CHP’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu herkes kendi aldığı pozisyona göre değerlendiriyor. 13 yıllık liderliğinin sadece olumlu yönlerine bakarak ‘iyi bir lider’ olduğunu söyleyenler, aynı dönemde sadece hatalarına bakarak ‘kötü bir lider’ diye değerlendirenler. Kamuoyunda en çok sesi duyulanların sadece ‘kötü’yü görenler olduğunun, ayrıca genel ‘dozun’ eleştiriden çok ‘hakarete’ vardığının da altını çizmek gerekir.
Tabii burada doğal olarak ‘sonuca bakmak lazım’ diyen geniş bir grubun da varlığı yadsınamaz. Yani 13 yıl boyunca girdiği neredeyse tüm seçimleri kaybetmesi. Bu noktada da mevcut iktidarın medyanın çoğunluğunu kontrol etmesini, özellikle son sekiz yıldaki ‘devlet güçlerini’ kullanmasını, ‘parti-devlet’ yapısını kurmasını dışlamamak gerektiğini düşünüyorum.
Defalarca yapıldığı için bu yazıda şunlar yanlıştı, şunlar doğruydu diye bir liste yapmak istemiyorum. Elbette dokunulmazlıkların kaldırılması noktasındaki tavrından 2023 seçimlerinde ikinci tura gidilirken detayları sonradan ortaya çıkan protokolen hatalar… Ya da Adalet Yürüyüşü’nden Kürt sorununun çözümü için partideki düşünce kalıplarını kırmaya önemli hamleler… Unutulmadı…
Ben burada pozitif ve negatif ikişer durumun altını çizmek istiyorum.
Önce negatifler…
Kılıçdaroğlu döneminde demokrasinin en önemli araçlarından sokak ile bir mesafe vardı. Bu durumu; kendisinin provokasyon korkusu ile de katılımcıların kriminalize edilmesiyle ilgili taşıdığı endişeler olarak da okuyabiliriz. Nitekim 2017 referandumunda mühürsüz zarflardaki oyların geçerli sayılmasıyla ilgili protesto eylemlerine halkın çağrılmaması-pasif kalınmasıyla ilgili şunu söyleyecekti:
“Karşı taraf silahlıydı. Bu tür duyumlar aldık. Partideki arkadaşlarla referandum gecesi bunu tartıştık. Ve sürekli eylem, protesto gösterileri için vatandaşımıza sokağa çıkın çağrısında bulunmadık. Çok vahim olaylar çıkabileceği endişesiyle bu sorumluluğu almamaya karar verdik.”
Duyumları verenler kimdi, ne kadarı doğruydu bilinmiyor, ama “atı alan Üsküdar’ı geçti.” Demokratik-barışçıl protesto ve yürüyüşler çok uzun süredir iktidar tarafından ‘milli güvenlik sorunu’ olarak algılatılmaya çalışıldı-çalışılıyor. Toplum bu şekilde hem korkutuldu-korkutuluyor hem de uyuştu-uyuşuyor. Bu algıyı kıracak ana muhalefet partisi Kılıçdaroğlu döneminde sokak ile ‘mesafeli’ idi. Hâlâ da mesafeli...
Negatif ikinci nokta ise, özellikle 2023 seçim başarısızlığının ardından istifa etmemesiydi. Her ne kadar kendisi ‘gemiyi sağlam bir limana yanaştırıp o şekilde devredeceğini’ söylese de ‘liman-zaman’ tam belirli değildi.
Gelelim pozitif noktalara…
İktidarın kutuplaştırma-ayrıştırmasına karşı ‘birleştiren’ oldu. Birleştirdiği neydi? Sosyal demokratları, muhafazakârları, milliyetçileri aynı yerde toplayan bir çatının temellerini attı. Altılı Masa’da bir araya gelen, kamuoyuna fotoğraf veren liderler kadar, hatta daha çok tabanların-örgütlerin bir arada çalışması önemliydi. Birbirlerine karşı duydukları ön yargıların bir kısmı ortadan kalktı. Bu arada Kürt seçmen de bu birliğin içine dahil edildi.
Kılıçdaroğlu adına diğer pozitif nokta: Türkiye şu anda üç siyasetçiyi ve onların siyasete etkisini, gelecekteki pozisyonlarını konuşuyor. Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Özgür Özel. Bu üç isim elbette politikada daha önce de vardı ama her birini kamuoyunun önüne çıkaran, kritik yerlerden aday gösteren, kimi daha önce kaybettiği, kimi tanınmadığı gerekçeleriyle gelen eleştirilere göğüs geren isimdi. Tek adamın egemen olduğu iktidar partisinin yanında her biri farklı özellikleriyle öne çıkan isimleri çıkaran liderdi.
Bir yanda…
Tabanı sokağa mesafeli tutan, seçim başarısızlığının ardından istifa etmeyen Kılıçdaroğlu…
Öte yanda…
Toplumu birleştirmek için önemli adımlar atan, parti içinden-dışından doğru adayları vitrine çıkartan, onları toplumun umutları arasına yerleştiren Kılıçdaroğlu…
Bitirirken…
Kemal Kılıçdaroğlu’nun; inancı, mezhebi sorgulandı, linç edilmeye çalışıldı, Meclis’te yumruk yedi, suikast girişiminden son anda kurtuldu, uğramadığı hakaret kalmadı. Çoğu zaman sakinliğini korudu, mütevazı hayatı ve toplumun çoğunluğu gibi yaşayan, adları skandala karışmamış aile üyeleriyle de örnek oldu.
'Helalleşme'den partiyi daha geniş kitlelere açmaya attığı adımlar önemliydi.
Şimdi Kılıçdaroğlu'nun orta vadede partide, olası bir olağanüstü kurultayda yeniden aday olup olmayacağı konuşuluyor. Benim düşüncem böyle bir hamle hem kendisine hem partisine kaybettirir. Ona yakın isimlerin çoğunun da kendisine ‘partide akil adam olma noktasında kalmasını’ telkin ettiğini biliyorum.
Yazıya kullandığım başlığa gelince. Kamuoyunun yakından tanıdığı etkili bir sosyal demokrat isim anlattı:
“Kemal Bey’in partide en az 400 delege üzerinde etkisi vardır. Ayrıca milletvekilleri içinde de kendisinin sözüne önem veren isimler üzerinde… Herhangi bir olağanüstü kurultayda ya da partide alınacak önemli bir kararda, Cumhurbaşkanlığı adaylığı yolunda Kemal Bey ile yan yana durmak, durana kazandırır. O yüzden kendisi ‘Joker Kemal’dir. Bu aralar böyle anılıyor.”
İlginç bir tanım. Kemal Kılıçdaroğlu partide hâlâ etkisi olan bir isim. Etkisini birleştirici yönde kullanırsa, CHP, çok uzun süre kalmadığını düşündüğüm Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ‘tartışmalardan sinerji-enerji’ çıkarmış parti olur. Aksi memleket için kötü olur.
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı.
T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|