MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ekim ayında başlattığı, 22 Ekim’de “Öcalan Meclis’te DEM Grubu’nda konuşma yapsın” cümlesiyle büyüttüğü hamle yeni bir şekle bürünüyor. Bahçeli son grup toplantısında “İmralı ile DEM Grubu arasında yüz yüze temasın yapılmasını bekliyoruz” cümlesini ‘gecikmeksizin’ vurgusuyla kullandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘cesur ve ezber bozucu teklif’ diyerek MHP Lideri’nin sözlerini değerlendirirken altını çizdiği şu noktalar önemli ipuçları veriyor:
“Meseleyi siyasi, sosyal ve bölgesel sonuçlarıyla birlikte, tüm yönleriyle ele alıyoruz. Kurumlarımız, değerlendirmelerimize zemin teşkil edecek çalışmaları hiçbir detayı atlamadan, devlet ciddiyeti ve büyük bir hassasiyetle yürütüyor.”
Burada kurumun daha önceki süreçte etkin rol oynayan MİT olduğunu düşünmek mümkün. Başkanı değişse de yeni başkan İbrahim Kalın da Kürt sorunu konusunda bilgili, çözüm sürecini yakından izlemiş bir isim. Erdoğan’ın ‘bölgesel sonuçlar’ derken ana merkeze Suriye’yi yerleştirdiğini anlayabiliriz. Burada çoklu faktörler var. Birincisi Suriye’deki Kürtlerin olduğu bölge Rojava. Buradaki durumla ilgili son dönemde en öne çıkan açıklama Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan geldi. Meclis Komisyonu’nda “Suriye’deki Kürtler Türkiye için ödevlerini biliyor” dedi. Eski MİT Başkanı Fidan çözüm sürecinin en önemli aktörlerindendi. Onun bu cümlesi oradaki yönetimle bir görüşme yapıldığına dair bir düşünceyi ortaya çıkardı. Ki bir zamanlar Salih Müslim Türkiye’ye gelmiş (2013) onunla Ankara’da görüşmeler yapılmıştı. Al Monitor’da Amberin Zaman (ben Serbestiyet’te okudum) kısa bir süre önce bölgenin Dışişleri Sorumlusu (bakanı) İlham Ahmed ile yaptığı söyleşide Ahmed’in şu sözlerini aktardı:
“Türkiye ile aramızda arabulucular var. Daha fazla bilgi vermem doğru olmaz. Suriyeli mültecilerin dönüşü konusunda Türkiye’ye yardım edebiliriz. Öcalan’ın söylediği her şey hayati önemdedir ve onun söylediklerinin tamamının Rojova’nın ve tüm Kürtlerin yararına olacağına inanıyoruz.”
Şimdi bu fotoğrafı yan yana getirirsek; Bahçeli’nin çıkışı, Erdoğan’ın ‘sosyal bölgesel, siyasi sonuçlarıyla el alma’ çerçevesi, Fidan’ın ‘ödev’ tanımı, Suriye’nin kuzeyinden gelen ‘arabulucu var’ ve ‘Öcalan’ın sözleri hayati önemde’ sözleri. Dönem ve konjoktür gereği sadece içeriyi değil dışarıyı da kapsamaya çalışan bir çalışma görüntüsü var. Türkiye’de bir kesim ‘Bahçeli’nin çıkışından Erdoğan’ın haberi yoktu’ ya da ‘ortada bir süreç yok siyasi konuşmalar’ çözümlemeleri yapıyor. Ancak farklı yerlerden gelen açıklamalar, çatışma çözümü süreçlerinden bildiğimiz aşamalardan, müzakere öncesi dönemden müzakere aşamasına geçilmek üzere olduğunu düşündürüyor. DEM Parti eş başkanlarının İmralı’ya gitme ihtimalleri, pek muhtemel gidecek olmaları sürecin bir üst noktaya evrilme ihtimalini güçlü kılıyor. Eş başkanların İmralı’ya gidip dönüşte ‘yokmuş böyle bir süreç-çalışma’ diye açıklama yapacakları bir ortamı herhalde, başta Bahçeli, iktidar hayal etmiyordur.
28 Şubat 2015’te Dolmabahçe'deki dönemin başbakanlık ofisinde HDP heyeti ile hükümet yetkilileri bir araya geldiği toplantıda Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’ın şu çağrısını aktarmıştı:
“Asgari müştereğin sağlandığı ilkelerde silahlı mücadeleyi bırakma temelinde stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK'yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum.”
Aynı yıl Erdoğan 11 Ağustos’ta, çözüm süreci için “Bunlar ne yazık ki çözüm sürecini anlamadılar, anlamak istemediler. Şu anda bu buzdolabındadır” değerlendirmesinde bulunmuştu.
Bugün Öcalan’ın yeniden devreye girmesi gündemde. Erdoğan partisinin toplantısında “Geçmişte ne dedim? Silahları gömeceksiniz. Silahları gömdüğünüz anda, bizim için her şey sizlerin önünü açmaktır” diye konuşuyor. Üstelik bu kez çözüm süreci döneminde biri doğrudan diğeri çekimser olarak süreci izleyen iki parti MHP ve CHP olası bir barış ihtimali için ‘destek olmayı’ dillendiriyor. O dönem TBMM’de “toplumsal barış yollarının araştırılması ve çözüm sürecinin değerlendirilmesi” amacıyla bir araştırma komisyonuna kurulması bile tepki gösterip, üye vermeyen biri kurucu parti, diğeri Türk milliyetçisi iki parti aktif olarak var olma noktasında gözüküyor.
Geçen sefer şeffaf olmayan, Meclis’in uzak tutulduğu, zaman zaman uzak durduğu süreç için bu sefer sanki daha büyük bir destek gözüküyor. Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor. Ama barış için girilen yolda, bu yola girenler dönmeye çalışsa da barışı tesis etmek için çaba göstermek hem kurumsal hem toplumsal muhalefetin görevi.
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı.
T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|