27 Ocak 2025

Gezi ve Kürt barışı bir tahterevalli midir, iktidar CHP ile DEM’i ayrıştırmada başarılı mı?

İktidar CHP ile DEM’i aslında yan yana durabilecekleri konularda ayrı saflarda-noktalarda tutmak istiyor. Şunu herkes itiraf etmeli. Muhalefetteki partiler konulara kendi taraflarından bakarak ‘ötekinin yaşadıklarına’ sesini daha kısık çıkarıyor

Bir yanda ‘barış’ arayışı öte yanda ‘operasyonlar...’ Bir yanda 23 yıllık iktidara rağmen memleketteki tüm kötülüklerin ‘muhaliflerden’ geldiğini iddia etme öte yanda tek elde toplanan iktidar gücünün yaşanan felaketlerden kendini tamamen sorumsuz kılması… Bir yanda baskı, ötekileştirme, kutuplaştırma diğer yanda ‘biz’lik tanımıyla ‘kendi tabanını’ bir arada tutma çabası… Farklı ya da değiştirilmiş gerçeklerin, var olan ya da gerçekmiş gibi sunulan korkuların arasından ‘makbul olma-kalma’ arayışı… Yargı destekli otoriterlik ya da Foucault’nun tanımıyla juridico-discursive (hukuki-söylemsel) iktidarın yani yasa, yasaklama ve itaat sisteminin çerçevelenmesi. Hukukun bir silah, muhalifin zamana-mekana-ihtiyaca göre ‘av’ olarak ortada durduğu düzen. Beş, on, on beş yıl önceki sözler, yazılar, paylaşımlarla, farklı konulardan gözaltına alınıp farklı gerekçelerle hapse atılmaya… ’Çift dikiş’ tutukluluklara… Uyulmayan yüksek mahkeme ya da AİHM kararlarına… ’Yakın’ medyanın desteği ya da troll kullanımıyla ‘hedefteki kişileri’ itibarsızlaştırma, ‘suçlu’ olarak lanse etme, öte yandan kimi bağımsız gazetecilerin ‘aynen iktidardakilere benzer bir süreç gibi’ partiye-lidere sormadan-sorgulamadan bağlanması, amigolaşması, lümpenleşmesi, sözlerin anlamını yitirmesi… Kartalkaya’da yaşanan facianın ardından başta aynı alanda kayak yapmaya devam edenler sosyal medyadan ‘mutlu anlarını paylaşmaya devam edenlerin’ çokluğu, ortak acıların-sevinçlerin yok oluşu…

Bütün bunlar yaşanırken Türkiye yüz yılı aşan bir sorununu bitirmeye çalışıyor. Yakın zamanda Oslo ve İmralı’da yapılan görüşmelerin çıkmaza girmesi (2013-2015 arası) ardından içeride Kürt siyasi hareketinin barışı savunan isimlerinin hapse girmesinden kayyım siyasetine uzun süreli baskı dönemi yaşandı-yaşanıyor.  Geçen sürenin ardından iktidar ortağı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te başladığını duyurduğu (Uzun süredir Öcalan ile devlet yetkililerinin bir noktaya vardıkları anlaşılıyor) yeni dönem başladı. İmralı’ya giden ‘tecrübeli heyetten’ (Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder) kamuoyuna umut dolu mesajlar verildi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yaşananları ‘Kayda değer mesafe alındı’ diye niteledi, ‘Siyasi partilerin terörsüz Türkiye hedefine samimi destek verdiğini görüyoruz’ dedi. Bu partilerden biri belki de en önemlisi-kritiği CHP. Partinin Genel Başkanı Özgür Özel ‘Meclis’te yürütülecek-şeffaf sürece destek olunabileceği’ mesajlarını vermişti. Başta Suriye uluslararası boyutu da olan ‘Kürtlerle yeni dönemin planlaması’ Sırrı Süreyya Önder’in deyimiyle ’72 milleti yani başkalarını karıştırmadan’ bitirilecek bir noktaya getirilebilirdi.

Ancak iktidarın özellikle CHP’yi, belediyelerini hedef alarak başlayan, ekonomik yaptırımlardan belediye başkanlarına operasyona yapılanlar, işleri ‘barış’ı da konuşulamaz hale getirecek bir yöne götürüyor. Bahçeli açıklamasının ardından pek çok kişi; geçmişi de hatırlatarak yaşananları ‘iktidarın kalıcılığı ve yeni anayasa yapımı için süreci bir kaldıraç olarak kullanacağı’ yönünde endişeleri dile getirmişti. Başlangıçta sadece Kürt siyaseti değil CHP de sürece ‘ılımlı’ yaklaşmıştı. Ancak gelişmeler işleri zora sokmaya başladı. İlerleyen günlerde aranacak toplumsal desteğin en önemli ayaklarından CHP’nin üzerine gidilmesi belki de büyük bir şansı heba edecek. Demokrasi olmadan barış da olamayacak. Barış olduğunda demokrasinin geleceğini beklemek de saflık olacak.

