABD ile birlikte koordine ve yönetimi için Türkiye'de Müşterek Harekât Merkezinin en kısa zamanda kurulması,

-Müteakiben, ‘Güvenli Bölge’nin bir barış koridoru olması ve yerinden edilmiş Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerine dönmeleri için her türlü ilave tedbirin alınması.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hafta sonu yaptığı konuşmada bölgeye operasyon sinyali vermiş ve "Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı ile başlattığımız süreci yakında farklı aşamaya geçireceğiz" demişti. Dün anlaşmadan sonra ise şunları söyledi:

“Tarih vermeyeceğim, şimdi Amerikalılar ile birlikte bir harekat merkezinin kurulması kararı verildi, bu harekat merkezini kurmak suretiyle buradaki süreç başlatılacaktır. Dolayısıyla adım atıldı mı, atılmadı mı bu soru cevabını buluyor, demek ki adım birlikte atılıyor. Burada aslolan Fırat'ın doğusunda bu adımın atılması meselesiydi ve bu da şimdi Amerikalılarla birlikte gerçekleştiriliyor."

Bölgeyi iyi bilen gazetecilerden Fehim Taştekin’in Gazete Duvar’daki analizinde anlaşmayı şöyle yorumladı:

“Genel çerçeveye bakıldığında, mutabakat, S-400 dahil bir dizi konuda gerilim yaşayan ABD ve Türkiye açısından zaman kazanmaya dönük bir zemin sunuyor. Taraflar bu zeminde Menbiç’deki gibi daha çok patinaj yapar. Türkiye iddiayı çok yükseklere çıkardı ama ABD’ye rağmen operasyona kalkışmanın görünür-görünmez maliyetlerini göze alamayacağını Kürtlerin önerisi üzerinden bir pazarlığı kabul ederek gösterdi. ABD de ne Kürtlerden ne Kürtler üzerinden Suriye stratejisinden ne de NATO müttefikinden vazgeçmek niyetinde olmadığını gösterdi. O yüzden krizi öteleyen bir ara formül ya da kurulacak mekanizma iki müttefik güç için itibarlı bir manevra sayılabilir. Fakat bu durum ‘yok edici’ bir müdahaleyi ötelemiş olsalar da Kürtleri ‘kaybederek var olma’ denkleminden çıkarmıyor.”

Tabi Suriye’nin ‘anlaşmaya’ tepkisi de geç kalmadı. SANA’ya konuşan yetkililer “bu anlaşmanın Suriye’nin egemenliğine ve birliğine karşı açık saldırı olduğunu” söylediler.

Bu durumla ilgili önümüzdeki günlerde Türkiye ile Rusya arasında sıkıntı yaşanabileceğine dair notu bir tarafa bırakalım. Bu arada Erdoğan’ın; Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile ortak basın toplantısında, Rusya'nın Kırım’daki durumuyla ilgili "Türkiye, Kırım'ın yasa dışı ilhakını tanımamıştır ve tanımayacaktır" açıklamasını yapmasını da önemli başka bir gelişme olarak kayıt edelim.

Gelelim bugün değilse bile önümüzdeki günlerde çok konuşacağımız bir konuya. Abdullah Öcalan’ın avukatlarına 31 Mart seçimleri sonrası 23 Haziran seçimleri öncesi görüşme izni verilmişti. Bu çerçevede avukatlar İmralı’ya gidip Öcalan’ın mesajlarını kamuoyuna iletmişlerdi. Bu çerçevede cezaevlerinde ve dışarıda süren açlık grevleri sona ermişti. Süreçte daha önce yaşanmamış bir gelişmeye de tanık olunmuştu. Seçimlere birkaç gün kala ‘bir akademisyen’ Ada’ya götürülmüş ve Öcalan’ın Kürt seçmene, HDP’ye yönelik ‘hiçbir ittifakı desteklememe-üçüncü yol inşa etme’ mesajını getirmişti. Bu mesaja aynı gece canlı yayında Erdoğan atıfta bulunmuş hatta ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli bile mesajı anmıştı. Cumhur İttifakı İstanbul’da istediği sonucu alamadı. Seçimlerden sonra başvurulara rağmen haftalarca avukatlarının Öcalan ile görüşme talebi kabul edilmedi.

