İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Esenyurt Kent Lokantası açılışında
Yemek yazarı Vedat Milor’un Üsküdar’da Kent Lokantası’na gittiğini duyduğumda YouTube’da izlemek için sabırsızlandım.
Yemekleri nasıl bulduğundan çok, yapma ihtimâli olduğunu düşündüğüm ‘ekonomik ve siyasi’ yorumları merak ediyordum. Çünkü kendisi ABD’nin saygın üniversitelerinde sosyoloji doktorasından hukuka değişik alanlarda iyi derecelerle geçmiş bir eğitim hayatına sahip, uzun süre akademisyenlik de yapmış bir isimdi. Doktora tezi ‘Planning and Economic Development in Turkey and France: Bringing the State Back’ (‘Türkiye ve Fransa'da Planlama ve Ekonomik Kalkınma: Devleti Geri Getirmek') olduğu için, benim de ilgim bu aralar dünyada ‘devletin yeniden tanımı-kapitalizmin nefesi tükenirken nefessiz bıraktığı kitlelerde olduğundan’ ilgiyle izledim. Milor’un not aldığım üç cümlesi şunlar:
-“Bütün kamu kaynakları birkaç kişinin eline gidiyor onunla övüneceğiz belki de maşallah ilk trilyon dolar sahibi bizden çıkacak.”
-“Pek çok ülkede bulundum. Gördüğüm tüm mutlu ülkeler orta sınıfın çok geniş olduğu, gelirin dengeli dağıldığı ülkeler. Demokrasi de o zaman yeşeriyor.”
-“Politikada olan bir insan değilim ama iyi şeyleri takdir etmek lazım. Ekrem İmamoğlu zamanın ruhunu okumuş.”
İstanbul Planlama Ajansı Başkanı Buğra Gökçe’nin eşlik ettiği Milor’un ‘zamanın ruhu’ dediği giderek büyüyen kent yoksulluğuydu elbet. Şehrin çeperlerinden merkezine doğru genişleyen, az okumuş çok okumuş, mavi yakalı beyaz yakalı demeden herkesi derinden sarsan durum. İBB’nin verilerine göre 2024 yılının ilk 11 ayında 2 milyon 772 bin 793 kişi şehirde 16 noktaya dağılmış bu lokantalarda 40 TL’ye üç kap yemek yedi. Belediye ayrıca 153 bin çocuğa 10 milyon litre süt, 55 bin aileye yenidoğan yardım paketi, 15 bin aileye evlilik desteği, 100 bin öğrenciye burs sağladı.
“Bu konular belediyenin vazifesi mi?” eleştirilerine karşı kamu kaynaklarının en temel ihtiyaçları giderme noktasında harekete geçirilmesini önemseyen-destekleyenlerdenim. Ama bir de sorum var. CHP’nin Cumhurbaşkanlığına aday göstermesi muhtemel iki isim Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş ‘günlük’ yardımlaşmayı sağlarken seçime en çok 2-2.5 yılın kaldığı iktidar temsilcilerince de dile getirilirken (Mayıs 2027), daha ‘bütünlüklü’ bir politika öneri setini ne zaman toplumun önüne sunmaya başlayacaklar? Tabii bu CHP’nin kurumsal kimliği için de bir soru…
20 Ocak’ta görevi devir alacak ABD’nin seçilmiş başkanı Trump, Grönland’ı satın almaktan Panama Kanalı’nın iade edilmesini istemeye bir dizi tartışmalı konuyu şimdiden gündeme soktu bile. Avrupa Birliği’nin en büyük iki devleti Almanya ve Fransa ekonomik temelli siyasi krizler yaşıyor. Almanya şubat ayında erken seçime gidecek. Her iki ülkede de aşırı sağ yükselişte. İngiltere’de de benzer bir durum yaşanıyor. Maliye Bakanı Rachel Reeves’in söylediğine göre ülke ikinci dünya savaşından sonraki en zor dönemi geçiriyor. Rusya’nın Ukrayna işgali üçüncü senesine girerken muhaliflerini değişik şekillerde elemine eden Putin, Batı ile füze düellosundan bahsediyor. Çin askeri gücünün dışında artık sadece ucuz emek ve ölçek ekonomisiyle değil teknolojisiyle de avantaj sağlıyor. İsrail’in Ortadoğu’daki tüm dengeleri değiştiren saldırıları, Gazze’de yaşanan soykırıma ‘demokratik değerleri benimsediğini söyleyen ülkelerin çoğunun sessizliği’, Suriye’deki yeni rejimin belirsizliği…
Bu arada küresel sermayenin; sadece ekonomik anlamda değil, siyaseti belirleme alanında da büyük bir atak içinde oluşu. Trump’ın en yakınındaki isim, iş insanı ve X’in sahibi Elon Musk’ın Almanya’da aşır sağcı AfD’ye desteği yine İngiltere’de aşırı sağcı Reform UK’ye maddi kaynak aktarması, bu konuda hem sosyal medya paylaşımları hem Almanya’da basılı gazetelerde yazdığı yazılar yeni dönemin de habercisi. Daha önce Cambridge Anaylitica adlı şirketin seçmen davranışlarını etkilemek için Facebook kullanıcı profillerini ele geçirerek yaptığı manipülasyonu aratacak süreç. Basılı yayınların azalan gücü, iş insanı patronlarının iktidarlara biatı içinde küçük bir grup bağımsız medya kuruluşunun ayakta kalmasını sağlayan en büyük dayanaklardan Google’ın yaptığına ne demeli. Nobel ödüllü ekonomist Daron Acemoğlu durumu şöyle özetliyor:
“Bağımsız yayıncılar her türlü demokratik pazarın temel taşıdır ancak Google tarafından sıkıştırıldıklarında artık ayakta kalamazlar. 2023 yılında Google, AdTech tekelinden 237 milyar dolar elde ederken, bağımsız yayıncıların ve gazetelerin gelirleri azaldı. Sonuç olarak yeni bir olguyla karşı karşıyayız: Toplumların güvenilir yerel haber kaynaklarına erişiminin olmadığı bölgeler olan haber çölleri, demokrasiye ve sivil vatandaşlığa bir kez daha zarar veriyor"
Washington Post gazetesinin Pulitzer ödüllü karikatüristi Ann Telnaes’in iktidar-sermaye anlatısı içeren ve yayınlanmayan karikatürü durumu ortaya çok net koyuyor. Reddedilen taslak çizimde, diz çökmüş milyarderlerin ellerinde para dolu keseleri Trump heykeline takdim ettiği ve Disney'in sembolü Mickey Mouse'un yere kapandığı görülüyor. Telnaes, ilk kez bir karikatürünün içeriğinden dolayı reddedildiğini belirterek bu durumun basın özgürlüğü açısından tehlikeli olduğuna dikkati çekerek istifa etti. Gazetenin sahibinin Amazon’un da sahibi Jeff Bezos olduğunu hatırlatayım.
