30 Temmuz 2024

Bu bir "CHP'de iç karışıklık büyüyor" yazısıdır, halka hesabını veremezler

“Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerin Genel Kurul’da konuşmasına bile tahammülleri yok. Özgür Özel partide herkesi kucaklayan bir politika uygulayamadı"

Özgür Özel, Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş

Bir süredir CHP’li milletvekilleri, eski-yeni belediye başkanları, partide aktif olmayan ama partide etkili olan isimlerle yüz yüze ya da telefonla görüşmeler yapıyorum. Bir kısmı ‘yönetici’ pozisyonda olan onlarca isimle yaptığım konuşmalardan ulaştığım bir sonucu paylaşmak istiyorum: CHP’de alttan alta büyüyen bir ‘iç karışıklık’ var. Ve bir süre sonra bu durum su yüzüne çıktığında-daha görünür olduğunda hem Türkiye hem CHP adına önemli bir kayıp yaşanabilir. Türkiye adına yaşanacak kayıp; ekonomiden dış politikaya memleketin savrulduğu süreçte alternatif bir iktidar alanının gücünün zayıflaması ile mevcut iktidarın, Tayyip Erdoğan’ın elinin rahatlaması. CHP adına yaşanacak kayıp olası bir iktidar şansının içerideki tartışmalar nedeniyle yeniden kaybedilmesi.

Yaptığım konuşmalarda bu iki riski sorduğum büyük bir ilin milletvekili şöyle bir cümle kurdu:

“Murat Bey seçimlere daha vakit var. Partideki irini şimdiden patlatıp yola daha güçlü devam etmeliyiz.”

“İrin derken?” diye sordum. Şöyle yanıt verdi:  

“Mevcut yönetim tabii. Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerin Genel Kurul’da konuşmasına bile tahammülleri yok. Özgür Özel partide herkesi kucaklayan bir politika uygulayamadı.”

Bir başka isim. Eski bir belediye başkanı şunları söyledi:

“Normalleşme diyerek bitmiş partiye can suyu verdiler.”

Konuştuğum başka bir CHP’li milletvekili şunu anlattı:

“Kemal Bey uzun süre genel başkanlık yaptı. Partiyi başarılı bir sonuca ulaştıramadı. Hala partinin içinden elini çekmedi. Anketler bizi birinci parti gösteriyor. Ne istiyorlar iyi giden sistemden?”

Bir süre evvel Özgür Özel normalleşme konusunda eleştiri yapan Kılıçdaroğlu’na açıktan “Biz birinci parti olmanın sorumluluğunu yerine getiriyoruz. Kılıçdaroğlu hiçbir zaman birinci partinin lideri değildi. Olsaydı o da benim dediğimi yapardı” diye yanıt vermişti.

Eski ve yeni genel başkanların, onlara yakın isimlerin tartışması böyle sürerken partinin cumhurbaşkanlığı yarışında en şanslı iki adayının Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın durumu ile ilgili de birkaç not aktarayım. Önce Mansur Yavaş. CHP’deki parti içi çekişmelere katılmıyor. Daha çok Ankara ile ilgileniyor. Ancak potansiyel cumhurbaşkanı adayı olarak anılmaktan hoşnut olduğunu da saklamıyor. Kendisini Yavaş’ı iyi-yakın takip eden CHP’li olarak tanımlayan bir isim bana şunu aktardı:

“Mansur Bey’in ekibi yok eleştirisi yapanlar Ankara Kent Konseyi’ndeki isimlere baksınlar. Onur Kurulu’na, Yönetim Kurulu’na…Sayın Başkan çoğu ismi kendisi davet etti Konsey’e.”

Gerçekten de Konsey’de çok önemli akademisyenler, şehir plancıları, sosyologlar var. Konsey’in internet sayfasında da yazdığı gibi “Konsey üye ve gönüllüleriyle ortak problemlere siyaset ve ideoloji üstü yaklaşımlar getiriyor.”

Ancak listeye dikkat çeken isim “Yavaş’ın vizyonu-gerektiğinde oluşabilecek güç” olarak tarif ediyor durumu. “Sadece İstanbul’da yok ekipler” cümlesini de ekleyerek.

Ekrem İmamoğlu cephesine gelince. İktidarın en hassas olduğu yerde İstanbul’da Erdoğan’ı üç kez yenilgiye uğratan isim ve CHP içinde cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası ‘değişim’ hamlesini başlatan ana figür. Yavaş’tan farklı olarak CHP içinde de etkin ve bu etkinlikten memnun. Uzun yıllardır aynı ekiple çalışıyor ve cumhurbaşkanlığı adaylığı için bir çalışma içinde. CHP’nin parti içi ile ilgili konularında hem milletvekilleri hem eski yeni belediye başkanları ile görüşüyor. Önemli bir noktada.