Burada kısa bir notu da şöyle paylaşmak istiyorum. Ağırlığını CHP tabanının oluşturduğu Gezi’yi destekleyenler-sahip çıkanlar yeni bir soruşturmayı da yakından izliyor. Menajerlik şirketi sahibi Ayşe Barım gözaltına başka sebeple alındı ama soruşturma Gezi eylemlerine ‘iktidarı devirme çalışması iddialarına’ döndü. Kendisiyle çalışan sanatçılar da savcılığa ifadeye çağrılıyor. 12 yıl sonra iktidara yakın medya, trolller, Gezi ile ilgili paylaşımlarını-haberlerini, hedef göstermelerini artırdı.  

Gezi’nin yaşandığı günlerde 7 Haziran 2013’te Öcalan barış süreci kapsamında İmralı'ya giden BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş vasıtasıyla bir mesaj iletmişti. Şöyle demişti:

"Direnişi anlamlı buluyor ve selamlıyorum. Elbette ki bu duruş yeni bir siyasal kırılma yaratmıştır. Ancak hiç kimse ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevrelere de kendini kullandırmamalı."

Bu mesaj o günlerde de sonrasında da çok tartışılmıştı. Aradan geçen sürede Türkiye siyaseti ‘pek çok kırılma anı’ yaşadı. Demokrasiden hukuka büyük zemin kayıpları. Bugün uzun bir aradan sonra devlet-iktidar yeniden Öcalan ile konuşuyor. Bölgeyi de etkileyecek bir barış konuşulan. O gün karşı olan MHP bugün iktidar ortağı sıfatıyla sürecin en önemli sahiplenenlerinden hatta başlatanı… Tam aksine o gün Gezi’ye sahip çıkanlardan biri MHP, bugün iktidar ortağı, bu konuda yeni operasyonların startını verirken seyreder pozisyonda. Arada bir yerde Türkü-Kürdü, Alevisi-Sünnisi memleketin makul çoğunluğu neyin-ne için yapıldığını anlayamaz halde seyrediyor. Son günlerde; CHP tabanının çoğunlukla desteklediği Gezi’de soruşturmaların yeniden başlaması bir yanda, başta DEM Parti elbette demokratlar Kürtlerle tarihi barışı hayal edenler öte yanda. Adeta bir tahterevalli. İktidar CHP ile DEM’i aslında yan yana durabilecekleri konularda ayrı saflarda-noktalarda tutmak istiyor. Şunu herkes itiraf etmeli. Muhalefetteki partiler konulara kendi taraflarından bakarak ‘ötekinin yaşadıklarına’ sesini daha kısık çıkarıyor. Bazen görmezden geliyor. Ortak demokrasi zemini muhalefet için zorlaşıyor.

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tayfun Kahraman'dan '1000 gün' mektubu: Hasrete ve acılara karşı umuda sarıldık, umarım AYM'nin kararıyla bu çileler son bulacak

"Tutsaklıkta geçen 1000 günde çok şey yaşandı. Dışarıdaki yaşam alanları daralırken tüm bunları daracık bir koğuştan izlemek, ailemizin biriktirdiği anıları fotoğraflardan takip etmek zorunda kaldım"

2 kilometre arayla 2 farklı alandan ‘demokrasi’ notları: Ana muhalefete yargı atağı büyüyor, 28 Şubat’taki ikna odalarının benzeri Boğaziçi’nde kuruldu

Tüm CHP için bir tanım yapmak gerekirse belki de ilk başlanması gereken yer parti içine konuşmak-parti içi rekabet-dedikodu yerine memleket ile ilgili konularda artık ayrımsız yan yana durarak ortak demokrasi mücadelesini yürütmek-büyütmek. İmamoğlu’nun “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz”i partililere bir birlik çağrısı olarak da okunabilir

Kulislerden iki tartışma: Sürecin önümüzdeki ayları planlı mı; CHP’de İmamoğlu yeni bir yola yürür mü?

‘Doğal-gölge lider’ Ekrem İmamoğlu… Bu durum ne kadar sürer ya da bugüne kadar olduğu şekliyle bir rol dağılımı ile gider mi, Mansur Yavaş burada hangi pozisyonu alır her biri birer soru işareti. İmamoğlu’nun daha fazla inisiyatif-politik risk aldığı bir süreç görülüyor

"
"