Kapitalizm bir yandan yıkıcılığını ortaya koyarken bir yandan da yeni otoriter yönetim modellerini ortaya çıkarıyor. T24 Yıllık dergisi için Gökçer Tahincioğlu ile konuşan Doç. Dr. Murat Sevinç durumu şöyle tarif ediyor:
“Günümüzde dünya çapında otoriterliğin ve güvenlik devleti modellerinin kapitalizmin nefesinin kesilmesinden kaynaklandığı malum. Sistem can çekişiyor ve her yerde kendisine can suyu verecek isimleri seçiyor. Otoriterizm analizlerini kapitalizmin halini hesaba katmadan yapanları anlamıyorum.”
Otoriter idareler bir sonuç aslında. Kısa bir süre önce ‘Kapitalizm Tarihi İçinde Sosyal Politika’ kitabı yayınlanan Ayşe Buğra’nın İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nün toplantısında söylediği şu cümleleri de hatırlatmak istiyorum:
“Liberal demokrat, sosyal demokrat siyasetçilerin karşılık veremediği; güvencesizlik duyguları, toplumsal aidiyet kaybı, yabancılaşma duygularını bugün popülist sağ, liberal sağ dediğimiz ve demokrasiden giderek uzaklaşan kesimler siyasi olarak gayet iyi değerlendirebildiler. Bugün bu akımların, totaliterizme doğru gidebilecek nitelikteki bu akımların seçim başarılarını hayret ve dehşetle izlemekteyiz.”
Bitirirken…
Dünya belirsizlikler ve riskler arasında kendine yeni bir yön arıyor. Türkiye de mevcut iktidar; özellikle Suriye’deki yeni dönemdeki durumun yarattığını düşündüğü fırsat ile aynı zamanda ‘Kürt sorunu çözümü’ arayışıyla yeniden kazandığı ‘sözel güç’ vasıtasıyla yeni bir hikâye yaratabilme şansı yakalayabilir mi düşüncesinde… İktidarın mevcut semboller üzerinden yaptığı arayış da kritik. Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nden Ayşenur Kılıç’ın Mülkiye dergisinde ‘Siyasal iktidar ve kültürün yeniden inşası: Türkiye’de Festivalin Yeniden Dönüş(üm)ü’ makalesindeki bölüm ufuk açıcı:
“Toplumsal hafızadaki mevcut sembolleri dönüştürme/yeni kültürel kodlarla değiştirme çabası yeni kavramlarda vücut buluyor. Bu yeni politik dilin içinde ‘Türkiye Yüzyılı,’ ‘maziden atiye,’ ‘yerli ve milli,’ ‘milli teknoloji hamlesi,’ ‘TEKNOFEST kuşağı,’ gibi söylemlerin yanı sıra, tıpkı ulus-devlet inşasında gördüğümüz türden bir ‘yeni bir marş’; ‘Yüzüncü Yıl Marşı’ ve ‘Türkiye Yüzyılı Şarkısı, yeni bir mekân örneğin, AK Parti hükümeti döneminde inşa edilen Millet Bahçeleri, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve yeni bir ‘zaman’/takvim oluşturma çabaları gözlemlenen unsurlardandır.”
Dünyada ve Türkiye’de değişen dinamikler, Musk’tan Google’a küresel elitlerin-sermayenin aldığı pozisyon çoklu düşünmeyi gerektiriyor. CHP, İmamoğu, Yavaş, önümüzdeki seçimlerde şanslı olmak istiyorlarsa ‘yerel siyaseti’ iyi yapmakla birlikte, dünyayı da iyi okuyarak Türkiye’nin önüne bütünlüklü genel bir projeyi artık sunmalılar. Kent Lokantası önemlidir bugün kitlelerin karnını doyurur. Ancak güvenlikten aidiyete yeni bir siyaset biçimi ortaya konulamazsa ‘politik doygunluk’ yaratmaz. Veri Enstitüsü’nün ‘Türkiye’nin Değişen Yüzü’ araştırmasında 18-24 yaş grubunun yüzde 56’sı ‘yurtdışında yaşamak istiyorum’ diyorsa bunda iktidar kadar alternatif yaratamayan muhalefetin de payı vardır. ‘Muskist kapitalist’ yeni dünya düzeninde, sağlam-kalıcı bir fikirsel öngörüye ihtiyaç var.
Not: Musksist kelimesini NewYork Times’tan Thomas Freidman’dan gördüm.
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı.
T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|