Peki içeride şimdilik sessiz giden bu karışıklık nereye evrilir? Yanıtı için farklı isimler benzer bir noktayı anlatıyor:

“Eylül ayı önemli. Tüzük Kurultay’ı var. Ertelenme ihtimali de olsa karşılıklı gruplar birbirine hamle yapabilir. Şu anda üç isim Kılıçdaroğlu, Özel ve İmamoğlu değişik gruplarla görüşmeler yapıyor. Ağustos sonrası CHP içi hareketlenebilir.”

Bitirirken…

Kemal Kılıçdaroğlu. Özellikle liderliğinin son yıllarında partiyi muhafazakarlardan Kürtlere geniş bir kesimle barışık hale getirdi. Bu çabası kendisini ve kendisini destekleyen partileri Mayıs 2023’te başarıya taşıyamadı. Kurultay’da kaybetti. Ama partide hala etkin olmaya çalışıyor.  

Özgür Özel. 31 Mart’ta CHP’yi genel başkan olarak birinci parti yaptı. Ancak başarının arkasında daha önce atılan temellerin olduğunu vurgulamaktan uzak durdu. Normalleşme hamlesini başlattı. “AKP’ye can suyu oldu” diyenler kadar ‘bu hamlenin özellikle muhafazakâr seçmende bir karşılığı oldu’ diyenler de bulunuyor. Anketlere göre CHP’nin ne söylediğine kulak kabartanların oranı yüzde 70’lerde. Yine anketler birkaç oy farkla CHP’nin hala AKP’nin önünde olduğunu gösteriyor.

Ekrem İmamoğlu. Erdoğan’a karşı alınan üç galibiyet. Kamu bankaları kredi kaynaklarını kesmesine karşı başta metrolar alt yapı faaliyetlerine devam etti. Üç milyon kişiye ulaşan sosyal yardım ve Kent Lokantaları gibi projelerle dikkat çekiyor. Cumhurbaşkanlığı yarışında var olmaya çalışma şekli ile kimilerinin eleştirisini aldı. Tanınan bir siyasetçi kendisi ile ilgili bana şunu söylemişti:

"Bu millet iddialı siyasetçiyi sever. İhtiraslı siyasetçiden hoşlanmaz. Ekrem İmamoğlu iddiasını herkesin kapılabileceği yönetme ihtirasının önüne geçirebilirse başarılı olur."

Bu arada kendisi CHP içi tartışmalarda-yarışlarda da belirleyici aktör haline geldi.

Mansur Yavaş. Memleket meselelerinde ‘yavaş’ ama Ankara’da, belediyede ‘hızlı’ bir isim. Genel konularda ne düşündüğü nasıl hareket edeceği bilinmiyor ama kendi alanında başarılı kabul ediliyor. Cumhurbaşkanlığı adaylığını istediğini yakın çevresi dile getiriyor. Önümüzdeki süreçte parti içinde büyüyebilecek-su yüzüne çıkacak tartışmalardan uzak durarak ‘akil insan’ görüntüsünü perçinlemek isteyebilir. Sessiz ve ama güçlü isim.

Türkiye’de iktidar ve oluşturduğu ittifak artık siyaset yorgunu isimler etrafında dönüp dururken CHP öne çıkan isimleriyle iddialı bir profil ortaya koyuyor. Bu yapının aktörleri bir arada Türkiye’yi gelecekte yönetecek ekip olarak da şekillenebilir. Ya da birbirleriyle kavga ederek-öne çıkma gayretiyle diğerini itibarsızlaştırmaya çalışarak aynı Altılı Masa’da olduğu gibi ‘bunlar kavga eder memleketi yönetemez’ algısına da neden olabilir. Türkiye böyle zor bir süreçten geçerken kavga görüntüsünü ‘halk affetmez…’ Dört isme çok önemli görev düşüyor: Bir arada, kendileri ve çevreleri için değil Türkiye için çalışmaları. Bakalım mümkün olacak mı?

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kaygıda ortaklık büyürken “Çözerse Erdoğan çözer” final yapıyor, iyi de kim çözer? 

Ekonomiden hukuka yaptığı yanlışlarla memleketi birbirinden farklı krizlere sokmuş olsa da her hâl ve karda özellikle kendi seçmeni ‘bir bildiği vardır’dan ‘din-güvenlik-ortak bizlik’ söylemini ‘satın almasına’, hemen her koşulda Erdoğan’ı destekledi. Uzun süre ‘Çözerse Erdoğan çözer’ tezi adeta Erdoğan için adı konulmamış bir ‘güven-destek’ sloganı oldU

“Milliyetçi-muhafazakâr seçmen CHP’ye, DEM Parti’yle yan yana durduğu için ne der”e teslim olmamak

İki hafta önce Öcalan’ı Meclis’te konuşturmayı önerebilecek kadar ‘açılan’ iktidar ortağı ile potansiyel süreçle ilgili olumlu konuşan iktidarın Cumhurbaşkanı ne oldu da pozisyon değiştirdi?

"
"