Ekonomi

Davutoğlu: Merkez Bankası Başkanı'nın faiz indirimi sorusuna, "Mecbur kaldık" yanıtını verdiği duyumunu aldık

29 Kasım 2021 11:26

T24 Haber Merkezi

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu'nun bakan müdürleriyle yaptığı toplantıda faiz indirimi sorusuna, "Mecbur kaldık" yanıtı verdiği duyumu aldıklarını söyledi. Davutoğlu, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Felaket tellallarına kulak asmadan hükümetinize ve devletinize güvenmeye devam etmenizi istiyorum" açıklamasına, "Felaket tellallığı ifadesi felaketi örtbas etmek isteyenlerin kullandığı bir slogandır, ortada bir felaket var. En önemlisi eski çalışma arkadaşı ve dostu olarak söylüyorum Cumhurbaşkanı Erdoğan vicdanını kaybetti. Aklını başkalarına emanet etti." yanıtını verdi. 

Davutoğlu, "Bunlar kurtuluş savaşı diyerek ülkeyi sömürge ekonomisine döndüren politikalarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar." değerlendirmesini yaptı. 

Gelecek Partisi, ekonomik gelişmelerle ilgili değerlendirmelerini ve çözüm önerilerini Genel Başkan Ahmet Davutoğlu, Kurucular Kurulu Üyesi  İbrahim Turhan, Parti Sözcüsü  Serkan Özcan, Ekonomi Politikaları Başkanı Kerim Rota, Hazine ve Maliye Politikaları Başkanı Tuncay Dinç, İletişim Başkanı Mustafa Mente ve Politika İzleme Kurulu Başkanı Feridun Bilgin’in katılımı ile gerçekleştirilen basın toplantısında açıkladı. 

TIKLAYIN | Gelecek Partisi'nden "yıkımdan çıkış" için 61 maddelik yol haritası: Siyasetin güdümüne girmiş olan TCMB yönetimi derhal görevden alınmalı, 128 milyar dolarla ilgili soruşturma başlatılmalı

Davutoğlu şu ifadeleri kullandı: 

" Başta iktidarı olmak üzere herkesi yıkım sürecinden birlikte çıkmanın yollarını araştırmaya davet ediyoruz"

"Kriz diyoruz. Bugün karşı karşıya kaldığımız bir kriz sarmalının ötesinde yıkım süreci olarak tanımladığımız çözülme. Başta iktidarı olmak üzere herkesi yıkım sürecinden birlikte çıkmanın yollarını araştırmaya davet ediyoruz.

"Türkiye’de güven eksikliğinden kaynaklanan bir psikolojik yıkım hali var"

Bir psikolojik yıkım süreci var. Krizlerde psikolojik dalgalanmalar olur ama çabuk toparlanılır. Uzunca bir süredir Türkiye’de güven eksikliğinden kaynaklanan bir psikolojik yıkım hali var.

Gençlerimiz geleceğe güvenle bakmıyor. Özel sektörümüz öngörülebilir bir gelecek tahayyül edemiyor. Kamuda, bürokraside çalışanlar ne ile karşılacaklarını bilmeksizin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin getirdiği tek adam anlayışının verdiği talimatları bekleyerek ya da ona aykırı adım atmama korkusuyla yaşıyorlar. Psikolojik güven yıkımı var.  Kurumsal bir yıkım var. Yine kurumlar ayaktaysa iç veya dış kaynaklı krizleri atlatmak kolay olur. Ama kurumlar çözülmeye başlamışsa, kurumlar refleks kabiliyetlerini yitirirse krizler kalıcı hale gelir.

Merkez Bankası Başkanı'nın faiz indirimi sorusuna verdiği yanıt

Bugün kurumsal kriz süreci var. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı’nın ne dediğini artık neredeyse kimse merak etmiyor. Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası Başkanı banka yöneticileriyle toplandı. Oradan edindiğimiz intibalar şu ki; orada ne Merkez Bankası Başkanı bir Merkez Başkanı dirayetiyle onlara bir yön gösterebildi, ne de bankalar  ‘Bundan sonra şöyle bir yol izlenecek’ diye bir kanaate ulaşabildi.  ‘Niçin faiz indirimine hazırlıksız bir şekilde gidildiğine’ yönelik soruya ‘Mecbur kaldık’ ifadesini kullandığı duyumunu aldık Merkez Bankası Başkanı’nın.