Kuzey Suriye’de ABD ile yapılan ‘anlaşma’nın duyurulduğu gün Öcalan’ı savunan avukatların bulunduğu Asrın Hukuk Bürosu tarafından yapılan açıklamada ‘Avukat Newroz Uysal ve Avukat Rezan Sarıca’nın Öcalan’ı ziyaret ettiği’ bilgisi paylaşıldı. Avukatlarının 2 Mayıs’ta yaptığı görüşmenin ardından Öcalan’ın Kuzey Suriye ile ilgili mesajını da hatırlarsak ‘anlaşma-Öcalan-avukat ziyareti’ arasında bağlantı düşünülmesi normal olur. Öcalan 2 Mayıs’ta ve 22 Mayıs’taki ziyaretlerde avukatlarıyla şu mesajları yollamıştı. Önce 2 Mayıs görüşmesi:

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kapsamında Suriye’deki sorunların çatışma kültüründen uzak durularak; içinde bulundukları konumun, durumun Suriye’nin bütünlüğü çerçevesinde Anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüme ulaştırılması amaçlanmalıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmalıdır.”

Ve 22 Mayıs görüşmesi:

"6 Mayıs'ta kamuoyuna sunduğumuz yedi maddelik mesajda önemli bir konu da Rojava, Kuzey Suriye, SDG ve Suriye'de sorunların çözümünün nasıl olması gerektiği maddesiydi. Bu konuda düşüncelerini tekrarladı. İmkân olursa Suriye'nin bütünlüğü içinde Kürt sorunu dahil Suriye'nin tüm sorunları konusunda pozitif rol oynayacağını söyledi. Kendi düşüncelerinin ve çözüm önerilerinin Suriye'nin sorunlarını çözeceğini, Kürtlerin ve diğer toplulukların temel haklarının anayasal güvenceye alınmasının zorunluluğunu da özellikle vurguladı."

Bugün sabah saatlerinde görüştüğüm konuyu yakından izleyen bir kaynak, yazılmamak kaydıyla bazı noktaları anlattıktan sonra bu konuda şunları söyledi:

“Kritik dönemde kritik görüşmeler ve avukatlara tekrar izin. Bu konuda bilgi var ama kırılgan bir süreç, fazla konuşmak istemiyorum.”

Başta Suriye’nin kuzeyi ve ABD ile ilişkiler, Türkiye yeni bir yola mı giriyor? Sanki kimi işaretler var. Göreceğiz…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Murat Karayalçın: CHP Genel Başkanı’nın Cumhurbaşkanı ile görüşmesini doğru buluyorum

"Anayasa yapım süreci önemlidir. Bu konuda da karşılıklı birbirini dinleyerek, geniş toplum kesimlerinin de görüşü alınarak bir süreç işletilebilir. Burada partiler üstü ortak bir devlet aklı inşa edilebilir"

Kurtlar sofrasında bir ‘Özel CHP’si; Bahçeli’nin mesajı kime, yol ayrımı mı var?

Şu an karşılıklı satranç hamlelerini izliyoruz. Siyasette adeta bir ‘kurtlar sofrası’ kurulmuş

Yerli, milli, helal Rolex’li, ticarete gelince İsrail’e ‘eyvallah’lı iktidar

Her fırsatta ‘yerli ve milli’ olmayı öne çıkartıp, Gazze’de İsrail’in ortaya koyduğu zulmü ‘sözle’ kınayanların, gerçek hayatta kişisel lükslerinden ve ‘ticaretten’ vazgeçmediklerini görüyoruz