Gelecek Partisi'nin 'Ekonomide Yıkımdan Çıkış' başlıklı toplantısına giderken, sunum yapacak ekibin özelliklerini düşündüm. Kurucular Kurulu Üyesi İbrahim Turhan'ın da Parti Sözcüsü Serkan Özcan'ın da Hazine ve Maliye Politikaları Başkanı Tuncay Dinç'in de, İletişim Başkanı Mustafa Mente'nin de Politika İzleme Kurulu Başkanı Feridun Bilgin'in de bürokrasiden gelen, isimlerinde tartışmalı bir durumun hiç olmadığı, son dönemde bağımsız medya kanallarında sıklıkla görüşlerine başvurulan isimler olduğu aklıma geldi. Ekonomi Politikaları Başkanı Kerim Rota da piyasadan gelen bir kişi olması nedeniyle önemli. Genel Başkan Ahmet Davutoğlu sağlam bir ekonomi ekibi kurmuş.
T24 haberlerinde detaylı olarak bu toplantıyı ve Gelecek Partisi'nin çıkış için önerdiği 61 maddeyi okuyabilirsiniz.
- Gelecek Partisi'nden "yıkımdan çıkış" için 61 maddelik yol haritası
Ben burada üç konuyu gündeme getireceğim. Birincisi 61 maddelik önerilerden 18. madde. Aynen şöyle diyor:
"128 milyar dolarla ilgili soruşturma başlatılmalı ve siyaset ve bürokrasideki sorumlularının yargılanması sağlanmalıdır."
128 milyar doların kime, hangi kurdan, hangi ihaleyle satıldığının belli olmadığı dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak. Bürokrasideki ayağı da, başta Merkez Bankası Başkanı olmak üzere, o dönemin yönetimi. Ve Anayasa'nın 148. maddesine göre, bakanlar, görevleriyle ilgili suçlamalardan dolayı Yüce Divan'da yargılanıyor. Yargılamayı, "Yüce Divan" sıfatıyla Anayasa Mahkemesi yapıyor.
Burada bir parantez açmak ve kısa süre görevde kaldıktan sonra "faizleri yükselttiği" gerekçesiyle görevden alındığı konuşulan Naci Ağbal'ın esas görevden alınma sebebiyle ilgili olarak kulislerde dile getirilen konuyu da not etmek/hatırlatmak istiyorum. Eski Maliye Başmüfettişi, Maliye Müsteşarı ve Maliye Bakanı olan Ağbal, bu paranın izini sürmek istemiş, ancak yarattığı rahatsızlık görevden alımasıyla sonuçlanmıştı. Ağbal'ın görevden alınmasını takiben, Albayrak döneminde arka kapı metoduyla döviz satışı yaptırılan Ziraat Bankası'nın iki üst düzey yöneticisinin görevden alınmasının sebebi de aynı soruşturma-bilgi alma girişimine dayandırılıyor. Albayrak'ın (ve 128 milyar doları ihalesiz satanların) yargılanmasını, "çıkış yollarından biri" olarak tarif etmek önemli.
Bir diğer konu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın faiz indirimini "İslam inancı vurgusunu da kullanarak açıklamasını" ve "19 yıllık hayalden bahsetmesini İslam ekonomisi göndermesi" ile anlayan bir kitle olması. Davutoğlu bununla ilgili sorduğum soruya şu yanıtı verdi:
"Bu zihniyetten, bu politikalardan, bu yolsuzluklardan İslam'ı tenzih ederim. Benim inandığım İslam ve milletimizin inandığı İslam'da böylesine yolsuzlukları meşrulaştırma, insanları böylesine yoksullaştırarak adalet duygusunu yok etme yoktur. Faiz yasağının esası fakiri korumak ve tefeciliğe karşı istismarı engellemektir. Bugünkü iktidar formel olarak faiz yasağından bahsedip içerik olarak ülkeyi faizcilere teslim etti. Milleti faiz altında ezdiriyor."
İbrahim Turhan bu konuda Erdoğan'ın 'nas' göndermesini de içeren bir yanıt ekledi: "Nas' anayasal siyasette yer tutmaz. 'Nas' kamu yönetiminde geçerli bir argüman değildir. İnanların, bireysel olarak içlerinde olan ve onunla isterlerse davranabilecekleri bir konudur."
"Darbesiz otoriter rejim"
Davutoğlu konuşmasında ve verdiği yanıtlarda iktidarın otoriterleşme eğilimine de sık vurgu yaptı:
"Yoksullaşmaya karşı gösterilen her tepkiyi bir terör faaliyeti gibi gösterme çabası otoriterleşme eğilimidir. Zaten ekonomi bu kadar kötüleşmişse, bu kötüleşmeyi mutlaka otoriterleşme, daha fazla otoriterleşme takip eder. 70'li yılların sonrasında 12 Eylül rejiminin geldiği gibi. Bugün bir ihtilal, darbe olabileceği varsayımıyla söylemiyorum bunu ama darbe olmadan da otoriter rejimi tahkim edersiniz. Bugün yaptıkları içe kapanık, Türk Lirası'nın uluslararası kullanım değerini sıfırlayan, kapalı bir ekonomi. Türkiye'nin sınıf düşmesi anlamına gelen bir tablo.
Cumhurbaşkanı kendi yakın çevresiyle yaşadığı hayat standardı dolayısıyla felaketi göremez hale geliyor. Halbuki 90'lı, 2000'li yıllarda felaket var diye yüksek sesle dile getirdiğimizde o günkü yöneticiler bizi felaket tellallığıyla suçluyordu. Cumhurbaşkanı hafızasını kaybetti. En önemlisi eski çalışma arkadaşı ve dostu olarak söylüyorum, Cumhurbaşkanı Erdoğan vicdanını kaybetti. Aklını başkalarına emanet etti. Kendisine çağrıda bulunuyorum, Sincan'daki ekmek kuyruktakilerle konuşsun. Bütün otoriter liderlerin ortak özelliği olacak şekilde kendini yüksek binalara, saraylara hapsetti."
Davutoğlu konuşmasında sık sık otoriterliğe vurgu yaptı. Ancak yoksulluğa karşı yapılan sokak gösterilerinden "çekindiğini" vurguladı. Kendisine "anayasal hakkın kullanılmasının iktidar tarafından askıya alındığı ortamda muhalefetin bu duruşunun iktidara meşruiyet sağladığını düşünüp düşünmediğini" sordum. Anayasal hak konusunda hiç tereddüdü olmadığını, ancak iktidarın sokak protestolarını farklı şekilde kullanabileceği endişesi taşıdığını söyledi. Gelecek Partisi'nin "Ekonomide Yıkımdan Çıkış" toplantısı ile Davutoğlu ve ekibinin yaklaşımlarına ilişkin olarak not defterimden çıkanlar, altını çizdiklerim bunlar…