"Maliye Bakanı fiilen şu an görevde değil"

Niye mecbur kalır Merkez Bankası, neden kendisini mecbur hisseder? Yaklaşık 15 gündür Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanı’nın varlığı tartışılıyor. Bakanın son 15 günlük tweetlerine bakın, zorunlu olarak Cumhurbaşkanı retweet ettiği durumlar dışında sadece taziye mesajları var. Hazine ve Maliye Bakanı’nın görevi taziye mesajlarını yayımlamak değil. Bakan taziye mesajı yayımlarken Maliye Bakan Yardımcısı, Maliye Bakanlığı’nın ön provası şeklinde tweet serisi yayımlıyor. Bize gelen ve kamuoyunun kabul ettiği bir yaklaşımla da Maliye Bakanı fiilen şu an görevde değil. Görev değişikliği planlanmış ama söylenen o ki görev teklif edilen kişiler teenni ile davranmışlar. 

Hazine Maliye Bakanlığı’na kendini hazırlayan bakan yardımcısının da özel işleri, şirketleri olduğu için birtakım sıkıntılar yaşanıyor. Hazine ve Maliye Bakanı kurumsal olarak şu anda işlevini kaybetmiş görünüyor.  Bugün yaşadığımız bir krize nasıl tepki verecek. AK Parti grup toplantısında doğrudan hitap edilerek neredeyse azarlanan bir bakanın bir krize refleks vermesi mümkün olabilir mi? Buna kriz demek mümkün değil bu yıkım.

TÜİK’in rakamlarına kim dünyada kim güveniyor şu anda. Enflasyonun yüzde 19, 95 olduğuna kim inanıyor? Sadece ekonomik değil bir vizyon eksikliği söz konusu."

Sayın Cumhurbaşkanı her şeyi bilerek yaptık diyor.  Ortada ağır yaralı var, başında yaralayan kişi bunu bilerek yaptım diyor. Nasıl güven hasıl olur?

" Yoksullaştırarak halkı köleleştirmeye çalışıyorlar, bunun adı ihanettir"

Biz kamuoyuna bu yıkım sürecinden çıkışın yol haritasını sunuyoruz. Dinleyeceklerini, dinlerler de anlayacaklarını düşünmüyoruz ama tarihe kayıt.  Bir ahlaki yıkım süreci var. Artık yolsuzluklardan bahsetmek bile mümkün değil çünkü yolsuzluklar sistemin kendisi haline geldi.Her şeyden önce olağanüstü bir yoksullaşma süreciyle karşı karşıyayız. Ekmek kuyruğu var. Kişi başına saat başı ücret 1.20 dolara düşmüş. Uluslararası yoksulluk standartı günlük 5.5 dolardır.  Bu nasıl meşru kılıyorlar? Halkı yoksullaştırarak büyüme stratejisi, sömürge anlayışının ürünüdür. Çin modeliyle karşılaştırmasınlar. Çin’in şartları farklı Türkiye’nin farklı. Çin uzun otoriter rejim sonrasında zaten fakirleşmiş halkı kademeli şekilde yoksulluktan çıkarma yoluna gitti. Bunlar ise 12 bin 500 dolara çıkmış milli geliri düşürerek, yoksullaştırarak halkı köleleştirmeye çalışıyorlar. Bunun adı ihanettir.

"Bütün nitelikli insanlarımız yurt dışına gitmeye çabalıyor"

Bunun doğal sonucu beyin göçü. Bütün nitelikli insanlarımız yurt dışına gitmeye çabalıyor. Türkiye içinde aldıkları ücret neredeyse nitelikli bir doktor, mühendis, Avrupa’daki asgari ücretin gerisinde çalışıyor.

Beyin göçü tehlikesiyle karşı karşıyayız.  Türk Lirası’nı taşıyanların fakirleştiği, dolar taşıyanların zenginleştiği bir ülke ortaya çıktı. Bu bağlamda kredi alanların süratle zenginleşebildikleri, yeni çıkar gruplarının ortaya çıktığı bir ekonomik hayat söz konusu.

BAE hangi sevdayla birden Türkiye ile ilişkileri düzeltmek istedi?  Daha kısa süre öncesine kadar 15 Temmuz’un faili olarak görülen BAE şimdi birden Türkiye’ye yatırım yapan dost bir ülke olarak algılanmasının sebebi ne?

Bizimkilerin niyeti anlaşılır. Sedat Peker vb. videoları engellemek ve oradan gelecek riskleri kontrol etmek. Ama BAE’nin hedefi basına da yansıyan şekilde Türk varlıklarının ucuza satın alınmasını sağlayacak yeni bir konjoktör var.  Türk firmaları, Türk fabrikaları ucuza kelepir kapatılabilecek alanlar olarak görülmeye başlanmışsa bunun adı mandacılıktır.  Bugün artık Türk Lirası takas aracı olarak kullanma özelliğini kaybetmiş durumda. Bu şartlarda 2022 bütçesi uygulamaya konmadan geçersiz hale gelmiştir."

Bu süreç böyle devam ederse korkumuz o ki 70’li yıllarda olduğu gibi  ödemeler dengeler kriziyle karşı karşıya kalabiliriz. Kısmı bir ferahlık olabilir ama ödemeler dengesiyle ciddi sıkıntılar var. Reel sektör açık pozisyonu 125 milyar dolar. 

"Bu yoksullaşmaya karşı gösterilen her tepkiyi bir terör faaliyeti gibi gösterme çabası otoriterleşme eğilimidir"

Bu yoksullaşmaya karşı gösterilen her tepkiyi bir terör faaliyeti gibi gösterme çabası otoriterleşme eğilimidir. Zaten ekonomi bu kadar kötüleşmişse, bu kötüleşmeyi mutlaka otoriterleşme, daha fazla otoriterleşme takip eder. 70'li yılların sonrasında 12 Eylül rejiminin geldiği gibi. Bugün bir ihtilal, darbe olabileceği varsayımıyla söylemiyorum bunu ama darbe olmadan da otoriter rejimi tahkim edersiniz. Bugün yaptıkları içe kapanık, Türk Lirası’nın uluslararası kullanım değerini sıfırlayan, kapalı bir ekonomi. Türkiye’nin sınıf düşmesi anlamına gelen bir tablo.

Kamu maliyesi dediğimiz ana sütun aslında milletin devlete emanetidir. Sayın Erdoğan’ın ve onun getirdiği zihniyetin en temel yanlışı kamu maliyesini kendi şahsi veya iktidarın güç alanı olarak görmesi ve böyle yönetmesidir. Bu emanete ihanet söz konusudur bugün. Bu ihanetin bir şekilde son bulması, kamu maliyesinin şeffaf şekilde kullanılması esastır. Vatandaşın feryadını duymuyorlar.  Zaten büyük rantlar elde etmiş, yandaş şirketlerin feryatlarına göre davranıyorlar. 

En temel sorun şeffaflık. Şeffaflığın olmadığı bir para politikası. Önümüzde iki seçenek var. Ya Türkiye’yi içine kapatacak bir model, bizim önerdiğimiz ikinci ve doğru seçenek ise Türkiye’nin entegre ve dünyaya açık bir ekonomik modelle kalkınabileceği.

Bu 61 madde hemen uygulanması gereken acil eylem planı niteliğindedir. Ekonomi boşlukla hareket etmiyor.  Bizim kalıcı ve uzun vadeli vizyonumuz ise kısaca özetlemek gerekirse enkazı görüyoruz, analizini yapıyoruz, nasıl ayağa kaldıracağımızı planlıyoruz. Milletimizin bu konuda hiç tereddütü olmamalıdır. Bu enkaz kaldırılacak, yeni bir mimariyle, yeni politik düzen inşa edilecek. Enkaz ve mimari dedik kısaca zihnimizdeki mimarinin ana unsurlarını da sizinle paylaşacağım.

"Ekonomik hayatta da bu yeni mimarinin temeli insan hakları, demokrasi ve özgürlüklerdir"

Bütün sosyal hayatta olduğu gibi ekonomik hayatta da bu yeni mimarinin temeli insan hakları, demokrasi ve özgürlüklerdir. Demokrasinin, insan haklarının olmadığı yerde kalıcı mimari olmaz. Bu binanın temelleri sarsıntı geçirdi. Biz o temeli inşa edeceğiz önce.

İkinci sütunlar. Sütunlar ise kurumsal kapasite ve kurumlardır. Bunun bazıları görünür kurumlardır, bazıları özel kurumlardır. Kurumlar yıpratıldı, yok edildi.

Bu kurumları biliyoruz. Devlet tecrübesinin içinden geçtik, devleti yönettik, bu kurumların nasıl çözüldüğünü biliyoruz. Tam da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçerken yapmayın dedim, müsteşarlıkları kaldırmayın dedim. İşte şimdi yaşadığımız Hazine ve Maliye Bakanı yardımcısı. MEB’in başına gelen farklı  mı oldu? Bunları tekrar inşa edeceğiz. Bugün bakan olmak hem çok kolaydır ama sorumluluk siz değilsiniz. Onun için işte bakan olanlar her sözde Cumhurbaşkanımızın talimatları diyorlar.

"Cumhurbaşkanlığı İletişim Ofisi şu anda propoganda makinesi gibi çalışıyor"

Burada güven önemli. Cumhurbaşkanlığı İletişim Ofisi şu anda propoganda makinesi gibi çalışıyor. Bugün Türkiye’de rant ekonomisi var. Bir faiz ekonomisi var. Geçmişte başbakanlığıma mal olacak şekilde imar yasası için çırpınırken kamu desteği görmedim. Bu imar rantları varken Türkiye’de kimse gerçek anlamda yatırıma yönelmez. Kanal İstanbul gibi İstanbul’un geleceğini yok edecek yeni imar projeleri gündemdeyken kimse Türkiye’de gerçek bir yatırıma yönelmez.  Reel sektörü ayağa kaldıracak olacak şey imar rantları yerine üretimden ortaya çıkan kârlar.

"Yolsuzluklara bulanmış bir yerde en iyi sistemi kursanız bile çirkin görünür"

Yolsuzluklara bulanmış bir yerde en iyi sistemi kursanız bile çirkin görünür. Gençlerin ümidini karartan şey, gençleri yanlış yerlere sevk eden şey siyasilerin oğullarının kokain ticaretinden, siyasetçilerin kendilerinin marinalara çökmelerinden, siyasilerin bir organize çete örgütü dedikleri birinden maaş almalarından, gazetecileri maaşa bağlamalarından, örtülü kara para aklama çabalarından oluşan bir tablo çirkin gösteriyor binayı. Onun için biz temiz siyaset diyoruz."

Erdoğan’a “felaket tellallığı” yanıtı

Felaket tellallığı ifadesi felaketi örtbas etmek isteyenlerin kullandığı bir slogandır, ortada bir felaket var. 

Cumhurbaşkanı kendi yakın çevresiyle yaşadığı hayat standartı dolayısıyla felaketi göremez hale geliyor. Halbuki 90’lı, 2000’li yıllarda felaket var diye yüksek sesle dile getirdiğimizde o günkü yöneticiler bizi felaket tellallığıyla suçluyordu.  Cumhurbaşkanı hafızasını kaybetti.

"Erdoğan vicdanını kaybetti, aklını başkalarına emanet etti"

En önemlisi eski çalışma arkadaşı ve dostu olarak söylüyorum Cumhurbaşkanı Erdoğan vicdanını kaybetti. Aklını başkalarına emanet etti. Kendisine çağrıda bulunuyorum, Sincan’daki ekmek kuyruktakilerle konuşsun. Bütün otoriter liderlerin ortak özelliği olacak şekilde kendini yüksek binalara, saraylara hapsetti.

"Bir Hazine ve Maliye Bakanı kara salıdan sonra konuşmadıysa o bakana, yönetime saygı duyar mı?"

Bakanlık makamı kurumsal işleyişi bakımdan  devletin en önemli makamlarından biridir. Sıradan bir kişiyi bakan yapamazsınız. Bakanlığa geldi gün bürokrasi onu test eder. Halk test eder. Lütfi Elvan fiili olarak bakan değildir. Bir Hazine ve Maliye Bakanı kara salıdan sonra konuşmadıysa o bakana, yönetime saygı duyar mı? Biz de bakanlık yaptık. 

"AK Parti Genel Merkezi ile Beştepe arasında uçurum var artık"

AK Parti Genel Merkezi ile Beştepe arasında uçurum var artık. AK Parti Genel Merkezi, ülke politikalarından koptuğunun farkında, ülkenin hiçbir siyasi sorumluluğu olmayan Beştepe’deki bir grup tarafından yönetildiğini, halka hesap vermek zorunda olanların ise AK Parti Genel Merkezi’ndekiler olduğunu görüyorlar. Haysiyetli, şahsiyetli insanlar halkın önüne çıkamıyorlar çünkü kendileri söz sahibi değil. Esas vahim olan kaçıp giden damat bakan, Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısıyla doğrudan temas halinde. Birçok bakan amiri durumunda olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nı dikkate almazken, sayın Albayrak’la temas halinde ülke yönetmeye başlamışlarsa, bir görünen hükümet var bir de görünmeye başka yapı.

Sayın Cumhurbaşkanı ya “Lütfi Elvan benim bakanımdır, onun sözü benim sözümdür” diyecekti ya da “Lütfi Elvan beni dinlemedi, faiz indirimine karşı çıktı, onu görevden alıyorum, yerine şu bakanı getiriyorum” demesi lazımdı. Devlet belirsizlik kaldırmaz. Hele kriz döneminde belirsizlik gören herkes kendi şahsi hesabını yapmaya başlar. Bu sadece o bakanlığa has da değildir.

"Bunlar kurtuluş savaşı diyerek ülkeyi sömürge ekonomisine döndüren politikalarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar"

3 -4 bakanlıkta bakan yardımcıları bakandan daha aktiftir. Genelde de kendisinin Cumhurbaşkanı tarafından takdir edildiğini düşünen bakan yardımcıları müstakbel bakan olarak davranıyor.  İnsanlar yoksullaşıyorsa halkın meşru sınırlar içerisinde tepki göstermesi doğaldır. Salı gecesi kontrolsüz şekilde gösteri olduğunda açıklamayı tekrarlamak isterim.  Bunlar kurtuluş savaşı diyerek ülkeyi sömürge ekonomisine döndüren politikalarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar.

Bu zihniyetten, bu politikalardan, bu yolsuzluklardan İslam’ı tenzih ederim. Benim inandığım İslam ve milletimizin inandığı İslam’da böylesine yolsuzlukları meşrulaştırmak, insanları böylesine yoksullaştırarak adalet duygusunu yok etme yoktur, faiz yasağının esası fakiri korumak ve tefeciliğe karşı istismarı engelmektir. Bugünkü iktidar formel olarak faiz yasağından bahsedip içerik olarak ülkeyi faizcilere teslim etti. Milleti faiz altında ezdiriyor.

Ekonomi ile ilgili bir dış mihrak Türkiye’de operasyon çekiyorsa ve MGK’da görüşülmeyi gerektirecek kadar ciddiyse o zaman halka açıklasınlar. Şu ülke, şu uluslararası kuruluş bize bir savaş ilan etti. Bunu yapamazlar. Rasyonel bir konu olması gereken ekonominin esastan tartışılması doğru değildir, operasyon olarak Türkiye’ye karşı olarak kullanılıyorsa  tanımını net açık şekilde kullanılması lazım."

Biz halkın sesi olarak gerektiğinde tepki vermeyi başarmalıyız.  Çok zordur bir insanın kendi arkadaşlarıyla mücadele etmesi. 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan daha zordur, baskı altında bırakılırsınız."